ve 31 Ocak 2010 pazar, bu defa ah vah dememek için...

30 Ocak 2010 Cumartesi



Nice pazarları gördük, okuduk ve en önemlisi yaşadık onları...

O pazarların sonrası, belki de şimdiki sorunlarının başlangıcı oluyor ve ortaya bir sistem çıkıyordu...
Rüzgar nereden eserse orası gösterilecekti...
Ve bu sistemi memnun etmek adına bir kısım populistlikler yapılacaktı...
Herkes politik oynamaya başlayacaktı, bilmeyenler de en kısa zamanda ögrenecekti, ortamlar kollanacaktı, karda yürünüp iz belli edilmeyecekti...
Her soğuk pazar günlerinde ve bağışıklık sistemi zayıfladığında ortaya çıkacaklardı ve enfeksiyon yapılacaktı...
Kralın çıplak olduğunu kimse söylemeyecekti ve yeri geldiginde ne pahasına olursa olsun söyletilmeyecekti...
Herkesin deve kuşu gibi kafasını kuma gömmesi istenecekti ve herkes gömecekti, gömmeyenlerin kafası alınacaktı belki de...
Eleştirmek olmayacaktı çünkü eleştirilmeyi hazmetmek zor geliyordu...
Gerekirse muhalefet bile içeri alınacaktı, gerçi bir muhalefet yoktu ama yine de muhalefetsiz kalınacaktı...
Olmayan muhalefet içeri alınamazsa eğer büyük borç altına girilecekti ve böylece başka kimse elini taşın altına sokmayacaktı.
Olur da bu ateşten gömleği giyecek olan çıkarsa da çamur atılacaktı, tutmasa da izi kalsa yeterdi...
(Güzel ülkemde çamur atmaktan kolay ne vardı ki zaten, birşeyin sonuna cu-cü ekle işte bitti. örn. Ferrariciler, Ernstciler, Delgadocular, Bobocular, Nobreciler hatta Uğur İncemancılar ve korkarım yakında Tümerciler bile çıkabilir)


Şimdi öyle bir pazar geldiki, daha önce dedigimiz gibi cehennemden önce son çıkış...

Yeni bir pazar günü bekleniyor daha öncekilerden farklı gibi gözüken, sonucu benzer olacak gibi hissedilse de...
Ve bu pazar günü, daha önce hiç olmadığı kadar çok fazla önemli...

O kadar çok önemli ki, bizi biz yapan değerler kadar...
Baba Hakkı 1 yaşında iken ailesinin İstanbul'da Beşiktaş semtine yerleşmesi kadar,
Baba Hakkı'nın oynadıgı 439 maç kadar,
Şeref Görkey'in 16 yaşında Beşiktaş kapısından içeri attıgı adımı kadar,
Süleyman Seba'nın Şeref Bey stadında attıgı ilk gol kadar,
Süleyman Seba'nın kulüp binasından içeri girdigi ilk gün kadar,
Süleyman Seba'nın BAŞKAN seçildigi ilk gün kadar,
önemli...

bir saatin kıymetini sevgilisini ugurlamak uzere peronda oturan bilir...
bir dakikanin kıymetini ucagini kaciran bilir...
bir saniyenin kıymetini olumden son anda kurtulan bilir...
bir salisenin kıymetini gumus madalya alan bilir...
bir oyun kıymetini Vefa Küçük bilir...
bir pazar gününün kıymetini ise BEŞİKTAŞ'lı olan bilir...

Artık bu pazar gününü boşa harcamayalım, bu defa yüreğimiz burkulmasın, bari bunu yemeyelim...
Kaybetmeyelim bir pazar gününü daha...
Teller düşmüş, yere değmiş zaten, üzerine su döküp sigortalar attırmalısın.

Eski pazar günlerinde mis gibi bir banyonun sonrasında uyumak için yastıga başımızı koydugumuzdaki rahatlık gibi, 31 ocak pazar günü Akatlar'da olan herkes pazar akşamı yatağında vicdanı rahat bir şekilde uyusun...

Yok daha da, yanlış yapanın yanına yine kâr kalırsa,
ÖMER Hayyam ın dedigi gibi (''Dünyada akla değer veren yok madem, Aklı az olanın parası çok madem, Getir şu şarabı, alın aklımızı: Belki böyle beğenir bizi el alem!'') yaparız biz de herhalde...

Sevgin, güzel günlere hasret beklerken bile ayrı güzel...




Çok Sevdik Be Abi...


2 yorum:

asidiktesir dedi ki...

bu pazar, tıpkı her pazar olduğu gibi, sevenlerin canı yanacak, yiyenlerin karnı doyacak be abi...

asidiktesir dedi ki...

lafımı yemek istiyorum!
her cumartesi eğlemek için badeye dudak bileyenlerden değil, efkarı için şarabı mey edenlerden olacağım; sabah kalktığımda gözlerimi çıkartıp yandaki rafa bırakacağım, kulaklarımı komidine asacağım, dillerimi çekmeceye katlayıp koyacağım;
olur da dediğin gibi bir yitik pazar daha yaşanırsa diye:
görmeden duymadan söylemeden; sessiz usul bir köşede vaktimi bekleyeceğim...
laflarımı yiyesim, görülmeyeni göresim, duyulmayanı işitesim, tadılmayanı tadasım var...