ankarada aşık olmak zor iki gözüm

30 Ocak 2010 Cumartesi

yarın şafak vakti düşlerimiz de bitecek...
geceden kuru gıdaları ve hafif yükleri yanımıza aldık. 4 saat yol aldıktan sonra rüzgarı daha az alan bir yerde konakladık. şimdi muharebe alanına birkaç saatlik uzaklıktayız. çadırlarımız yağmur alıyor. rüzgar kuzeyden ve sert. bizlerin çarıkları ince. üşüyoruz...
sabah saatlerinde birkaç saatlik uykudan sonra taaruza geçeceğiz. çetin olan mevsim koşullarının yanı sıra çetin olan düşmanı da yenmemiz söylendi bize. hepimizin gözlerinden yaş değil korku akıyor. ölmeye hazırız belki ama sevdiklerimizden ayrılmaya?...
düşman dişli. düşman cehalet, düşman para... haftalardır tahıl çorbası içen bizler için onların sefası imrendirici ve karşımızdaki en büyük kırıcı...
görün işte, yiğit muhtaç oluyor kuru soğana! bilmem çağlasam mı ağlamasam mı? dura dura bir sel oluyoruz erenler! daha da vurmasınlar artık, öldük biz...

yarına yarınlara dair ümitlerimi yastığımın altına sakladım. benim ekonomi anlayışım budur! mevzu yastık altına saklamakta değil, umutları hiç etmekte...
al birini vur ötekine, iki başkanımız var ve bizim tek diyebildiğimiz "kim gelirse gelsin adam gibi gelsin..." adamlığa öyle muhtacız ki...

şu yazı kadar kötüsü bu kalemden çıkmadı, inşallah da çıkmaz! kafada bin tilki var, söyleyebileceklerim var, söylememem gerekenler var. ve ben adamadama gibi bunları süzemiyorum maalesef, veya asikartal gibi geçemiyorum üzerinden. isyanlarım yok veya huşu içerisinde uyuttuğum düşlerim ve sivrilen dillerim... kör topal en çok da aksak...

savaş büyük yangın sarmış ve gökyüzü akıyor tepemize. gündüz bir gölge alan yok gece hafif bir ılıklık yok... yok ulan yok!
parayı veren düdüğe el uzatmış, hangisi çalsa düdüğü biliyoruz ki bu ikinci yarının başlangıcı olacak. bilenen bıçaklar para iken ve düşman sathının en önünde iken cehalet de akıncıları oynuyor bu tiyatroda.
parayla satılmış ruhlar, otellerde konaklayıp oyunu kulağına fısıldanan isme verecek olan insanlar, köylülerimiz...

kim derdini açsa şu seçim zamanlarında, derneklere dil uzatmadan geçemiyor. derneklerin mantığı kimseden farklı değil: "birlikten kuvvet doğar" bu mantık tribün gruplarında da var ki? tribün de temiz değil...

ah! duvarların dili olsa... bir duvar olsam... dibime biri çömelse, bir sigara yaksa... sonra diğeri sonra başkası... o da ne? is mi tuttum ben? hani temizdim ben?...

her insan kirlenir, bilerek isteyerek veya farkında olmadan. ama bazıları öyle kirlidir ki daha da kir tutamazlar! bilerek kirlendi, isteyerek veya farkında bile olmadı, ama demirören öyle bir kirlendi ki, dahası olamaz! işte bu yüzden yeter idi... ama bugünki mali kongre sonrası anladık ki, daha da kirlenip kirlenemeyeceğini göreceğiz ilerleyen günlerde...

demirörene dil uzatma kolay, kırdığı cevizler dağlarla yarışır da, aksu çok mu temiz sanki?... söyletmeyin beni...

yıllarca demiröreni kantarın en ağır topuzuyla hırpalaynlar şimdi onun listesinde veya gelecek planları içerisinde...

şimdi ben desem ki herkes kendi derdinde, aslında doğru yok çünkü yanlış da yok, acaba güvenilen dağlara yağan karları da, ne olduğunu bildiğimiz tepelerdeki sisleri de eritir ve dağıtır mı acaba? "there is no spoon" değil kastettiğim. daha çok "herkes aynı bokun soyu"

söylenecek çok fazla şey var da, bugün ayrı bir dert düştü şimdi akşam saatlerinde...
bu yazıya başlarken hentbol maçı başladı sebada. gidemiyorum. uzaktayım. deplasmanda dersiniz soran olursa. yemişim kongresini! midem bulanmış...

beni asıl üzen hentbola gidememek. ya da kapı ardına kapı mekanizmasıyla, bir acıyı diğeriyle bastırıyorum, bilemem...

fuzuli bir ankara yalnızlığı bendeki...
ankarada sensiz olmak zor iki gözüm, ankarada aşık olmak zor iki gözüm!...

bil ki iki gözüm, kuşlar da gider! yarına kalsın şarkılar, sen umut biriktir, ben yastığımın altındakilerle destek çıkarım sana sevdiğim! herşey çok güzel olacak demiyorum, bekleyip görelim diyorum...
bir de etimizden parça kopsun istiyorum. bir delikanlı da gelsin açık açık derdi neyse söyleyip kafamıza sıksın ve gitsin istiyorum...
ama sen dur, sen umutlarını katık et yastığının altında sakla ben gibi. sen büyüksün, ölemezsin...
sen baba parasıyla alınan oyuncak değil, sen evlada miras bırakılacak bir servetsin! gün gelir, alır başımızı gideriz hepimiz, kuşlar da gider...
sen dur kartalım, az daha sabır...

0 yorum: