sensiz geçen günlerin ...

27 Ocak 2010 Çarşamba

Metin Ali Feyyaz'ın tek bir kişi olduğunu düşünmeye başladığımız, pazar günleri herkesin banyo yaptığını sandığımız yıllarda, Şifo'nun ara pasında son vuruşu yapınca salondaki iki koltuk arasında duran vazonun kırılması ile birlikte şampiyonluğu yaşatıyor ve yaşıyorduk...
Her ne kadar terlik korkusu yüzünden şampiyonluğu doya doya yaşayamasak da...

Ev içerisinde kırmadık vazo, almadık kupa kalmayınca artık kendimizi sokaklara atıyorduk tıpkı şampiyonlar ligine katılır gibi..
Dışarda vazo kıramasak da topu iki taşın arasından her geçirişimizde kendimizi dizlerimizin üzerinden kapalıya doğru kayarken buluyorduk ve tribünlerin ismimizi haykırmasının hayali ile koşuyorduk. Rıza Kaptan'dan da muz ortalar gelince keyfimize diyecek yoktu...

Bazende radyo başında dinleyerek ya da duman altında izleyerek tırnaklar yenirdi...
Bilirdik deniz tarafını, bilirdik rakip tribünlerin sesini bastırmasını...
Ve 90+ dakikalardan sonra elimizi uzatsak değecekmişiz gibi hissederekten,
gözyaşlarımızı sevincine ve belki de en çok üzüntüsüne kataraktan,
inatla yine bayrakları ve posterleri asardık.

Ya ilk görecegimiz ana ne demeli, nasıl bir mutluluktur ki biletini elimize alınca heyacandan dizlerimizin bağı çözülür gibi olmuştu...

Kısacası, siyah-beyaz yan yana geldiği ilk günden beri biz de kimi zaman siyah kimi zaman beyaz olduk...
Kader ve Masumiyet filmlerindeki gibi;
Bekir'in Uğur'u,
Uğur'un Zagor'u sevdigi gibi sevdik...

Sonra birlikte nice organize ataklar yaptık, nice kontralara çıktık.
İlhan ile birlikte çapraz koşular yaptık, Ronaldo ile birlikte adam paylaşımı yaptık, Sivok ile birlikte içimizden saydırarak defansa döndük, Ernst ile birlikte sahada basmadık yer bırakmadık, yeri geldi seyircisiz maçlara da çıktık ama bazen hatalarımız da oldu, g.Zan'ın omzuna çıkma teklifi yapmak gibi...

Herşeye rağmen hiçbir zaman senin için muhasebe defterimiz olmadı, olamazdı da zaten.
Senden olan alacaklarımız oldu mu bilinmez muhasebe defterine yazmalık ama olduysa da onları muhasebe defterine degil de kalbimize yazdık.
Hatta büyük bir travma yaşattıran, sağ altta açılan küçük ekrandaki görüntüden sonra bile. Aşkın muhasebe defteri olmazmış, alacağın varsa da kalbine yazacaksın...


Kendime diyecek birşey bulamadıgımdan ve Beşiktaşıma laf konduramadığımdan olsa gerek zamana sataştım kendimce işte... hele bir de cevap verirse gör bak o zaman eğlenceye...

3 yorum:

asidiktesir dedi ki...

çok güzel olmuş, ağzına sağlık eline kuvvet ADAMım...

Ekrem35 dedi ki...

harika olmuş. yüreğine sağlık. gözlerim doldu okurken. seviyoruz tapıyoruz ulan..

kkskblog dedi ki...

buraya yazacağım övgü sözcüklerine ihtiyacın yok ama beni iç dünyama götüren kaleme bir selam vermeden geçmek istemedim...