güle güle dayı, hoşgeldin kaptan

23 Mart 2011 Çarşamba

alın yazımızdan mıdır bilinmez kimleri sevdiysek, yüreğimizi söke söke gittiler. belki isteyerek belki istemeyerek ama gittiler işte. onların her gidişinde yerine yenilerini koyduk biz çocuksu bir heyecanla. bu sefer tamam dedik bu sefer turnayı gözünden vurduk dedik ama yine olmadı yine olmadı.

hayata 1-0 yenik başlamanın verdiği dezavantajla yüklendik hep karşı kaleye fakat dönem toplar hep defansımızın arkasına atılmıştı ve kalecimiz çaresizdi top ağlarla her kucaklaştığında.


schuster'in gidişi de her giden gibi oldu yine. gelişiyle hissettiğimiz o çocuksu mutluluk daha dün gibi...
dayı dedik.. bağrımızın en güzel köşesinde ağırladık.
gün geldi mutluluktan havalara uçurdu bizi, oynattığı futbol heyecanımıza heyecan kattı, gelceğe umutla bakmamızı sağladı.
gün geldi her şey tersine döndü, Türkiye ligi 60ların futbolu, Avrupa ligi geleceğin futbolu oldu.
o saatten sonra bir türlü bulamadık ortasını. bulutlar siyaha çalmaya başlamıştı artık. biz biliyorduk bu filmin sonunu. yine bize hüzün görünüyordu ve tamda tahmin ettiğimiz gibi oldu. ama bu sefer beklemediğimiz bir anda geldi "the end" yazısı ekranlara.
bizler yönetimden sabır beklerken, dayımız başına gelecekleri bildiğinden midir bilinmez, tamda kendine yakışan şekilde bizlerde derin izler bırakarak topladı bavullarını.

şimdilerde yeni bir film var ekranlarımızda.
filmin adı "gelecek geçmişe emanet".
başrollerde 100. yıl kadrosunun unutulmazlarından Tayfur Havutçu var.
yardımcı erkek oyuncu olarak yine 100. yıl kadrosundan Kaan Dobra yer alıyor.

aslında benzer filmleri bir kaç sene önce görmüştük. başrolünü rızanın yada ertuğrulun oynadığı. her filmimiz gibi onlarında sonu hüsranla bitmişti.
filmlerimizin sonun neden hüsranla bittiğini yıllardır edindiğimiz tecrübelerden sonra anladık artık.
başrol oyuncularını çok seviyorduk biz ve biz kimi çok sevsek giden hep onlar oluyordu.

sevmediğimiz ne varsa ta en tepemize kuruluyor ve o meşhur türk filmlerinde ki kötü adamlar gibi bize bakıp kahkahalar atıyorlardı.

artık anladık ki o adamlar oldukça bize sevmek haram, sevinçlerimizin kursağımızda kalması mubahmış.
bundandır ki artık emin adımlarla yürüyoruz sevdiğimizin yanında.

güle güle dayı
hoşgeldin kaptan

bir pazar sonrası

22 Mart 2011 Salı


                      
ilk önce herkesten özür dilemem gerektiğini hissediyorum.
Beşiktaş hakkında yazı yazacak gücü, konsantrasyonu ve motivasyonu 31 Ocak 2010 tarihinde yazmış olduğum buradaki yazıdan sonra kaybetmiştim, sonrasında bir kayseri deplasmanı ile hafiften kendime gelip belki de son demlerimi ise buradaki yazı ile tamamlıyordum. Aradan geçen bir yıllık sürede yazılacak, tartışılacak o kadar çok şey varken belki de alışık olmadığımız bir sezon başlangıcı olmasından sebep bir türlü kendimi veremedim. Ama her zaman aklımın bir kenarındaydı çünkü sensiz geçen günlerde az sataşmadık zamana. Umarım bundan sonra bolca sataşırız sensiz geçen günlere…

Yanlış yapanın yanına kâr kaldığı bir anlayış içinde olmadığımızdan, her zaman ki gibi yine umut takmıştık uçurtmalarımızın ucuna, uçarsa ne mutlu bize ne mutlu Beşiktaş' lıyım diyeneydi...
Çünkü; biz vazgeçemiyorduk ne düşlerden ne de umudun adı olan BEŞİKTAŞ' tan!

Umuttu işte...

Ama Kongre güruhu o gün uçurtma avcılığı yapıyordu, yanlışta ısrar ederek Teknik Direktörlere gösterilmesi gereken istikrarı kongrede göstermeyi seçtiler ve her zaman taşınacak olan vebal ile tarihi bir hataya ortak oldular.!

ozamanlardan asidiktesir’ in bir yorumu ile merhaba yazısını bitirelim…

"beni bu güzel havalar mahvetti,
böyle havada istifa ettim
evkaftaki memuriyetimden.
tütüne böyle havada alıştım,
böyle havada aşık oldum;
eve ekmekle tuz götürmeyi
böyle havalarda unuttum;
şiir yazma hastalığım
hep böyle havalarda nüksetti;
beni bu güzel havalar mahvetti."

bu da o misal...
bizi bu pazar günleri mahvetti..
bu pazar gülerinde vazgeçtik herşeyden...>


teşekkürler,
en kısa zamanda tekrar görüşmek üzere, klavye hepimizde...

Beşiktaş büyük taştır ve yerinde ağırdır

12 Mart 2011 Cumartesi

Açıklama sevgili olmayan ama Beşiktaşlılık duruşumuza göre sayın olan Kültür ve Turizm bakanı Ertuğrul Günay tarafından yapıldı. Peşi sıra farklı gazetelerde birbirinden alakasız köşe yazarları bu görüşü destekler doğrultuda yazılar yazdı. Durum şu ki Beşiktaş'ın semtinden stadını almak için kamuoyu yaratılmaya çalışılıyor. Yalnız bu insanların atladıkları bir şey var, o da artık futbolun da toplum kültürlerinin bir parçası olduğu gerçeğidir. Bugün Arjantin dendiğinde akla Eva Peron , Che Guavera gibi isimler gelirken bu isimlerden belki de daha önce Maradona gelir. Tıpkı Brezilya dendiğinde akıllara önce Pele'nin gelmesi gibi. İngiltere çoğumuzun kafasında futbolun icat edildiği yer olarak durur. Ya da İtayla dendiğinde gök mavisi renk gelir akla. Bayrağında mavi renk olmamasına rağmen a milli futbol takımının giydiği formanın rengi yani.

Wembley Stadı İngiliz Kültürü'nün bir parçasıdır, Maracana Brezilya'nın; Zidane Fransız kültürünün en öenmli figürlerinden biriyken, Beckenbauer Almanya'dır.

Göze hoş gelen futbolu Brezilya oynar. Ama Brezilya'nın sambası da göze hoş gelir, insanların yaşayışı da... Oranın davranışı budur, Kültürü eğlencedir, Futbollarına da yansımıştır. Alman disiplinlidir, Futbolları da öyle, Kültürlerinin yansımasıdır oynadıkları futbol da.

Stadlar , futbolcular, teknik direktörler, taraftarlar , oynanan futbollar bir toplumun kültürünün parçalarıdır. Çünkü kültür dediğin şey toplumları direk etkileyen, içine alan herşeydir. Ve toplumları kucaklamada siyasetten bile önde olan futbol, bu toplumun kültürünün bir parçasıdır. Bu ülkedeki insanlar milli takım maç kazandığında en az savaş kazanmış kadar sevinirler. Üstelik de futbol; sokakta,halısahada,amatör kümede,okulda kısacası heryerde oynanan bir oyun. Belki de Türkiye dünya üzerinde en çok futbol oynanan ülkelerden biri.

Şimdi de Türk futbolunun en önemli figürlerinden biri olan Beşiktaş'ın en karakteristik özelliklerinden bir tanesi, stadı, saçma sapan bir şehirleşmenin son kurbanı yapılmak isteniyor. Orada bulunan sayısız otelin konusu edilmezken, Dünya'nın 9 şiddetinde depreme dayanabildiğini görüp de Dolmabahçe'nin kaymasına engel olamıyoruz derken; bu stadın Beşiktaş'tan başka bir yere taşınması konuşuluyor. Çünkü kolay olan bu. Yüz milyonlarca borç altındaki kulüplere devlet kendi belirlediği yere devletin parasıyla stad yapacak. Galatasaray örneğinde olduğu gibi de reklamlarını yapacaklar, ve bunu mühendislik açısından bahanelere , kültür açısından bahanelere dayandırarak yapacaklar.

Atladığınız yer, futbolun ülke kültürünün bir parçası olduğu gerçeğidir. Beşiktaş da semt kültürüyle , tarihle bugünü birleştiren köprü göreviyle , halkın takımı sıfatıyla bu kültürün en önemli parçasıdır. İnönü Stadı ise bu ülkede Beşiktaş'tan bağımsız olarak futbolun mabedidir. Futbolu avam tabaka eğlencesi olarak gören zihniyetin bunları demesi de normaldir. Ama Beşiktaş büyük taştır ve yerinde ağırdır.

Gökhan Dingaz
UNİBJK forumlarından alıntıdır.
Her hakkı yazarında mahfuzdur.