Hep Aynı Hikaye

27 Aralık 2010 Pazartesi


Her sene aynı şeyler. Utanmanız, sıkılmanızda yok. İki elinizde, bir şeyi doğrultamıyorsunuz. Mesele Allen Iverson getirmek değil, mesele " Iverson, parasal sıkıntılardan dolayı takımdan ayrıldı" diye yazdırmamak. Anlaşılan, çok uzak değil manşette o yazıyı görmemiz.

İnsanın ismini Şeref olması, illa öyle olacağı anlamına gelmiyor tabi. Ama suç sadece sendede değil. Ertunç'tan başlayıp senle beraber, daha kimlere saydırsak bilmiyorum.

Allah belanızı versin desem, sizden büyük bela yok

“Yönetim, Voleybol Takımı’nı küme düşürmemi istedi”

20 Aralık 2010 Pazartesi


“Yönetim, Voleybol Takımı’nı küme düşürmemi istedi”

Bu sözler Bülent Deriş'e ait. Erkek Voleybol Takımı'nın küme düşmesini, Serencebey 50. sayısında verdiği röportajda açıklamış. Branş, mali açıdan yarattığı " sorun " nedeniyle kapatılmak istenmiş, bu nedenle Bülent Deriş'e yatırım yapmaması emredilmiş.Olayı daha sonra daha detaylı ele alırız, ben almasam bile blogta elbet birimiz yazar. Ancak şu güne bakınca insanın aklına sorular geliyor.

Geçmiş ele alındığında Beşiktaş'ın, bu sene voleybol branşında adeta yokları oynamasınında bir sebebi var demek ki. Bu sezonda Beşiktaş Voleybol Takımları'nın da küme düşmesini isteyen kişiler var. Bu takımlar niye bu kadar kötü? Doğan Küçükemre ne iş yapar?

Türkiye, Scouting’in çok uzağında


Quaresma, Guti, Hagi, Alex, Anelka ve daha birçok yıldız futbolcunun yolu Türkiye’den geçti. Ancak hepsinin ortak özelliği ya kariyerlerinin son dönemlerindeydiler ya da performans olarak çıkış yapabilecek bir ortam arıyorlardı. Kariyerlerinin bitiş noktasında veya düşüş anlarında bile olsa izleyebildiğimiz bu yıldızlar için Türkiye’de her yıl milyon dolarlar dökülürken, Avrupa’da Arsenal, Porto, Ajax, Lyon gibi takımlar kurdukları scouting sistemi ile hem sportif başarının hazzını yaşıyorlar, hem de sattıkları oyunculardan elde edilen paralar ile kasalarını dolduruyorlar.

Avrupa’da profesyonel olarak yapılıyor
Scouting sistemi, Avrupa futboluna uzun yıllar önce yerleştirilmiş bir sistem. Kulüpler kurdukları scout ekibi ile dünyanın dört bir yanındaki futbolcuları izleyip, keşfedip, küçük yaşlarda takıma kazandırıyorlar. Altyapı’da birkaç sezon geçiren bu futbolcular, gerekli seviyeye ulaştıklarında futbol piyasasına kazandırılıyor. Çok geniş bir yelpazede değerlendirilip, yetiştirilen futbolcular ile ilk önce sportif başarı yakalanıyor ve daha sonra başka kulüplere transfer edilerek hem maddi, hem de sportif anlamda başarı sağlanıyor. Bu sayede kulüp Avrupa’da kendine yer edinirken, bu sisteme devam edebilmek için gerekli olan her şey, yine bu oyuncular üzerinden sağlanıyor. Bu sistem için bulunan ekip, futbolun profesyonellerinden seçilerek kuruluyor. Her yıl onlarca ülkede, yüzlerce maç, binlerce oyuncu izliyorlar ve bunları bulundukları kulübe aktarıyorlar. Aktardıkları verilerde futbolcunun fiziksel özelliklerinden, ailesi, ülkesi ve yaşadığı bölgeye kadar bir çok unsur dahil edilerek değerlendiriliyor. En uygun olarak görülen futbolcu, takıma dâhil ediliyor.

Uluslararası turnuvalar en uygun ortam
Avrupa futbolunda, oyuncu izleme için en uygun ortam olarak, genç yaşta oyuncuların oynadığı U17, U20 turnuvaları ve birçok kaliteli futbolcunun bir araya geldiği Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi gibi turnuvalar seçiliyor. Genç takım seviyesindeki turnuvalarda küçük yaşlarda keşfedilen oyuncular, gelecekteki sağlanacak başarının mimarları olarak belirleniyor. A takım seviyesinde ki turnuvalarda ise sonradan parlamış veya parlayabilecek oyuncular belirlenerek, takibe alınıyor. Nitekim U17 Avrupa Şampiyonası’nın en değerli oyuncularına baktığınızda göreceğiniz oyuncular, bu turnuvaların takip etmenin ne denli yararlı olduğu gözler önüne seriyor. Son on yıl içerisinde düzenlenen U17 Avrupa turnuvalarında “En Değerli Oyuncu” ödülüne layık olan Wayne Rooney, Cesc Fabregas, Bojan Krkic ve Nuri Şahin’in toplam değerlerinin 138.000.000 Euro olduğu ve futbol kaliteleri dikkate alınırsa doğru strateji ile yapılacak bir scouting, kulübe sağlanacak başarı ile hem kulübün PR değerini yükseltip, hem de maddi ve başarısal olarak katkı sağlayacaktır. Keza ilk kez Diego Maradona’nın bile bu turnuvalarda parladığı, Lionel Messi, Sergio Agüero, Fernando Torres, Xavi, Iniesta, Fabregas, Ronaldinho gibi yıldızların çıktığı U20 ve U17 Dünya Şampiyonaları scouting çalışmaları için çok önemli turnuvalar durumunda.

Türkiye’de sistemli ve planlı değil…
Türkiye’de transfer daha tekdüze ve kolay yoldan halledilmeye çalışılır. Sezon başladığı andan itibaren takım değerlendirilerek, eksik yerleri tespit edilip, buraya en uygun olabilecek futbolcuyu aramak yerine, sezon bitince global havuzdaki futbolculardan biri seçilerek veya sadece kariyer ve isim unsurlarından dolayı milyonlar dökülerek takıma dahil edilir. Yani günümüzde transferler sistemsel ve uzun süreli olmasından daha çok acele, plansız ve günü kurtarmak için yapılıyor. Türkiye’de her kulübün “ Futbolcu İzleme Komitesi” adı altında bir departmanı mevcut. Bu komiteler Avrupa kulüpleri gibi profesyonel kişiler yerine, takımda eskiden oynamış futbolcular ve kulübün yönetiminde bulunan kişiler tarafından oluşuyor. Ancak bu alanda önder olan kulüplerin izleme komiteleri gibi maçlar izlemek yerine, daha çok kasetten oyuncu izleme alışkanlıkları mevcut olunca yapılan transferler de sağlıklı olmuyor. Bu yüzden, scouting Türkiye’de halen oturmamış, doğru işlemeyen bir yapı durumunda…


Dış etkenler engelliyor
Scouting sistemi, doğru yatırım ve sabır gerektiren, ancak karşılığında size çok büyük bir getirisi olan bir düzen. Yaptığınız oyuncu izlemeleri sonucu, genç yaşta oyuncuları keşfettiğinizde, gelecekte başarılara imza atacak takımın temellerini atarken, keşfedilmemiş veya beklenen patlamayı geç yapan oyuncuları bularak mevcut zamandaki takımınızın seviyesini yükseltip, başarı eşiğini yukarı çekebilirsiniz. Ancak bu yatırımı yaparken doğru bileşenlerin de bir araya gelmesi gereklidir. Nitekim bu şartların oluşması Türkiye’de çok zor durumda. Türk sporunda, anında başarı isteyen camia ve basın, buna karşı günü kurtarma çabası içinde yönetici ve teknik direktörlerden oluşan bir düzen hâkim. Manchester United, sezon başında Javier Hernandez’e, Dünya Kupası oynanmadan önce 7 Milyon Pound bedel ödeyerek imza attırırken, Türkiye’de yöneticiler Tabata’ya 8 Milyon Euro vermeyi daha garanti görüyorlar. Bu nedenlerden dolayı da scouting sistemi tam olarak kurulamıyor veya kurulsa bile uygulanmasında sorun yaşanıyor.

Erhan Altıntaş

Serencebey Gazetesi Aralık Sayısı

14 Aralık 2010 Salı




Çalış yada İstifa Et
Yönetimin yeni isimleri Orhan Saka, Alaattin Aykaç, Sinan Vardar, Emin Önal ve Mehmet Soysal umulanın aksine oldukça geri planda kaldılar.


Voleybol Takımı'nın küme düşmesi tamamen yönetim politikası
Beşiktaş’ta 2 dönem yöneticilik yapan ve Amatör Branşlardan sorumlu olan Bülent Deriş; “Yönetim, Voleybol Takımı’nı küme düşürmemi istedi”


"Beşiktaşlı olduğumu söylemem benim için onurdur”
Büyük Usta Altan Erkekli ile Beşiktaşlılığı konuştuk…


Avrupa’da devler nasıl yıldız avlıyor?
Avrupa’da Arsenal, Porto, Ajax, Lyon gibi takımlar kurdukları scouting sistemi ile hem sportif başarının hazzını yaşıyorlar, hem de sattıkları oyunculardan elde edilen paralar ile kasalarını dolduruyorlar.


Simon Kuper’e açık mektup
Efsane teknik direktörü Hamdi Serpil Tüzün, Gazeteci Simon Kuper’in “Soccernomics” kitabında anlattıklarına karşılık, Türk futbolunun bilinmeyen gerçeklerini ve kendisine ait çığır açan metotlarını yazdı…


Ayrıca

Prof. Dr. Mesut Parlak
Halim Aydın
Cengiz Kahraman
Metin Albayrak
Andy Kovacs
Alp Batu Keçeci yazılarıyla ve tüm bunlardan daha fazlası Serencebey Gazetesi Aralık sayısında

Fark Var!


Simao Sabrosa, Manu Fernandes, Hugo Almeida…

Devre arası mı, yoksa yeni sezon mu başlıyor? Anlamak güç ama insanın suratında aptal bir gülümseme, içinde ilginç bir heyecan, karnında bir ağrı yarattığı kesin. Bu transferler karşısında gideceklerde olacaktır ama bundan önce yapılan transferlerin yarattığı etkiye biraz göz atmak gerek. Oluşan genel kanı, bu seneki Beşiktaş’ın, geçen sene ki Galatasaray ile aynı durumda olduğu… Evet benzer yanlar var. Mesele La Liga’da tarihin en büyük iki kulübünü şampiyon yapmış antrenörleri takımın başına geldi. Yıldız transferler ile sezona giriş yapıldı, ilk haftalar çok iyi gidildi, ilerleyen haftalarda takım düşüşe geçti, şampiyonluktan uzaklaşıldı ve devre arasında bir daha yıldız oyuncular geldi. Evet, bir çok benzer hamleler var. Ancak bu iki olayı birbirinden ayıran önemli ayrıntılar mevcut. Örneğin; Giovanni dos Santos, Jo Alves ve Lucas Neill ile Simao, Almeida ve Fernandes’i karşılaştırdığınızda arada büyük farklar olduğunu görebilirsiniz. Dos Santos, İpswich Town’da çok parlak olmayan bir performans ile İngiltere Championship’te oynamış, daha sonra Tottenham’a geri dönmüş ve bir-iki maç dışında oynamadan Galatasaray’a gelmiştir. Jo Alves, Manchester City’de çok fazla şans bulamamış, devre arasında Galatasaray’a kiralanmıştır. En dengeli olan Lucas Neill olarak görülüyor. Premier League’de 15 maça çıktıktan sonra Galatasaray’a geldi ve şu ana kadar yapılan transferlerin en iyisi. Beşiktaş’ın transferlerinde bu duruma yakın Manu Fernandes bulunuyor. Banega, Mehmet Topal’ın o bölgede olması , çok fazla şans bulamaması, sakatlık sorunu olduğuna dair yapılan haberler gelen transferler arasında en çok soru işareti barındıran transfer durumunda. Simao Sabrosa ise tartışılması bile gereksiz, La Liga’da her maçta Atletico Madrid formasını sırtına geçirdi, 4 gol ve 3 asist yaparak bir kanat adamının normal performansını sergilemiş durumda. Avrupa’da her maçta yer almış, Portekiz Milli Takımı Aday Kadrosu’nda ismi Ronaldo ile ilk başta yazılan oyunculardan. Hugo Almeida’yı ise bu kadar değerli yapan ise zaten bu seneki performansı. Oynadığı sezonların tümüna baktığınızda ortalama bir performans göstermiş bir oyuncu olan Hugo, bu sezon ise tam anlamıyla patlama yapmış durumda, attığı gollerin 9’u Bundesliga’da olmak üzere Avrupa, lig ve kupa dahil 20 maçta, 11 gol attı. Bir sakatlığı, kulübüyle yaşadığı problemi olmayan oyuncu… Yani baktığınızda gelen 3 oyuncunun 2’si, başarılı performansları sürdüren, sakatlık, sorun, başka takımlara gönderilip sonra geri dönen oyuncular değil, daha garanti, daha sağlam, daha az riski olan oyuncular. Ancak Türkiye şartların ne olacağı belli olmayacağından, bir sıkıntı doğmadığı takdirde, kaliteleri ile katkı sağlayacakları kesindir.

Galatasaray ve Beşiktaş’ı ayıran en önemli nokta ise yaşanan Rijkaard sorununu Beşiktaş’ın bundan yaklaşık 6 yıl önce yaşamış olması, hem de aynı başkanla. Daha Rijkaard, Barcelona ile kupa kazanmaya yeni başlamışken Beşiktaş’ın başına getirilen Del Bosque, kurulan kadronun azizliği ile başarılı olamamış ve sezon bitmeden gönderilmişti. Kısmen hatalarından ders çıkaran Demirören’in gelen antrenörlere sabır gösterilmesi gerektiğini anlamış olması muhtemel. Bir başka nokta ise benzermiş gibi görünen aslında temelinde farklılıklar olan iki olaydan birincisi, Rijkaard olayının gözler önünde yaşanması ve Galatasaray’ın bugün ki hali… Rekabet birbirini tetiklediğinde başarıya dair hamleler yapılır. Örneğin; Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın yıldız oyuncu almalarından sonra geri kalanlarında aynı hamlede bulunması gibi. Eğer bu noktaları örnek alan yönetim mevcutsa, Galatasaray’ın Rijkaard ile yaşadıklarında yaptığı yanlışları da göz önünde bulunduran bir yönetime sahip olma olasılığı var.

Her iki olayda benzer yönler çok olsa da, altlarda bulunan dinamikle farklılıklar mevcut. Beşiktaş’ın, son iki sezonda ki Galatasaray olmama olasılığı çok fazla iken, bu ayrıntılar göz önüne alınmaz ise olma olasılığı da bir o kadar fazla durumda.

Kim Suçlu?

7 Aralık 2010 Salı


Geçen sene Bursa’nın, son hafta bizi yenerek galip gelmesi, aradan geçen 7 sene, alınan oyuncular, Bursaspor’un antrenörünün Ertuğrul Sağlam olması…

Gelişen tüm bu olaylar, arada olan husumetin bittiği kanısı yarattı. Ancak sadece yetkili kişiler ve kulüp yönetimlerinde bu duygu yerini aldı. İki takım arasında ki kin, hala ilk günkü gibi sıcak, taze…

Olanlardan hoşnut olmak mümkün değil, ancak Pazar günü olan olaylar,göz göre göre, bağıra bağıra gelen arbedeye seyirci kalmanın sonuçlarıydı bunar. Herkes biliyordu olayların çıkabileceğini, hatta maç günü bile deplasmana gelen otobüslerde çıkanlar doğruluyordu.

Ancak neler oldu? Gebze’de yapılan aramalarda, otobüsleri çıkan aletler üzerine geri döndürmek yerine, İstanbul’a yollandı. Ne Bursaspor, nede Beşiktaş taraftarı soğuk kanlılığını koruyabildi. Polis, gerekli önlemleri alamadı, yetersiz kaldı.

Bunlar üzerine tek tarafa kalkıp “ Suçlusun!” demek art niyetten başka hiç bir şey değildir. Eğer polis Erdoğan’a gayet demokratik şekilde yaklaşmak isteyen öğrenci grubunu, öldüresiye dövecek şekilde müdahale ediyorsa, ateş ile barutun yan yana geldiğinde patlama gerçekleşeceği kadar ihtimal dahilinde olan, Bursaspor taraftarının İstanbul’a gelmesinde çıkacak kavgaya bu kadar göz yumması yüzünden, asıl suçlunun daniskasıdır.

Bursaspor yönetimi, daha Bursa’da taraftarına yön veremiyorsa, Bursa emniyeti ile organize olup bu otobüsleri temizlemiyorsa, suçlunun daniskasıdır.

Beşiktaş yönetimi, İstanbul emniyeti ile organize olamayıp, stat çevresinde güvenliği sağlayamayıp, Bursasporlu taraftarlara saldırı olmasını engelleyemiyorsa ve biz taraftarlar hala birbirimizi sevmesek dahi, cevabı tribünde vermeyi beceremiyorsak suçlunun daniskasıyızdır.

3 aralık'a dair

3 Aralık 2010 Cuma

bugün 3 aralık. günün anlam ve de önemini belirtelim, konuyla ilgili fikirlerimizi yazalım, önerilerimizi sunalım, neler yapabildik, neler yapabilirdik bunların bir muhasebesini dökelim dedik. arşivimizi karıştırırken bu sayfada bir sene evvel satırlara döktüklerimizden ötesine gidemediğimizi, bugün bizim de yazma engelli olduğumuzu farkettik...
geçen seneki yazı bugün de tazeliğiyle duruyor maalesef:
GÖZARDI ENGELİ

halen dünya engelliler gününün bütün toplumu ilgilendirdiği ve hepimizin engelli olduğu gözardı ediliyor. halen engellilerin hak ve özgürlükleri kısıtlanmışken ve engellenmişken, bunları birer hediye gibi sunmak bir sosyal sorumluluk gibi lanse ediliyor.
sporda, bilimde, sanatta, gündelik yaşantıda farklar olduğu varsayılıyor ve bunlar normal karşılanıyor, bu çelişki can halen çok kişinin canını yakmıyor.
engellerimiz gözardı edilirken kutluyoruz halen...
nicelerine çözümlerle ve yapıcı gelişmelerle ulaşmak dileğiyle... kutlu olsun!

engelleri kaldır hareketinin sayfasından sizler için birkaç makale ve yazı derledim. madem bugün biz yazma engelliyiz, engelleri kaldırabilenleri okuyalım dedim:

zihinsel engellilerin ailelerinin gözünden sorunlar
hukuki projeler
şehir planlaması ile ilgili projeler
Farkına Varmanın Zamanı Gelmedi Mi?

görememek engel değildir,
Kalbini engelleme, engelleri kaldır!
engel olan gözardı etmektir.

buyiksün



Sen rüzgarınla rakip kaleciyi yerle yeksan ettin ya, Sen Holosko'ya gol attırdın ya; buyiksün vesselam!