yazdan kalma bir maçtan

17 Temmuz 2010 Cumartesi

bakıyorsun tam karşıdan kapalı tribüne, içler acısı bir manzara: kutunun ön tarafı, elini kolunu kaldırmakmış, bağırmakmış, tezahuratmış, zerresini göstermezken; tribünün en ateşli zamanında sağdaki ilk locanın altı sadece maçı seyrederken, ellerinin altında bir kapalı can çekişiyor! memleketimden ve stadımdan tribün manzaraları, can sıkıyor, can sıkıyor her bakışta...
perşembe gecesi sezonun ilk maçı, avrupa maçı, rakip pek de yok sayın abim, ancak yine de beşiktaş'ı özlemek var. haftaiçi bir akşam, sıcak mı sıcak bir yaz akşamı, akşam bile değil gece vakti ve hatta; beklersin ki stad boş kalır; ama buralarda feci özlenir beşiktaş, işte hesap edilemeyen de bu zaten...
adımını atıyorsun, önce bir pankartını kontrol edeceksin, bakıyorsun yedek kulübesinin yanına, numaralı duvarına, senin geçen seneden beri gelip pankartını astığın, 3 gün öncesinde de stadda tek bir pankart bile yokken gelip sıkıca sabitlediğin pankartının yerinde başka bir pankart var! insanlarda hiç utanma kalmamış azizim, ar namus haysiyet kalmamış! pankartın üzerine pankart mı asarlar, alır senin astığın pankartı sökerler başka bir yere mi taşırlar, taşıdıkları pankartı en özensiz haliyle mi asarlar... hiç utanma kalmamış, hiç ahlak etik kalmamış insanlarda, kültürden yoksun, cepten çıkan 150 liraya bir brandayı boyatan sesini çıkarır olmuş! erken gelen değil, geç gelen olmuş galip... biz böyle görmedik, biz böyle öğrenmedik! ama bulursam sahibini, vurmaz mıyım suratına bu ahlaksızlığını bu yer hırsızlığını bu kültürsüzlüğünü bu etik dışı hareketini? yakışır mı hiç beşiktaşlı adama bir pankartı başka yere kaldırıp sonra da o yere çökmek, yakışır mı bu gasp bu edepsizlik? iyi insan olmadan iyi beşiktaşlı olunur mu sanarlar? bu ne cehalet, bu ne ahlaksızlık! geçen sene boğazım yırtılana kadar, hani bu tezahurat öğrenilsin diye, "gücüne güç katmaya geldik" diye o stadda bağıran ben değilmişim gibi, şimdi o pankarta o güzel sözleri yazıp oraya, benim pankartımın yerine kendi pankartını asan, sonra da pankartımı öteleyip lakayıt ve yakışıksız bağlayan çirkin insana lanetler okuyarak geçirmek zorunda mıyım ben şunca günümü?
her neyse...
sonra buluyorsun kendine deniz tarafı kale arkasından bir yer. derken maç başlıyor, takım takır takır top oynuyor, güzel organize, ve dar alanda kısa paslaşmaları öğrenmiş bir şekilde. geçen sene anasından emdiği süt burnundan getirilen nihat kovalıyor golleri, yok böyle bir sevinç yok böyle bir gurur...
geldiği, geleceği, gelmesi istendiği günden beri şahsi fikrim ve kanaatimce karşı olduğum yeni yıldızımız quaresma'ya değinecek olursak; sağolsun varolsun! neden mi? memleketimden insan manzaralarına şahit oldum sayesinde, çok eğlendim, çok şey öğrendim, çok şey anladım! size bir manzarayı aktaralım? eski açıkta, önümüzde yığınla insan oturmuş maçını şeyrediyor. bir ara bulunduğumuz tribünün önünde quaresma topla buluşuyor ve bütün tribün ayaklanıyor bir anda! sanarsın ingilteredesin, sanarsın az sonra tribünün genelinden bir "huuuu" sesi çıkacak... öyle böyle değil! kaliteli topçu kendini belli ediyor, güven veriyor. bir beceriksizlik gösterince "canı sağolsun" dedirttiği gibi, canla başla mücadele edince de "vay arkadaş" dedirtiyor. koştu, izletti, heyecanlandırdı, vs vs.. sağolsun varolsun!
bunun dışında, tribünün ölmüşlüğü, vasatlığı; pankartımıza yapılan ahlaksızlık, cahilce davranış; hayatında ilk defa bir quaresma görmüş toplumun düştüğü durumlar dışında söylenecek pek de birşey yok...
nicedir bir tatsızlık, bir hevessizlik, bir uzaklaşma isteği mevcut. hele bu sıcak mı sıcak yaz günleri işe güce boğulmuşken çok da edebiyat yapabilecek veya klavyeyi parmaklayabilecek hal ve vaziyette değilken, değinilmesi unutulmaması adına gerekli olan 3 şeye değinip, sonra da kafamı hafif öne eğerek ayrılıyorum huzurlardan!
küçük gözlerinden büyüklerin ellerinden öperim...
haydi selametle, muhabbetle...

not: maçtan sonra rakip vikingur alkışlandıktan sonra "bu takım bu sene s... s... şampiyon" tezahuratı vardı ki, tribünün çok özlediğimiz ve çok sevdiğimiz canlılığına, ani tepki verebilme yeteneğine ve mizahına çok güzel bir örnekti. biz bu mizahı özlemiştik!

1 yorum:

B U Z G İ B İ G O L dedi ki...

sen stadta seyretmişsin, ben söylemesi ayıptır Ayvalık'ta bir kahvede seyrettim maçı. Kahve manzaralarıda farklı değildi... Q7ciğim "tribünlere oynama" mevzusunu bir ara o kadar çok abarttıki, "bu sene bu herif bizi bayar" dedim birden üründülün kollektif futbol vurgusuna dokunduraraktan... Neredeyse dayak yiyordum, abartmayayım yani... Elbette istekli ve bugüne dek İnönü'de gördüğümüz en vitrin futbolcu, sanırım bu oyuncu profilindeki değişime uyum sağlamamız biraz zaman alacak... Hele Guti de imza atarsa "ne olduk biz" sendromu kapıda bekliyor gibi...