ah! benim hırsızlık hikayem...

14 Aralık 2009 Pazartesi

gecenin bir yarısı, uykumdan uyanıyorum, kabusumda evde sevdiğim insanla oturmuşken eve hırsız giriyor. takip edince bu hırsızın erkan can olduğunu görüyorum... muazzam bir kabus. kabusta da olsa erkan can ile karşılaşmak çok ilginç...
ilk yorumumuz futbola olsun:
beşiktaş bana zevk veriyor! yenilse de, yenemese de bu oyun bana zevk veriyor. körü körüne "her ne olursa olsun" zihniyetiyle galibiyeti veya kolay parayı isteyen nesil merhum reisi cumhurumuzun adıyla anılıyor: özal
ben bu kuşağa girmeyi reddediyorum aslında. beşiktaş da bu misal biraz, gerekirse yenmesin, çünkü iyi oynadığı halde yenememek benim lugatımda var. ha sonunda kupa vermesinler, istemez; sadece beşiktaş iyi oynasın! altyapıdan birileri gelsin, formayı çok isteyip başaranlar ve önceliği para olmayanlar giysin. efendi topçular hayal etmek çok mu uzak? bu rüyama da girsene erkan baba?
zeki demirkubuz filmlerinin eleştirmeni gibi sürekli fatalizm lafları edecek değilim, kadere razı gelsem de, gönlümden geçenler de var. bu da o misal...
keşke diyorum, denizli'nin beşiktaş başındaki onuncu senesini görebilsek... ah ulan kader, nerden nasıl geleceğini biliyorum...

ikinci yorum hentbolla ilgili olsun:
pankartımızı atkımızı aldık ve gittik. az sayıdaki kişi aslında seba için fazla sayıdaki kişiydi, ama istanbul içinden bir rakip gelince deplasmanı yaşıyoruz, daha doğrusu yaşatılıyoruz. bağırsak sus deniyor, kendi salonumuzdan kovulan biz oluyoruz. maçtan sonra olaylar yansımamıştır muhtemelen; ama kafasına taş yediği halde metanetini koruyan ve orda bir toplu lince yelken açmayan büyükleri de dostları da, yani canları, seviyorum... birliktelik güzel... olayların o noktaya gelmesi tartışmaya açık, ama her muhabir kendi göstermek istediğini gösterir. dilediğini dilediği gibi görmek isteyenler buyursunlar maçlara.
hentbol takımının yeri her zaman ayrıdır. onların yenilgisini kabullenemem. abi gibidirler, dost gibidirler... şu tribünden bir çok kişi gördüm tanıdım ama onlar gibi beşiktaşa sahip çıkan ve beşiktaş için uğraşan didinen görmedim... varolsunlar! kutsal forma orda, gidip şahit olmak lazım.
zaten ben şahsen, hentbol maçına gitmeyip inönüde biten tipleri yeterli göremiyorum, kendimce böyle bir level meselesi icat etmişim işte; hatasız da kul olmaz, hatalarımla sevin beni?

maç esnasında rakip takımın bir oyuncusu yerde yatan sporcuları için sahaya çemkirip "adam gibi oynayın" diyerek rakibini tehdit eden taraftara yönelik olarak "susturun ya şunları" diyorsa, o adam herşeyi hakeder.
ha sonra birisi geliyor eskiden bizim sporcumuz olduğunu söylüyor; bir başkası geliyor ki sevdiğim bir insandır bu son ulak, diyor ki sağlam beşiktaşlıymış, kongre üyesiymiş. ben işte burda ampulu yakıyorum. sahada bir sporcu var, eskiden beşiktaşta oynamış, şimdi de kongre üyesi mi? sporcuların kongre üyesi olabilmesi kadar iğrenç birşey yok. bu beşiktaşın sporcusu olsun veya olmasın.
hani deniyor, yönetimi kongre belirler, tribün değil saha değil. e sahada olması gereken adamın kongrede ne işi var? bu kadar mı sağlıksız kongre üyeliği? veya bizim susmamızı tembihleyen insanların ellerindeki en büyük yalan bu mu?
e gelip "bu adam yöneticimiz" deseydiniz? yok gerçi, o zaman daha bi celallenebilirdi ortalık...

yenmen de yenilmen de güzel beşiktaş...
sen erkan can'ın başrolünü oynadığı, süpriz sonlu, güzel müzikli ve içinde aşk barındıran bir kabus gibisin... rol sende, sanat sende, aşk sende, pus sende, hayal sende... ah benim hırsızlık hikayem, kabuslarım gibi severim seni, benim en güzel çocukça rüyam...

not: blogun içine ben ettim. eski güzel tasarımdan eser yok şimdi. az sabır, direnin, halledeceğiz! html bilen personel arıyoruz fellik fellik, siz direnin, sabredin...

1 yorum:

stalker dedi ki...

blogdaki sadeleşme güzel olmuş. bi de siyah fon olmasa..