"... şekil değiştirir"

19 Aralık 2012 Çarşamba

Yazısal anlamda kullanım aktifliğimizi arttırmamız için web sayfamızı kapattık. Karalamalar armaaskina.blogspot.com üzerinden devam edecektir. Burdan aktaracaklarımız bu kadar, klavyelerimiz www.armaaskina.com 'da. 

özürlüler engelliler meselesi

11 Aralık 2012 Salı

öncelikle haber bülteni gibi olayı aktaralım:
9 aralık 2012 tarihinde saat 14:00'te ahmet cömert spor salonunda galatasaray ile beşiktaş rmk marine takımları arasında tekerlekli sandalye basketbol ligi mücadelesi oynanacak.
maç başlamadan önce beşiktaş seyircisi ile galatasaray seyircisi arasında olaylar yaşanıyor. nedeni? nedeni sonra! şimdi olayları kısaca bi aktaralım...
maç gecikmeli de olsa başlıyor. güzel bi mücadele gösteriyor her iki takım da. ilk yarı 22-21 beşiktaşın üstünlüğü ile sona eriyor.
maçın ikinci yarısı oynanırken, skor 31-26 galatasaray lehine iken, tribünler arasında karşılıklı yabancı madde atılıyor, sonrasında olaylar büyüyor, maç tatil ediliyor.
bunun akabinde yaşananları detaylıca aktarmadan önce bu yaşananları kınayalım.
bir defa, bu güzel spor branşını da rezil hale getirmeyi başaran herkesi ayrı ayrı kınıyorum. içimden geçen lafları şuraya dizsem, herhalde müebbet hapis cezası alırım. ama bu olayları çıkartan kişilere, yüce adaletimiz ne ceza verecek bilemiyorum.
olaylar hakkında en güzel yorumu twitter isimli siteden levent üzümcü yapmış:
"özürlüler engellileri dövmüş. "
tam anlamıyla bir rezalet...
bu rezalet neden yaşandı?
ortada nasıl yalanlar döndü?
inceleyelim....

evvela, tarihi geriye sarmamız lazım.
kasım 2011de oynanan maçtan önce, şirinevler metrosu yakınlarında, galatasaraylı taraftarlar, beşiktaşlı olduğunu anladıkları biri engelli iki sporseveri bıçaklayarak yaraladılar. yaşanan bu iğrenç olay medyada yeterince ses getirmedi. ancak beşiktaş taraftarı, galatasaraylıların bu iğrenç davranışının önüne geçmek adına ahmet cömert spor salonuna gitti. öncelikli amaç, engelli beşiktaşlıları, ayarı olmayan galatasaraylılardan korumak. sonuçta geçmişte yapılan vukuat belli, galatasaray taraftarının engelli bir sporseveri bıçaklayıp yaralamışlığı var.
YALAN 1- neymiş? olaylar nedensiz yere çıkmış?
şiddet olaylarının nedeni, önceki tarihte oynanan maç sonrası galatasaray taraftarınca bıçaklanan engelli sporsever.
YALAN 2- neymiş? beşiktaş taraftarının salona gelmesi yasakmış!
öyle bir yasak yok! ne federasyondan ne emniyetten öyle bir yasak konmadı.
sonraaaaa..... neymiş? maç başlamadan önce salondaki çok az sayıda galatasaray taraftarına saldırılmış?
lan düdük makarnası, salon senin salonun? kendi salonunda haşlandıysan, pankart kaptırdıysan, paket olduysan, sağa sola telefon yağdırıp bi taraflarını kurtarmak için yalvardıysan, kusura bakma da, trajedi yaşamışsın sen, travma yaşamışsın ve pts belirtileri gösteriyorsun...
YALAN 3- neymiş? beşiktaş taraftarı galatasaraylı sporculara saldırmış?
bak bak... bunu söyleyenlerin elinde bir tane bile kanıt yok. böyle bir olayı gören eden de yok. onu da geçtim, galatasaraylı sporcular zaten bunun yalan olduğunu kendileri belirttiler. adi bir iftiradan ötesine geçmemiş yani...
YALAN 4- neymiş? beşiktaş taraftarı sahaya yabancı madde atmış?
o öyle değil işte, galatasaraylılar da sahaya yabancı madde atıyor. görüntülerde var ulan! hatta kimse sahaya yabacı madde atmıyor, atan karşı tribüne atıyor. yalan değil aslında, kasten çarpıtılmış ve eksik bilgi. iki takım taraftarları da birbirlerine madde atmışlar. iki tribünün ortasında da saha var. şimdi taraftarlar birbirlerine madde attı demek var, beşiktaşlılar sahaya madde attı demek var? ne beşiktaşlıların ne de galatasaraylıların aklında rakip takımın sporcularına zarar vermek var. zaten galatasaraylılar engelli sporculara zarar vermiyorlar, yenerlerse tebrik ediyorlar ama dışarda bir engelli gördükleri zaman dövebiliyorlar, öyle ciğersizler var galatasaraylılar arasında evet...
YALAN 5- neymiş? olayları beşiktaş taraftarı başlatmış?
olayları kimin başlattığının zerre önemi yok! olaylarla ilgili yorumumu da yazının başında belirttim. üstüne basa basa söylüyorum, olayları kimin başlattığının zerre önemi yok da, bu yalan nedir arkadaş?
Erdem Göksel kartalbakisi.com isimli siteye şöyle demiş:
"Maç kafa kafaya gidiyordu hatta yenmek üzereydik iyi oynuyorduk Ultraslan grubundan beyaz şaçlı bir kişi sahaya inerek bizlere ve oyunculara tehditler savurdu. Sonrasında ise tribüne çıkarak taraftarımızı kışkırttı ve olaylar çıktı. Maç ertelendi tam da kazanmak üzereyken. Ben, Erdal hoca, Levent Çifter , yönetim ve oyuncular zor durumda kaldık halen salondayız çıkamıyoruz. Taraftarımıza ve sporcularımıza zarar verilmeye çalısıldı. Ultraslan grubundaki beyaz saclı adam karıstırdı trübünü ve oyunu."
YALAN 6- neymiş? beşiktaş taraftarı, engelli sporcuların tekerlekli sandalyelerine zarar vermiş?
bak, önce bi seyret:


ne görüyorsu bu görüntülerde? önce beşiktaş tribünleri boşalıyor ve beşiktaşlı taraftarlar sahanın bir üst katında, video'nun solunda yer alan kapıya yöneliyorlar. sonraki görüntü sahanın çıkış kapısından, yani sporcuların soyunma odalarına giden yerden galatasaray taraftarlarının girdiğini gösteriyor. görüntülerde son derece bezgin bir polis de var. sonra kamera ilerliyor, bir bakmışsın, galatasaraylının birisi yukarıya koltuk değneği fırlatıyor, yanında bir başka galatasaraylı tribünden söktüğü koltuğu fırlatıyor, bir diğeri de yangın tüpünü boşaltıyor ve tüp bitince önüne doğru fırlatıyor atıyor. bu esnada yukarıya birşeyler atanlar gırla... hop! görüntü değişti, çevik kuvvet....
yine görüntülerde galatasaraylı bir sporcu var, başını tutuyor. sanırım başına madde gelmiş. o maddeyi her kim attıysa, o madde anasının bi taraflarına girsin!
neyse, videonun sonlarında kaan dalay, az önce galatasaray taraftarlarını üst kata koltuk değneği fırlatırken gördüğümüz o malum koridora giriyor. karşımızda şu görüntü var:

"Beşiktaş taraftarı, galatasaraylı sporcuları dövdükten sonra sandalyelerine zarar verdi" olarak herkesin hafızalarına kazınılan bu görüntü.
cümlenin içinde kaç tane yalan var?
1- beşiktaş taraftarı galatasaraylı sporcuları dövdü
2- sandalyelerine zarar verdi.
işin doğrusu ne peki? galatasaray taraftarı beşiktaşlı sporculara ait (tahminimizce) tekerlekli sandalyelere zarar vermiş meğer...
ama basın yayın organları da, sosyal medyadaki klavye başı taraftar da, sazanlamasına atlıyorlar mevzuya... beşiktaşlılar beşiktaşı küçük düşürmek için yarışıyor, lanetler havada uçuşuyor, herkes tinerci bi tek onlar düzgün... galatasaraylılar kendi suçlarını beşiktaşlılara yamamak için görülmemiş bir çaba sergiliyor, bütün beşiktaşlılar şöyle böyle diye diye ağza alınmayacak laflar. beşiktaşlılar özür dileme telaşında, galatasaraylılar nasıl küfürler edeceklerini şaşırıyorlar. ulan, mühendis oktayı öldürenden allah razı olsun diyen çıktı be, abimizdir onun kanını akıtanlar dediler... gerçi sebo reis diye kuyruğunda dolanıyor herkes de neyse... (sonuçta suçu ispatlanmayan her zanlı suçsuzdur)
yine heryerde dolanan bir ekran görüntüsü var, twitter isimli siteden, bir kullanıcı "2-3 dangalak oyunculara tokat atmış" diye yazıyor... oooo... bunu yazan beşiktaşlı ya, herkes o -mış ekini alıp bi taraflarına sokup başlıyor ağzından salyalar akıtmaya... olay kesin doğru, galatasaraylı sporcular linç edilmiş, sandalyeleri paramparça. galatasaray taraftarı şöyle düzgün, böyle şerefli ama bu beşiktaşlılar...
sonra gerçekler birer birer ortaya çıkmaya başlıyor. meğerse beşiktaş taraftarı sporculara saldırmamış. meğer galatasaray taraftarıymış o sandalyeleri kıran.
sonra ortaya bir sessizlik çöküyor, akıllara ziyan! o küfürler saçan galatasaraylılar çıkıp özür bile dileyemiyorlar. arkadaş, biz beşiktaş taraftarına o kadar küfürler yağdırdık ama o küfürleri hakeden meğer galatasaray taraftarıymış diyemiyor hiç kimse... biz bilgi kirliliğine yol açtık, biz provakatörmüşüz diyemiyor hiç kimse...

galatasaray taraftar topluluklarından en büyüğü galiba, ultraslan, kendi internet sitesinde şöyle bir duyuru yayınlıyor olayların hemen sıcağında ve günlerce kaldırmıyor. herhalde ultraslan tarihinin en büyük utancıdır:

".............
YETER ARTIK !

Spor Kamuoyuna ;


İnsanların birleştirici gücü olan spor müsabakalarında görmek istemediğimiz bütün manzaraları bu

hafta hayretle ve şaşkınlıkla izliyoruz.

Dün Karşıyaka-Galatasaray maçında yaşanan hadiseler, açılan tahrik edici ve şiddet içerikli

pankart, bugün ise Galatasaray-Beşiktaş “Tekerlekli Sandalye Basketbol maçında” federasyon
tarafından “misafir takım taraftarının salona alınmamasına ilişkin çıkarılan yasaya rağmen” salona
giren ve ortalığı savaş alanına çevirip sporcularımıza ve taraftarımıza yapılan saldırıyı şiddetle
kınıyoruz.

Bilinmesini isteriz ki, konu Galatasaray olunca noktasına virgülüne kadar uygulanan yasaklar ve

kurallar, konu başka takımlar olduğunda görmezlikten gelinmekte ve şiddetin önünü açmaktadır.

Ya yasaları adil şekilde uygulayın yada biz kendi hakkımızı bildiğimiz şekilde koruyalım.


İlgili birimleri görev başına, taraftarımızı da sağduyulu davranmaya davet ediyoruz.


Son olarak; Galatasaray taraftarı bunları asla unutmaz.

Gerektiğinde gereken tepkiyi de vermesini bilir...
Bu da böyle bilinsin!

Oğuz Altay

ultrAslan Başkanı

............"

şu yazının başından beri ortaya döktüğümüz bütün yalanlar var, altında da galatasaray taraftarının zarar verdiği sandalyelerin resmi....
ne diyor oğuz altay imzasıyla ultraslan?
- karşıyaka maçında açılan şiddet içerikli pankarttan bahsediyor! çok rencide olmuşlar o pankart yüzünden küsmüşler... daha beterlerini açanlar kendiler değil hani?
- federasyon tarafından misafir takım taraftarının salona alınmamasına ilişkin çıkarılan yasa olduğunu zannediyorlar, ancak futbol federasyonunun olayla ne alakası var? bu maçlarda taraftar yasağı yok! kendisi sebada veya başka bir yerde tekerlekli sandalye basketbol maçı izlemediyse demek ki... sadece futbol maçlarına gidenler, zaman zaman böyle akıl karmaşaları yaşıyorlar maalesef...
- ortalığı savaş alanına çevirip sporcularımıza ve taraftarımıza yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz diyorlar da, sporculara saldıran kim? galiba galatasaray taraftarını kınıyorlar. acaba aynı ultraslan, tekerlekli sandalyesi üzerinde bıçaklanan beşiktaş taraftarı için de benzer bir kınamayı 2011 senesi kasım ayında yayınladı mı?
- konu Galatasaray olunca noktasına virgülüne kadar uygulanan yasaklar ve kurallar, konu başka takımlar olduğunda görmezlikten gelinmekte ve şiddetin önünü açmaktadır deniyor. peki galatasaray'ın mağdur olduğu sanılırken ağızdan akan o salyalar, suçlunun galatasaray taraftarı olduğu açığa çıkınca döküldüğü yerlerden yalanıyor mu? konu galatasaray olunca oluşan bu bilgi kirliliği yapıldığı hızla temizleniyor mu?
- Ya yasaları adil şekilde uygulayın yada biz kendi hakkımızı bildiğimiz şekilde koruyalım deniyor ki aman aman! ultraslan denilen oluşum, emniyet ve yargı organlarını tehdit edebiliyor yani? çok güzel ya!
- Galatasaray taraftarı bunları asla unutmaz. Gerektiğinde gereken tepkiyi de vermesini bilir... Bu da böyle bilinsin diye bitiyor, sonunda da ünlem! unutmadık unutmuycaz diyor, devamını da getirseymiş keşke...

ne olur galatasaray taraftarı şu yaşananları unutmasın! vakti zamanında tekerlekli sandalyesi üzerinde bıçaklanan beşiktaşlı sporseveri de unutmasın! 9 aralık 2012 günü ahmet cömert koridorlarında fırlatılan koltuk değneğini de unutmasın, o gün orada zarar verdiği tekerlekli sandalyeleri de unutmasın!
galatasaray taraftarı şu yaptığı iğrençlikleri ne olur unutmasın!

derken, 12 aralık tarihinde galatasaray spor kulübünden, iğrençlikte ve ciğer yoksunluğunda sınır tanımayan bir açıklama geldi:

"...........
09.12.2012 tarihinde oynanan Galatasaray – Beşiktaş Tekerlekli Sandalye Basketbol karşılaşmasında İl Güvenlik Kurulu’nun almış olduğu “rakip sahaya taraftar götürmeme” kararına rağmen bir grup Beşiktaş taraftarının habersiz, usulsüz, haksız ve maksatlı eylemi neticesinde istenmeyen olaylar vuku bulmuştur.
Saldırıya uğramış olan taraftarımız, sporcusunu ve kendisini koruma refleksi göstermiştir. Savunma refleksi içindeki taraftarımızdan bir bölümünün adliyeye sevk edilmiş olması kulübümüzce anlaşılamamış olup, adli süreç kulüp avukatlarımızca bizzat ve yakından takip edilmiştir.
Adaletin bir görevi de suçlu ile suçsuzu, haklı ile haksızı doğru bir şekilde ayırt etmektir. Bu kapsamda kendini ve sporcusunu korumaya çalışan bir kitleye suçlu muamelesi yapmak anlaşılabilir bir durum değildir. Kulübümüzün tesellisi bugüne kadar bizi hiçbir yerde yalnız bırakmayan ve özellikle de son iki senedir yapılan tüm ajitasyonlara rağmen vakarını ve duruşunu değiştirmeden kulübümüzün tribün olayları sebebi ile önemli bir ceza almamasını sağlayan taraftarımızın hiçbirisinin tutuklanmamış olmasıdır.
Bu vesile ile başta Yıldız Teknik Üniversiteli taraftarımız olmak üzere olaylardan etkilenen taraftarımıza ve ailelerine geçmiş olsun dileklerimiz iletiyoruz.
Galatasaray Spor Kulübü..........."

suçluyu yücelten, koltuk değneklerini fırlatıp sandalyeleri kıran insanlık dışı eylemlerin failleri olan o iğrenç kitleyi okşayan seven bağrına basan kim? 2 gün önce kamuoyunu sağduyuya davet edip bugün ajitasyonlar yaparak suçu yücelten ve bu iğrençliği savunma olarak gösteren kim?
bunun adı iki yüzlülüktür, bunun adı suçu yüceltmektir, bunun adı engellileri bıçaklayan ve sonrasında sandalyeleri kıran kitleyi bağrına basıp kabullenmektir!
utanmak mı? galatasaray kulübü bu iğrençlikten utanacak mı? bir yüzü olsa da biri delikanlı çıkıp tükürebilse... tiksindirdiniz kendinizden!

konuyla ilgili duyuru yapan yapana...
en sağlıklı bilgiler, duyurular, açıklamalar şunlar sanırım:
1- http://oncebesiktas.com/kamuoyuna-duyurulur
2- erdem göksel'in açıklamaları
3- kaan dalay'ın açıklamaları
bir de forza beşiktas sitesi bir duyuru yayınladı olaylardan günler sonra:
".....Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı ile Beşiktaş Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımımız arasında yapılan karşılaşmada yaşanan olaylar nedeniyle oldukça üzgünüz.

Zorlu engellere rağmen hayata tutunmaya çalışanlar başta olmak üzere engelli spor emekçilerinin her zaman yanında olduğumuzu açıkça beyan ediyor ve dün yaşanan çirkin olayların tüm faillerini taraf gözetmeksizin kınıyoruz.
Ülke futbolunun mevcut kirliliğinin içinde bir de tribün kültüründeki yozlaşma, biz taraftarlarca elbirlik ve ivediyetle halledilmesi gereken bir sorun olarak önümüzde dururken, bu çirkin algının bir de basketbol tribünlerine sirayet edişi ayrıca üzüntü vericidir.
Dün yaşananların taraf ya da renk gözetilmeksizin kınanması ahlaki bir sorumluluktur.

Başta taraftarlar olmak üzere tüm spor kamuoyunu sağduyu ve özeleştiri eşliğinde sorumluluğa davet ediyoruz.

 ........."

son olarak, açık ve net bir şekilde, tüm yalanları ortaya döktük.
beşiktaş kulübünü karalamaya çalıştığı için galatasaray kulübünden;
beşiktaş taraftarını karalamaya çalıştığı için galatasaray taraftarından;
eksik bilgilerle zehir zemberek açıklamalar yazıp sonra bunu sayfasından kaldırmayan ultraslan isimli oluşumdan;
bilgi kirliliği yaratarak sosyal medya üzerinden provakasyon yapanlardan;
mühendis oktay'ın katillerini yücelten eksik akıllılardan;
beşiktaş taraftarını anında harcayabilecen beşiktaşlılardan;
üzerinde beşiktaş atkısı olduğu için galatasaraylılar tarafından darp edilen engelli vatandaşımızı görmezden gelip, 9 aralık tarihinde oynanan maç sonrası oluşan bilgi kirliliğine kapılarak ortalığı ayağa kaldırıp (en doğrusunu yaptıklarını inkar edemeyiz), ancak olayların failinin galatasaray taraftarı olduğu açığa çıkınca sus pus olan basın yayın organlarından;
bin türlü pişmanlık içerisinde boğulmalarını ve şu yaşananları asla ama asla unutmamalarını diliyoruz.
unutmasınlar ki, bir daha böyle göt olmasınlar!

o engelli kardeşimizi darp eden galatasaray taraftarı için de, o sandalyelere zarar veren herkes için de, hak tealadan bin türlü bela diliyorum!

bütün beşiktaş taraftarının da; tekerlekli sandalyesi üzerinde galatasaray taraftarlarınca bıçaklanan beşiktaşlı kardeşimiz için muazzam bir utanç yaşamasını diliyorum!
o utancı yaşayalım ki, bir daha kimseyi yalnız bırakmayalım!

istatistik

7 Aralık 2012 Cuma

 Beşiktaş'ın şimdiye kadar oynadığı maçlara bakalım:

19.08.2012 Pazar Büyükşehir Bld. 1 - 1 Beşiktaş
x26.08.2012 Pazar Beşiktaş 3 - 3 Galatasaray (g-1p)
01.09.2012 Pazar Karabükspor 0 - 3 Beşiktaş
x17.09.2012 Pazartesi Beşiktaş 3 - 0 Elazığspor
22.09.2012 Cumartesi Gaziantepspor 3 - 2 Beşiktaş (g-1p)
x01.10.2012 Pazartesi Beşiktaş 0 - 1 Sivasspor
07.10.2012 Pazar Fenerbahçe 3 - 0 Beşiktaş (b-1k)
x21.10.2012 Pazar Beşiktaş 1 - 1 Trabzonspor
26.10.2012 Cuma Kasımpaşa 1 - 3 Beşiktaş
x04.11.2012 Pazar Beşiktaş 3 - 0 Mersin İdman Yurdu(b-1k-1p)
x09.11.2012 Cuma Beşiktaş 3 - 3 Bursaspor (b-1p)
18.11.2012 Pazar Antalyaspor 3 - 5 Beşiktaş
x23.11.2012 Cuma Beşiktaş 3 - 1 Akhisar Bld.Genç. (b-1k)
01.12.2012 Cumartesi Orduspor 1 - 2 Beşiktaş
x07.12.2012 Cuma Beşiktaş - Eskişehirspor (e-1p)
15.12.2012 Cumartesi Gençlerbirliği - Beşiktaş


inönü stadında 3 cuma, 3 pazar (2si derbi zaten), 2 pazartesi; 5 maç haftaiçi, 3 maç haftasonu, yani %63 haftaiçi oynanmış.
deplasmanda 1 cuma, 3 cumartesi, 4 pazar, yani %12.5 haftaiçi;
toplamda 4 cuma, 3 cumartesi, 7 pazar, 2 pazartesi; 6 haftaiçi, 10 haftasonu, %37 haftaiçi.
kırmızı kartlar söz konusu olursa, beşiktaşlı oyunculara 3 kırmızı kart gösterilirken, rakip oyunculara kırmızı kart gösterilmemiş. yani aleyhine 3 kırmızı kart var.
penaltılarda ise, beşiktaşın yediği gollerden 3ü, attığı gollerde ise 2si penaltı golü. yani lehine 2 penaltı, aleyhine 3 penaltı verilmiş.
hakemler maçlarda beşiktaş lehine 2 karar verirken, beşiktaş aleyhine 6 karar vermiş.

galatasaray hangi günler oynamış?

x20.08.2012 pazartesi Galatasaray 2 - 1 Kasımpaşa
26.08.2012 pazar Beşiktaş 3 - 3 Galatasaray (g-1p)
x02.09.2012 pazar Galatasaray 3 - 2 Bursaspor    
15.09.2012 cumartesi Antalyaspor 0 - 4 Galatasaray (a-1k)
x23.09.2012 pazar Galatasaray 3 - 0 Akhisar Bld.Genç.
28.09.2012 cuma    Orduspor 2 - 0 Galatasaray    
x06.10.2012 cumartesi Galatasaray 1 - 1 Eskişehirspor    
19.10.2012 cuma    Gençlerbirliği 3 - 3 Galatasaray
x27.10.2012 cumartesi Galatasaray 3 - 0 Kayserispor
02.11.2012 cuma    Büyükşehir Bld. 1 - 3 Galatasaray
11.11.2012 pazar Mersin İdman Yurdu 1 - 1 Galatasaray
x16.11.2012 cuma Galatasaray 1 - 3 Karabükspor
24.11.2012 cumartesi Elazığspor 0 - 1 Galatasaray (g-1k)
x30.11.2012 cuma Galatasaray 1 - 1 Gaziantepspor (g-1k)
08.12.2012 cumartesi Sivasspor - Galatasaray
x16.12.2012 pazar Galatasaray - Fenerbahçe

içerde 2 cuma, 2 cumartesi, 3 pazar, 1 pazartesi, %37si haftaiçi;
deplasmanda 3 cuma, 3 cumartesi, 2 pazar;
toplamda 5 cuma, 5 cumartesi, 5 pazar, 1 pazartesi; 6 maç haftaiçi, 10 maç haftasonu. %37 haftaiçi oynamış.

fenerbahçe?

18.08.2012 cumartesi Elazığspor 1 - 1 Fenerbahçe(e-1k)
x25.08.2012 cumartesi Fenerbahçe 3 - 0 Gaziantepspor
02.09.2012 pazar Sivasspor 0 - 0 Fenerbahçe
x16.09.2012 pazar Fenerbahçe 2 - 1 Mersin İdman Yurdu (m-1k)
x24.09.2012 pazartesi Fenerbahçe 0 - 0 Trabzonspor
29.09.2012 cumartesi Kasımpaşa 2 - 0 Fenerbahçe
x07.10.2012 pazar Fenerbahçe 3 - 0 Beşiktaş (b-1k)
20.10.2012 cumartesi Bursaspor 1 - 1 Fenerbahçe
x29.10.2012 pazartesi Fenerbahçe 1 - 3 Antalyaspor
03.11.2012 cumartesi Akhisar Bld.Genç.1 - 2 Fenerbahçe
x11.11.2012 pazar Fenerbahçe 2 - 1 Orduspor
17.11.2012 cumartesi Eskişehirspor 1 - 1 Fenerbahçe (f-1k/e-1p)
x25.11.2012 pazar Fenerbahçe 4 - 1 Gençlerbirliği
02.12.2012 pazar Kayserispor 1 - 1 Fenerbahçe
x09.12.2012 pazar Fenerbahçe - Büyükşehir Bld.
16.12.2012 pazar Galatasaray - Fenerbahçe

içerde 1 cumartesi, 5 pazar, 2 pazartesi, %25 haftaiçi, %62si pazar.
deplasmanda 5 cumartesi 3 pazar.
seyirci cezası bittikten sonra içerde 3 tane pazar maçı oynanmış. %100 haftasonu
toplamda 6 cumartesi, 8 pazar, 2 pazartesi. %12.5 haftaiçi
belirtmekte fayda var, içerde oynadığı ilk 5 maçı seyirci cezalı, deplasmandaki ilk maçı ise tarafsız sahada. yani 2 tane haftaiçi maçı hani, onlar seyircisiz zaten... dolayısıyla istatistiğe vurursak olayı, maçlarının tamamı haftasonu diyebiliriz.

antalyaspor?

20.08.2012 pazartesi Gençlerbirliği 3 - 1 Antalyaspor
x27.08.2012 pazartesi Antalyaspor 3 - 0 Kayserispor
01.09.2012 cumartesi Büyükşehir Bld. 0 - 1 Antalyaspor
x15.09.2012 cumartesi Antalyaspor 0 - 4 Galatasaray (a-1k)
21.09.2012 cuma Karabükspor 1 - 0 Antalyaspor (a-1k)
x30.09.2012 pazar Antalyaspor 4 - 0 Elazığspor (e-1k)
05.10.2012 cuma Gaziantepspor 0 - 1 Antalyaspor
x20.10.2012 cumartesi Antalyaspor 4 - 2 Sivasspor   
29.10.2012 pazartesi Fenerbahçe 1 - 3 Antalyaspor
x05.11.2012 pazartesi Antalyaspor 2 - 1 Trabzonspor
10.11.2012 cumartesi Kasımpaşa 1 - 1 Antalyaspor (k-1k/a-1p)
x18.11.2012 pazar Antalyaspor 3 - 5 Beşiktaş   
24.11.2012 cumartesi Bursaspor 1 - 1 Antalyaspor
x02.12.2012 pazar Antalyaspor 1 - 0 Mersin İdman Yurdu
09.12.2012 pazar Akhisar Bld.Genç. - Antalyaspor           
16.12.2012 pazar Orduspor - Antalyaspor 

içerde 2 cumartesi, 3 pazar, 2 pazartesi; 5 haftasonu, 2 haftaiçi, %28 haftaiçi.
deplasmanda 2 cuma 3 cumartesi 2 pazar 2 pazartesi; 5 haftasonu, 4 haftaiçi.
toplamda, 10 haftasonu, 6 haftaiçi; %37 haftaiçi oynanmış.

tablo haline getirelim ki anlamak kolaylaşsın:



iç saha maçları dış saha maçları toplamda lehine karar aleyhine karar


h.içi h.sonu %h.içi h.içi h.sonu %h.içi h.içi h.sonu %h.içi k.k. pen. topl. k.k. pen. topl.

2012-2013 5 3 %62.5 1 7 %12.5 6 10 %37.5 0 2 2 3 3 6
beşiktaş 2010-2013





25 59 %29.7 10

22


2008-2013





44 108 %28.9 16

31


2012-2013 3 5 %37.5 3 5 %37.5 6 10 %37.5 1 1 2 2 0 2
galatasaray 2010-2013





20 64 %23.8 15

14


2008-2013





10 122 %19.7 30

28


2012-2013 2 6 %25 0 8 %0.0 2 14 %12.5 3 0 3 1 1 2
fenerbahçe 2010-2013





20 64 %23.8 20

6


2008-2013





28 124 %18.4 28

17

antalyaspor 2012-2013 2 5 %28.5 4 5 %44.5 6 10 %37.5 2 1 3 2 0 2
 *son 3 seneye dair iç saha maçları ve kırmızı kart sayıları ekşi sözlükten alınmıştır.nickli kullanıcıya teşekkür ederiz.

bütün bu hesap kitaptan çıkan sonuçlar neler?
* Beşiktaş İnönü Stadında oynadığımız maçların %62si (3te 2si) haftaiçi oynanmış ve hiç cumartesi günü maç yapılmamış.
* sn oğul Demirören'in Fenerbahçesi ise hiç cuma günü maç oynamamış, maçlarının %12.5uğunu (16da2) haftaiçi oynamış. üstelik oynadığı sadece 2 tane pazartesi maçı var ki onlarda da seyirci cezalı. yani diyebiliriz ki stadında ve deplasmanda oynadığı tüm maçları haftasonu oynamış.
* bilet satışlarından elde edilen gelirle, haftaiçi ve haftasonu maçları arasında muazzam bir ilişki vardır.
* beşiktaşın çoğu maçının haftaiçi oynanmasının Avrupa Kupalarıyla bağlantısı olduğunu kimse söyleyemez! geçmiş yıllarda, sadece beşiktaş avrupa kupasında mücadelesine devam ederken oynanan maçların günlerini şuraya sererim, apışıp kalırsınız. doğru düzgün anti-tez'lerle gelin. kaldı ki, bu sene galatasaray şampiyonlar liginde, fenerbahçe uefa avrupa kupasında, beşiktaş ve antalyaspor sadece ligde mücadele ediyor. yukarıdaki tabloya bakın, galatasaray ve antalyasporun istatistikleri aynı! o tez ortaya atılırsa daha havadayken çürür!
* kırmızı kartlar ve penaltılar söz konusu olursa, diğer 3 takımın lehine ve aleyhine verilen kararların yaklaşık olduğu görülecektir. söz konusu Beşiktaş olunca aleyhte verilen kararların fazlalığı ise göze çarpar (rakiplerinin 3 katı). kaldı ki bu hesaba sarı kartları sokmadık, dillere destan bir aksihar maçı oynadık ki ilk 15 dakikada sahada 3 futbolcu sarı kart görmüştü.
* son 5 sene verilerine bakarak da, beşiktaş'a hem kırmızı kartlar konusunda, hem de fikstüründeki hafta içi maçları konusunda acımasızca davranıldığı görülmekte.
* geçmiş yıllarda, sn Mahmut Özgener TFF başkanıyken söylenmiş bir tezahurat vardı:
"Federasyon başkanısın, Fenerbahçe uşağısın; sen Beşiktaş düşmanısın, Allah belanı versin!"
şimdi Federasyon başkanı Yıldırım Demirören, Beşiktaş tarihi boyunca Beşiktaş'a en fazla zarar veren kişi...

hayat da çok ilginç zaten vapurlar kelebekler falan...
bana en ilginç gelen ise, henüz Fernandes kırmızı ışıkta geçtiği için şöyle 5-6 maçlık bir ceza almadı federasyondan... henüz...
ilginç...

baba oğul hain ruh

2 Aralık 2012 Pazar

beşiktaş jimnastik kulübü tarihinin en büyük haini olarak demirörenleri gösterebiliriz. yine serdar bilgili ve yıldırım demirören yönetimlerinde yer alıp cebini doldurmak maksatlı çalışmış birçok yönetici, ahlak yoksunu birçok sporcu ve spor insanı da bu mertebeye yaraşan hareketler sergilemiş olsa da, beşiktaş'a en büyük zararı ve hainliği demirörenler yapmıştır, yapmaktadır.
yurdu ve avrupayı sallamış bir takımın kemiğini, sırf o güzel(!) evladı beşiktaş başkanı olmadı diye bilinçli ve kasıtlı bozan ve rakibin kucağına iten baba demirören değil midir?
başkanlığı sırasında beşiktaşa maddi ve manevi zararları kasıtlı olarak veren ve beşiktaşı batma noktasına getiren oğul demirören değil midir?
ruhsal yapılarındaki bozuklukları ve olgunlukla alakasız davranışlarını sergilerken insanların büyük başkan pohpohlamasıyla iyice bir coşan, ve haince davranışların kökenini teşkil eden onların hain ruhu değil midir?
beşiktaşa en büyük zararları veren bu baba-oğul-hain ruh üçlüsünden hesap sorulmayacak mı?
bekliyoruz bakalım... daha çok bekleriz gibi ama bekliyoruz... umut da fakirin ekmeği değil mi?

Şimdi Değilse, Ne zaman Sorulacak Bu Hesap?

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Önce Beşiktaş 
Şimdi Değilse, Ne zaman Sorulacak Bu Hesap? 
Olmayan paralarla yapılan şov transferlerinin sonucunda bugün UEFA’ya gidemiyoruz.
İbra eden, oy veren, doğru yönlendirmeyen, şakşakçılık yapan, iki transferde alkışlayan, destek veren herkes suçludur ama baş sorumlu bellidir. Bu saatten sonra hesap sormak görev değil boyun borcudur.
Sorulamıyorsa o koltuklar işgal edilmemelidir. 
Önce Beşiktaş

altına biz de imzamızı atarız...

evrakta sahtecilik

merak ediyorum, beşiktaş daha ne kadar dibi görecek?
evrakta sahtecilik! yani sahtekarlık, yani dolandırıcılık...
yıldırım demirören, yönetimindekiler, alkışlayanlar, ibra edenler (beşiktaşı çok güzel en bi güzel savunduğunu söyleyen başkanımız da bu kümenin içerisinde), seçimlerde oy verenler, yeter dedik diye tepemize çökenler (bkz: denizlispor maçı), kongre dernekleri fareleri, karşısına çıkmaya cesaret edemeyenler, 'hibe' adı altında daha beter borç batağına sürüklemesini gözyaşlarıyla karşılayanlar, fulya projesine ses çıkartmayanlar, yıldız futbolcu transferlerine 'büyük başgaaaan çıldırt bizi kudurt bizi' diye tezahurat dizenler, "biz fenerli miyiz lan?" diye böğürürken boynunda karagümrük atkısıyla terör saçanlar, bilet kopartıp demirörenin altını yalayanlar, bilet dağıtıp tribünün içine edenler (bu olayın faili mevcut yönetimdedir), "herkesin borcu var lan, bi beşiktaş mı batacak" diye diye bi taraflarını yayanlar, "ama beşiktaşın gayrimenkulleri var" diyecek kadar şaşkın olanlar, x kişisi olsaydı şimdi böyle olmazdı diyerek x kişisinin de yalan beyanlarda bulunan yönetimde olduğunu unutanlar, ama fener ama cimbom diye diye beşiktaşı unutanlar, "iki kupayı unutma" pankartının arkasındakiler, "sabote etmeyin uefaya gidelim" diyebilenler, oğlum başkan olmazsa şeklinde şartnameler dizenler (senin oğlun sahte belgeler sunan bir yalancıymış beyefendi), en önemlisi de halen ve halen beşiktaş kongresinin 100binden fazla üyesinin olmasını istemeyecek kadar yüzsüz olanlar;
bi söyleyin ne olursunuz, daha ne kadar dibe çekebileceksiniz, daha ne kadar çamura gömebileceksiniz, daha ne kadar kirletebileceksiniz beşiktaşı? bilelim...
daha da önemlisi, ne zaman gideceksiniz, ta cehennemin dibine kadar?
şu lekeden sonra, evrakta sahtecilik meselesinden sonra, yani aylar yıllar öncesinden beri, halen yıldırım demirörene zerre hakkını helal eden; hakkını yedirmeye, utandırılmaya, rezil olmaya, dolandırılmaya kandırılmaya ne kadar meraklıymışsın?
demirörenden şimdiye kadar hesap sormayan, soramayan yöneticiler, başkanlar; her ne kadar ibra etmiş olsanız da herşeyi tüm çıplaklığıyla gördüğünüze göre artık gerekeni yapın. "kulüpler değil kişiler cezalandırılmalı diyen demirören, lütfen bize de yardım et" diyecek kadar küçülmeyin, alçalmayın!
çünkü utanıyoruz, çünkü beşiktaşın adının sahtecilikle dolandırıcılıkla anılmasını istemiyoruz!

beşiktaşın sahibi

12 Mayıs 2012 Cumartesi

daha önce de bu blog üzerinden birkaç birşey karalamıştım. boşluğu doldurmak zor:
"beşiktaşın gerçek sahibi......."
kimileri için beşiktaşın sahibi yönetimdir.
bu önerme o kadar saçma ki...
beşiktaşın eski yönetimi usulsüzlük ve hatta dolandırıcılığa varan eylemler işlemiş, bütün bunlar bas bas bağırılırken gayet aymazlıkla yeniden yeniden seçimlere girmiş ve kazanmış.
kimileri için beşiktaşın sahibi kongredir, genel kuruldur.
bu önerme en az önceki kadar saçma.
mevzu bahis kongre, mevzu bahis yönetimi defalarca ibra etmiş, yani hareketlerini eylemlerini onaylamış, bu da yetmezmiş gibi defalarca seçmiş. hatta o kongreden çıkan yeni başka bir yönetim defalarca ibra edilen yönetimin usulsüzlüklerini gidip uluslararası komisyonların kurulların önünde savunmak zorunda kalmış.
beşiktaşın gerçek sahibi taraftarıdır.
yapmayın, daha akılcı daha mantıklı şeylerle gelin. bu taraftar formasını giyen sporcuya veya kulübü temsil eden yöneticiye küfür de edebiliyor, kendi taraftarına saldırabiliyor, yıllarca emeğiyle sayısız başarılar kazanmış alnının teriyle o formayı yıpratmış sporcularını unutabiliyor.


beşiktaşın gerçek sahibi tarihi midir?
tarihe saplandığımız için geleceğimizi kirleten insanlardan medet ummadık mı?
beşiktaşın gerçek sahibi nedir kimdir nasıl olmalıdır?
formül açık.
aynı formül içerisinde 5 tane değişken var. tarih, sporcu, yönetim, taraftar, genel kurul. bu 5 değişken birleşmeli.
spor ve kulüp yönetiminde sporcular da yer alabilmeli. iftihar kaynağımız olan hentbol takımımız gibi beşiktaş değerlerine ahlakına tarihine sahip çıkabilen sporcularla yola devam edilmeli, formaya yakışmayan sporcular mesleki becerilerinden ötürü sirk hayvanı muamelesi görmemeli. futbolda ve basketbolda spor değerlerinden ve beşiktaşın değerlerinden uzak insanlara daha fazla tahammül edilmemeli. hentbolda muazzam bir örnek var, sporcu kişiliğini karakterini taşıyan bu beşiktaşlılar bütün branşlar için örnek teşkil edebilir.
herkes beşiktaşlı olmasın, beşiktaştan sadece başarılar isteyen kişiler farklı renklere sevdalanabilir. beşiktaş tarihi ve değerleriyle başarısızlıkları bile kabullenebilir, şerefli oldukları müddetçe...
genel kurul yapısı tamamen değişmeli. mevcut genel kurulun idare yetkileri dağıtamadığı, kendi içerisinden haklı rekabetlerle oluşan yönetim olasılıkları çıkartamadığı, ve beşiktaşın değerlerini yansıtamadığı aşikar. genel kurul üyelerinin sayısı artırılarak bunun önüne geçilebilir. ayrıca sporcuların da kulüp yönetimine dahil olması fikrindeyim. hiç kimse sevda yaşamayacak kadar profesyonel değildir. isteyen sporcu beşiktaş kulübüne üye olabilmelidir, burada koşul olarak beşiktaş forması giymesi şartı aranmamalıdır (işte bu noktada profesyonellik devreye girebilir)
bu bağlamda, genel kurul üye sayısının artırılmasıyla ilgili kampanyalar çalışmalar öneriler var. bu önerileri destekliyoruz. bir yıldırım demirören felaketinin ve utancının yeniden yaşanmaması için acilen genel kurul üye sayısı artırılmalı, üyelik kolaylaştırılmalı, halkın takımı tabiri ağızda kalmamalı ve çoğul demokrasi esaslarıyla beşiktaş kulübü yönetimini seçebilmeli.
bu öneriye karşı çıkanlar var. bazılarının mantıklı açıklamaları da var, ilgiyle takip ediyorum. ancak "elit yapı bozulur" gibi gerekçeler ortaya atan kişiler sadece midemi bulandırıyor.

kısaca özetlersek, beşiktaşın bu sahipsiz durumdan kurtulması için benim acizane önerim:

sporcuların ve taraftarın genel kurula ve yönetime katılabilmesi, her kesimin beşiktaşın tarihini ve değerlerini bilerek hareket etmesidir. beşiktaşın sahipsiz kalmaması için beşiktaş değerlerine sahip çıkan bir genel kurul oluşturulmalıdır.

bugun bayram!

23 Nisan 2012 Pazartesi


 iki taşın arasını adımlayarak kalesini kuran çocuk, azıcık ver hasarlanmış meşini de oynayalım?

dolarların uçuşmadığı, hilelerin olmadığı, hakemsiz yönetimsiz, üç kornerin bir penaltı olduğu oyununa beni de al!
metin'den ali'ye orta, ali havada asılı kalıyor, ancak bako'dan muhteşem bir kurtarış!

Siddet Uzerine Sorular (ismet berkan)

20 Nisan 2012 Cuma

beşiktaş'ın olağanüstü kongresinden sonra göreve gelen yeni yönetimiyle ilgili şimdiye kadar herhangi birşey yazmadım. olumlu olumsuz şeyler gördükçe yazıyoruz. ya ben dikkat etmedim, ya da gözüme birşey çarpmadı, bilemiyorum. yöneticilerden birisi ki bana en çok heyecan vereniydi, ismet berkan, bugün hürriyet gazetesindeki köşesinde güzel şeylere değinmiş.
öncelikle, ismet berkan bana neden heyecan vermişti seçimler zamanında, bundan bahsedeyim. kendisini radikal gazetesindeki görevinden beri takip ederim. o zamanlar hemen hemen hergün okuduğum radikalde bence en çok payı olan kişiydi. zaten eyüp can'ın göreve gelmesinden sonra başka gazetelere kaydım, sonradan gazete okumak için daha az zaman ayırır oldum. düşününce, en son 2 hafta kadar olmuştur elime gazete almayalı. halbuki haftasonu dinlenmek için fethipaşa veya dolmabahçeye bi başıma gidip gazete okuyan sonra geri evine dönen birisiydim. iş güç yoruyo adamı hafız... her neyse.. ismet berkan bazı zamanlar görüşlerine katılmadığım ancak her zaman son derece değer verdiğim ve halen hürriyet gazetesini açınca ilk okuduğum yazardır. katılayım katılmayayım, ne dediğini ne yazdığını merak ederim, sözlerine görüşlerine önem veririm.
bugün ne yazmış?
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20382321.asp
olduğu gibi buraya iliştirmek istiyorum
"......
Anladık, futbol sadece futbol değil ama futbol şiddet de değil

KENDİ kendimize şişinip duruyoruz, futbol ligimizin marka değeri diye, futbol endüstrimizin büyüklüğü diye...

Şöyle bir düşünün: ‘Süper’ sıfatlı ligimizin bu yıl alel acele bir de ‘Süper final’i oldu.
Eh, ligimiz ‘Avrupa’nın bile imrendiği’ bir lig ve ‘süper’ olduğuna, üstelik bir de finali de ‘süper’ olacağına göre, bu son altı haftanın (biri gitti beşi kaldı) bir şölen havasında geçmesi gerekir öyle değil mi? Ülke futbolunun doruğundaki dört takım, altı hafta sürecek futbol bayramında futbolseverlere ziyafet çekecek.
Ama hayır, günler hiç de öyle geçmiyor.
Bu haftasonu Trabzonspor ile Beşiktaş oynayacak ama Trabzon’un sahası kapalı olduğu için maç sadece kadın ve çocukların önünde, Trabzonspor’a bir kuruş gelir getirmeksizin oynanacak.
Pazartesi günü Galatasaray’la oynadığı maçta sahaya seyircilerin girdiği Beşiktaş büyük olasılıkla en az bir maç seyircisiz, yani kadın ve çocuklara oynayacak.
Bu üstelik daha başlangıç.
* * *
Ne oldu, ne zaman bu ülkede futbol futbol olmaktan, orta ve dar gelirlinin haftasonu EĞLENCESİ olmaktan çıktı da bir savaşa dönüştü?
Ben şanslıyım öyle maçlar gördüm: İnönü Stadında kapalı tribünde Beşiktaş ve Fenerbahçe veya Beşiktaş ve Galatasaray taraftarının yanyana, herhangi bir güvenlik önlemi de olmaksızın oturduğuna tanığım.
Sonra tam kapalının ortasına iki sıra toplum polisi oturur oldu, taraftar ayrıldı. Derken stadlarımıza rakip takım taraftarı hiç alınmaz oldu, alınanlar da insanlık dışı bir biçimde maçı kafesin arkasından izlemeye mahkum edildi.
Ama o da ne, aslında hepsi eş zamanlı gelişti: Zaten kimse maç izlemez oldu. Koro halinde küfürler, stad yakmalar, stadın koltuklarını kırıp sahaya atmalar, sahaya atlayıp futbolcu hakem kovalamalar...
Bu ülkede tribünde ateşli silahla taraftar öldürüldü. Bu ülkede tribünde bıçakla taraftar öldürüldü. Taksim meydanında rakip İngiliz seyircileri öldürdük. Stadyumun önünde rakip taraftarı öldürdük, yaraladık, tanınmayacak hale getirdik.
Geçen yıl taraftarın rakip takımı stada sokmaması yüzünden bir maç oynanamadı bu ligde.
‘Sporda Şiddetin Önlenmesi’ diye yasa çıkardık, daha uygulandığına tanık olmadık.
Futbolu bir oyun olmaktan, haftasonları hoşça vakit geçirdiğimiz iki saatlik eğlence olmaktan el birliğiyle çıkardık.
Futbolumuz bugün şiddete, şiddetin diline ve eylemine teslim olmuş durumda.
Şiddetten ürken gerçek futbol seyircisi stadlarımızı terk etti, yavaş yavaş maçları televizyondan bile izlemez hale geldi.
Koca bir toplumun eğlencesi, onunla kıyaslanınca bir avuç kalan fanatiğin haftasonu savaş meydanına dönüşüyor.
Irkçılıktan şike iddiasına kadar her şey bu şiddet atmosferinin sonuçları.
Korkarım en kötüyü daha görmedik.

Federasyonun cezaları neden etkili olmuyor?

SAHAYA yabancı madde atmanın, küfürlü tezahüratın, sahaya girmenin vs cezası, seyircisiz oynamak. Bir hayli ağır bir ceza ama nedense caydırıcı olmuyor, olamıyor.
Özellikle büyük takımlarımızın sahası bu yıl defalarca kapandı. Sadece saha da kapanmıyor; üstüne bir de kulübe para cezası da kesiliyor.
Ama buna rağmen olaylar önlenemiyor. Acaba neden?
Çok lafı dolandırmaya gerek yok: Kulüp yönetimleri bu önlemleri almakta yeterince aktif değiller, hatta bazı durumlarda şiddete onlar yol açıyor, yol veriyorlar.
* * *
Dıştan baktığımızda futbolumuzun en önemli sorunu bu: Şiddet.
Bu atmosferin ortadan kaldırılmasında, tribün olaylarının önlenmesinde federasyona düşen görevler de var, tek tek kulüplere düşen görevler de.
Ama sanıyorum en önce yapılması gereken, en sonuç alıcı yöntemlerle mücadele etmemiz gereken böyle bir sorunumuz olduğu konusunda fikir birliğine varmak.
Bazılarımız, sorunca ‘Evet bu sorun çok önemli ve çözülmeli’ diyorlar ama iş çözmeye gelince tam tersi yönde hareket edebiliyorlar.
Türkiye’de hayatın başka pek çok alanında olduğu gibi korkarım futbolda da, ‘sivil’ futbol yönetimi kendi kendine bir çare uygulamakta aciz kalınca devreye ‘devlet’ girecek ve sorunu züccaciyeci dükkanındaki fil gibi davranarak çözmeye yeltenecek.
Bunun olmasını beklemeden harekete geçmek gerek.
Bir şeyi hiç unutmayın: Futbol, orta ve dar gelir gruplarının eğlencesidir esas olarak.

Topluma iyi örnek oluşturmak...

ŞİDDETE dayalı kültür sadece futbol sahalarında ve futbol seyircisi/yöneticisi/oyuncusu arasında değil kuşkusuz. Son örneğini gencecik bir doktorun bıçaklanarak öldürülmesinde de gördüğümüz gibi çok daha yaygın bir sorun bu.
Şiddet evlerimizin içinde var, okullarımızda var, sokaklarımızda var, futbolda var, her yerde var...
Ama bu sorunun aşılmasında futbol bir öncü rol üstlenebilir ve bu güzel oyuna şiddetin dilinin hakim olmasının önüne geçerek, sonra tribünlerdeki şiddeti önleyerek topluma daha iyi bir örnek oluşturulabilir.
Bence bu imkansız değil.
......"


ben bu yazıyı okurken, başından sonuna kadar bir öneri bekledim. çünkü okuduğum her kelimede aklımdan geçen şuydu: "ne yapmamız gerekiyor?" bir spor yöneticisinin, bir sporseverin, bir sporcunun ne yapması gerekiyor? daha da önemlisi, bir toplum önderinin veya yöneticisinin, toplumun bir ferdinin ne yapması gerekiyor?
bu yazı güzel bir durum değerlendirmesi olmuş. ancak görüşlerine son derece önem verdiğim ismet berkan'dan bir öneri de bekliyorum. belki köşe yazısına sığmayacak kadar derin, belki konunun üzerine eğilmeye yeni başladı, belki devamı gelecek...
birşey yapmalı...
toplum içerisinde şiddet var. işte var okulda var ailede var sokakta var fikirlerde ve siyasette var; şiddet insanın doğasında var. o halde ne yapalım gidip budist mi olalım tapınaklara mı kapanalım?
şiddeti yönlendirmenin yolları mevcut, kontrol altına almanın veya yönlendirmenin.
evet, eski zamanlarda futbol, toplum içerisindeki şiddetin dışa vurum yeri değildi, farklı renklere sevdalananlar efendi gibi kendi dertleriyle ilgilenip nefretsiz sevgiyi tadabiliyorlardı.
sonra darbe oldu.
o zamana kadar sokaklara dökülmüş şiddetin, siyasi fikirler üzerine kurulmuş nefretin kökünü kazımak için önce bireylerdeki siyasi kaygıları kontrol altına almak istediler, sonra toplum içerisindeki şiddeti spora yönlendirdiler. çünkü devlet siyasette darbe gerektiren şiddetin başka bir yöne kanalize edilmesini, mümkün mertebe toplumun siyasete hiç bulaşmamasını, bulaşıyorsa da şiddetten uzak bulaşmasını istiyordu.
devletin bu noktadan muazzam bir başarısı söz konusu. gerçekten de, belki bir 10 sene 20 sene alsa da şiddet başka bir yöne kanalize edildi ve aşama aşama son 40 yıl içerisinde tribünler ve spor takımları şiddetin merkezi haline geldi. önce kadınlar ve çocuklar bu savaş alanından uzak tutuldu, sonra zorla sokuldu, en sonunda da erkekler dışarı çıkartılıp sadece kadınlar ve çocuklar tribüne sokuldu. ama şiddet bunla bitmedi. şapkadan çıkan bir tavşan bu, bir büyü değil, üstelik aşağılık bir uygulama.
peki şimdi toplum içerisindeki şiddeti başka bir yere mi kanalize etmemiz gerekiyor? diyelim sporu temizledik, tribünleri temizledik; bu sefer nereyi kirleteceğiz?
bence çözüm şiddeti yönlendirmek kanalize etmek değil. şiddetin bir çözümü olmalı. bir şekilde bu meret kontrol altına alınmalı. uzmanlar bu konuda ne diyorlar bilmiyorum, literatür araştırması yapmış değilim. bu konuda yeterli bilgi ve birikimim yok. ben basit bir akademisyenim, araştırma alanım da mühendislik bilimleri, ne anlarım ben şiddetten? ama bir çözümü olmalı.
ilk aklıma gelenler toplumun eğitim ve kültür seviyesinin artırılması. ancak bu yönden çok umutlu değilim. eğitim seviyemiz gün geçtikçe düşüyor, niteliksiz eğitim sunuluyor, ve daha beteri de olacak gibi duruyor. zaten "eğitimin millisi mi olur" şeklinde demeç verebilen, intihal yapabilmiş ve kendiyle nice çelişkilere düşmüş bir milli eğitim bakanından uzun vadede eğitim seviyesi artışını şahsen ben bekleyemiyorum.
kültür ve sanatta kısa vadede memleketin pek de iç açıcı bi gelişimi olacak gibi de gelmiyor. işin mizahi yönüne sığınıp yine sayın bakana giydirmek istiyorum. koskoca saray özel mülk gibi kullanılırken, tepesinde kocaman otel yatarken, "insanlar orda tepiniyor sonra orası saraya kayıyor" diyebilen bir kültür bakanından uzun vadede nefes aldırabilecek birşeyler ben şahsen bekleyemiyorum.
dolayısıyla uzun vadede şiddete eğitim ve kültür seviyesindeki artışla çözüm bulabilecekmişiz gibime gelmiyor.
kısa vadede üretilen çözümlerin hepsi cezai yaptırımlar, onlar da zaten vız gelip tırıs gidiyor. aile içinde şiddet varsa ceza veriliyor, o da yersen. sokak ortasında adam öldürürsen birkaç yıl yatıyorsun, öldürdüğün adamın niteliğine göre daha fazla resmin basılıyor gazetelerde. öldürdüğün yere göre de değişiyor. hastane ortasında adam öldürürsen bir gün grev yapılıyor, mahkeme düzenleniyor, sonra yaşın ufak olduğu için sayılı gün sonra salınıyorsun, bir dahaki adam öldürmene kadar bütün kesici delici aletleri kullanman serbest, üstelik her türlü sağlık hizmetinden de kesintisiz faydalanabiliyorsun. tribünde ve sahada adam öldürmek ve yaralamak arasında farklar var. sahada adam öldürürsen insanlık tarihine geçebilirsin. tribünde ise adi suçlar kapsamına giriyor sanırım, yüzünün kızarmasına gerek var mı yok mu bilmiyorum. yaralamak ise başlı başına mevzu. fiziksel olarak yaralarsan ayrı, ruhsal olarak yaralarsan ayrı olması lazım, ama aynı. git sahaya birşeyler at bir sporcunun kafasını yar, aynı; küfret rencide et bunlar da aynı. saha kapanıyor, ceza olarak bir sonraki maç kadınlara ve çocuklara ücretsiz oluyor. onlar da bunun aynısını yaparsa ne olur, bilmiyorum, ama emin olun bir gün gelecek, onu da göreceğiz hep birlikte.
sonuçta kısa vadeli önlem olarak hep cezai yaptırımlar var. yetersizliğinden şikayet ediliyor, ancak yeterlisi nedir bunun ben anlayamıyorum. hak ve hürriyetler elden alınarak, veya hak edişler gasp edilerek şiddete çözüm bulamayız, ancak örtbas eder veya erteleriz.
bak kardeşim, senin o doktoru öldürmemen gerekiyor. çünkü?
çünkü o doktoru öldürürsen 1 yıl ile 10 yıl arasında hapis cezası alacaksın.
çünkü o doktor tamamen masum, ve senin içindeki bu çirkinlik onun ölümüyle son bulmayacak, senin tedavi edilmen topluma kazandırılman lazım. üstelik senin yüzünden bu memleket çok güzel bir evladını bir hiç uğruna kaybedecek.
iki resim arasında milyon farkı görebiliyor musunuz? kısa vadeli çözümün örneğini yazmak bile daha kısa sürüyor, daha kolay. bu nedenle abanıyoruz cezalara. cezalar yetersizmiş? yeterlisi ne peki?
e uzun vadeli çözümler de çok uzun süre alacak. insanların ruhsal yapısını, toplum olgusunun bilincini öyle hemen düzeltmek imkansız. e ama bu böyle de gitmeyecek, en nihayetinde birşey yapmalı!
peki ne?
ne yapmalı?
benim aklıma gelen çözümler yetersiz, bana mantıklı da gelmiyor. o yüzden bu konuda ismet berkan yazında belki güzel bir öneri gelecekmiş gibi heyecanlanabiliyorum.
lafım sözüm sadece ismet berkan'a da değil. ben cevap arıyorum her kimden olursa:
ne yapmalı?
ismet berkan desin ki şöyle bir önerim var. ben şahsen elimden geleni yapabilirim. inanıp inanmamam bile artık önemli değil çünkü her türlü öneriye açığım çünkü umutlarım tükeniyor.
sırf içindeki çirkinlikleri dışa vurmak için sırf şiddet uygulayabilmek için insanlar beşiktaşlı oluveriyorlar, vakti zamanında sağcı veya solcu oldukları gibi. o an yolda 10 tane beşiktaş formalı insan bir tane galatasaray formalı insanı kalleşçe taciz edebiliyorlar. bir maç çıkışında sami yenin önündeki duraklarda, mühendis oktay galatasaray taraftarları tarafından başı ezilerek öldüresiye dövülüyor.
bir hentbol maçında, rakip takımın sporcusunun, tribüne çıkıp taraftarları dövmeye yeltenecek kadar gözü dönebiliyor.
üzerindeki atkısından formasından ötürü bir insana sorgusuz sualsiz saldırmanın, renginden cinsinden dolayı bir insana sorgusuz sualsiz saldırmaktan ne farkı var? birisine ırkçılık deniyor, diğerine taraftar olayları. peki ne fark var?
bir birey insanlıktan çıkıp aylık 500 lira emekli maaşını kaybetmemek için bu memleketin en değerli evlatlarından birini elinden bıçakla bir hafta boyunca takip edip en sonunda bir hastanenin tuvaletinde sinsice katlediyor ve başında 10 dakika kadar ölmesini bekliyor.
bir kız çocuğuna onlarca kişi tecavüz ediyor, bir kadın evinde şiddete maruz kaldıktan sonra polis zoruyla yine evine bırakılabiliyor, bir küçük çocuk öğretmeninden hergün dayak yiyebiliyor, bir çalışan patronundan veya amirinden her saniye şiddet görebiliyor, her boş anında tacize uğrayabiliyor...
insanlık mı çirkinleşiyor, yoksa insanlar hep böyle çirkindi ve çirkin mi kalacak?
gerçekten merak ettiğim sorular bunlar.
kendimde arasam cevapları?
ben hiç birisine küfretmedim mi? küfrettim. hatta bunu maç izlerken de yaptım. o insan bunu haketmiş miydi peki? bunun kararını verebilecek olan ben değilim ki? peki neden yaptım?
fiziksel bir şiddet uyguladım mı? tacizde bulundum mu? insanlara renklerinden ötürü ırkçılık yaptım mı? atkısının formasının rengi yüzünden, ben şu takımı destekliyorum dediği için, veya o an sayıca benim içinde bulunduğum gruptan daha az oldukları için başka insanlara sorgusuz sualsiz saldırdım mı? sorgulu sualli saldırdım mı?
hayır...
peki neden ben yapmadım bunları?
veya başka insanlar nasıl oluyor da bunu yapabiliyorlar?
ben ne yaptım, bana ne yaptılar, ne yedim ne içtim ne gördüm de ben bunları yapmadım?

çok fazla soru var.
evet, bizim bu soruları cevaplamamız, ve bu sorunlara çözüm bulmamız gerekiyor.
beşiktaş yönetiminden gelecek önerilere de, ben, bir beşiktaş taraftarı olarak elimden gelen desteği göstereceğim.
çünkü birşeyler yapılmalı!

beşiktaş maç da alır maç da verir

17 Nisan 2012 Salı

beşiktaş maç da alır maç da verir; ama biz beşiktaş'ın beşiktaş gibi oynamasını istiyoruz.
tribünler destek de olur, tepkisini de koyar; ama biz tribünlerin beşiktaşlı gibi olmasını istiyoruz.
rakip iyi de oynayabilir kötü de oynayabilir; ama biz rakibimizin ahlaklı ve cesur olmasını istiyoruz.
hakem maçı pürüzsüz de yönetebilir, insandır, hata da yapabilir; ama biz artniyetli davranmayan hakem istiyoruz.
beşiktaş takımı sahaya çıkar, rakibini de yener, hakemi de yener. biz böyle bir beşiktaş istiyoruz.

minik takım (l'equip petit) from newalaqasaba on Vimeo.



sabretmemiz lazım galiba. çok uzun bir süre sabretmemiz lazım. bizi dibe mi itiyor borç batağına mı sürüklüyor yıldırım demirören? belki dibi de görmemiz lazım. takım yeniliyor mu? belki kaç maç boyunca gol atamaması fark yemesi de lazım.
beşiktaş bu, maç da alır maç da verir. iyi de oynayabilir kötü de. maçı kazanınca sevinci ayrıdır, maç kaybedince hüznü ayrıdır.

dileyen paralara tapar, dileyen kupaların altında yatar, dileyen kafa kağıdının dışına bakmaz, isteyen istediğini sever arkadaş. kimsenin sevdasına kutsalına laf söz edecek kimsenin "tek" bildiğini sorgulayacak değiliz. ama hiç kimse de sevdiği şeyler uğruna bizim sevdiğimiz şeyleri baltalamasın!
biz adaleti seviyoruz, siz adaleti bitirince ne olduğunu görüyorsunuz.
maç boyunca küfürler edilmiş, hiç hoş değil; sahaya madde atılmış meşale atılmış, hiç hoş değil; futbolcular hakeme saygısızlık yapmış, bu da hoş değil; rakip takım korkudan titrer hale gelmiş kaosun ortasında, olacak şey mi; ama bilinmesi lazım, bu gece orada adalet yoktu.
ancak herşeye rağmen futbolcusuna "vur vur kır" diye bağırdıysa bugün orada beşiktaşlılar, kimse kusura bakmasın ama bu tribünün de bu taraftarın da hiç kimseden hiçbir farkı kalmamıştır. rakibini sakatlamak için futbolcusuna talimat veren fatih terimden mentalitenizi nasıl ayırt edebilirsiniz ki? her yol mübahtır diyerek amaca kitlenen ve ar namus tanımayan galatasaraydan ne farkınız kalır ki?
tek tek pozisyon pozisyon inceleyecek değiliz. kaç metre uzaktan neyi ne kadar görebiliriz? ama senelerdir aynı noktadan kaç maç izledik, az buçuk nerde ne olduğunu da acizane görüyoruz değil mi? ofsayt tartışmaları kadar saçma şeyler yoktur. olmuş bitmiş, ofsayt da olsa yemeseydin? gol diye haneye yazıldıktan sonra yapacak birşey yok. sonra gidip başka bir zamanda kendince adalet sağlıyor maçın hakemi, buna da zaten eyyamcılık deniyor. yok şurda faul mü var, burda şu mu var, belki maçın sertliğine belki olayın gelişimine göre yorumlanabilir, gayet mümkün. ancak hakeme saygısızlık yapıldığı için bir sporcu oyundan ihraç ediliyor da, onun birkaç dakika öncesinde başka bir sporcu daha ağır bir saygısızlık yaptığında neden herhangi bir ceza verilmiyor? işte bu mevzu zaten bu gecenin adaletsizliğinin özetidir. taraftar şunu yapmış bunu demiş, sporcu şöyle yapmış böyle demiş, be adamın evladı, bi sorsana o kadar insanı çileden nasıl çıkartabildiğini? yahu, hırsızın hiç mi suçu yok?
bir de işin en pis tarafı, şu şunu yapmış geçen sene, bu buna şöyle demiş geçen sene diye ahlak zabıtası kesilenler, bu günki maçın hakemiyle ne görüştüler hangi konuda anlaştılar? bu gece de o tertemiz ahlaklarını bir konuştursalar? çıkıp deseler ki fikstürü de biz belirledik, hakemleri de biz belirledik, başa da bizim istediğimiz bir kukla kondu, karışan edenimiz de yok, bak senin isyan ettiğin saç baş yolduğun önemli anları biz özete bile koydurtmuyoruz, kimse bizi suçlayamıyor da, ve en başından biz belirledik zaten sonucu deseler?

bakın biz sevdalıyız. bi çıkarımız yok ki sevinmekten başka? siz gidin isminizi istediğiniz yerde ünlendirin, istediğiniz parayı istediğiniz yerden çekin, istediğiniz kişiyle istediğiniz teması kurun ama birincisi bizim masumiyetimize dokunmayın, ikincisi de çok bir masummuşsunuz gibi ortalıkta dolaşmayın...

ne beşiktaş ne galatasaray sizin ego tatmini yapabileceğiniz, türlü oyunlarla adını kirletebileceğiniz yerler değil, bazı insanların kutsalıdır bunlar.

30bin kişinin kutsalını hiç ediyor hırpalıyor ve orada sağlaman gereken adaleti paçalarından akıtıyor alenen zıngır zıngır titriyorsan, bunu kaldıracak vasfın kişiliğin ve kabiliyetin yoksa, kusura bakma ama sayın göçek, senin orda ne işin vardı?

bu arada, daha önceden kendisiyle ilgili en ufak olumlu veya olumsuz görüşüm olmamasına rağmen bugün sabri sarıoğlu'nu kişiliğinden ötürü ayrı bir takdir ettim. tribünlerin sahaya inmeye çalıştığı ve cisimler attığı dakikalarda sakince kenara geldi o sağanak altında beşiktaşlı sporcularla birlikte yapması gerekenden daha ötesini yaptı. belki insanların gözünden kaçmış olabilir ama, başka bambaşka bir hareketti. karakteri ve ahlakı zayıf bir sporcu olsaydı olayları tırmandırabilirdi. ama o sakince olayların yatışmasını bekledi.

önemli bir not: dün akşam kadıköyde oynanan bir karşılaşmada ankaradan bir arkadaşımız, onur karabudak, ağır yaralanmış. dün ve bugün iyi haberler geldi. yarın daha iyi haberler de gelecektir. günü gelince rakip takım taraftarına ayrılan tribünde kendisini dimdik sapasağlam görmek istiyoruz. geçmiş olsun...

başka neyi sevelim

16 Mart 2012 Cuma

kırıkkale'den bi arkadaşımız sosyal medya cihazıyla feryat etmiş: "Şampiyon olamayan takımları, iktidar olamayan partileri, gözlerine bile bakamadığımız kızları sevmedik mi hep?"
yıllar önce birisi bana sormuş: "neyini seviyorsun bu kadar?", verdiğim cevabı hala iğneleyerek hatırlar "başka neyi sevelim ki?"
"aşk değil, sevgi değil, beşiktaşım; delilik bu..."
sizin olamayan birşeyi delicesine sahiplenmek gibi manyaklıklarımız var. belki de gerçekten pek bir güzel olan şeyleri görmezden gelip inat etme huyumuz var. ağlayamadığımız geceler var, gülemediğimiz günler. feridun düzağaç pek de güzel söylemiş: "ah beşiktaş; kalpte parmak izin var.."
15 mart günü akatlarda 20 sayıyı eritip maçı neredeyse hediye edişimiz var, sonra silkinip kendimize gelince yeniden farkı açışımız.
akatlardan sonra koşturarak gidilen inönüde terden titrediğimiz var. 90 dakikalık maçın 75inci dakikasına kadar umutların tükenmeyişi var, 3-0 alman gereken maçı 3-0 vermişsin. yine de, umudun adı beşiktaş! sen, "atarız ulan 3 tane, biri gelse diğerleri dizilir sıraya" deyince bir allah'ın kulu da dönüp "nereye atıyoruz ulan, manyak mısın?" demiyorsa, ya herkes manyaktır, ya da herkes inanıyordur buna. keza, tribün içindeki totem amaçlı ve stres kaynaklı rotasyona bakılacak olursa, umudun adı gerçekten de beşiktaştır...
beşiktaş, maç da alır, maç da verir. sevindirir kimi zaman, bazen de üzer. bazen umutların gerçek olur, senden alası yoktur; bazen yerle bir eder, içini garip bi sevgi alır hafif siyahından hafif beyazından.
kimileri erken pes eder. başlama düdüğüyle yahut ilk hava atışıyla mağlubiyet havasına küfürlerle girer, senin sevgini de, orda bulunan kutsallarını da yerle bir eder. derdi tasası beşiktaştan ziyade bizzat kendisidir. kendisinden başka kimseyi sevecek kalbi yoktur onların, başka türlü şeylerden nefret ettiği için oradadır ve birşeylere duyulan nefretten ötürü ortaya çıkan başka şeylere olan sevginin sonu, o şeyden de nefret etmeye gider. kardeşinden nefret eden birisi sokaktan arkadaş edinir, sonra o arkadaşında aradığını tamamen bulamayınca ondan da nefret eder. evde babasının tacizine annesinin şiddetine maruz kalıyordur, derin psikolojik sorunları vardır, başka insanlara anne der onlardan da şamar yer, başka insanlara baba der onlardan da sille yer. para tek kutsalıdır bazısının, sen kutsal şeyleri bunlara izah edemezsin. bu tip insanlara beşiktaş forması giyen sporcuya terbiyesizlik yapılmaması gerektiğini anlatamazsın. ezilmiş psikolojisini rehabilite edip topluma kazandırılmaktansa yol kenarlarına bırakılmış bir canlıya aşkı sevgiyi öğretemezsin; onun tohumu nefrettir, düşmüşlüktür. ruhsal azınlıktan ve dışlanmışlıktan çoğunluğa geçebildiği tek yer olan tribüne adımını attığı anda kıçı başı ayrı oynar. vaziyet böyle olduğu halde delikanlılığına da laf söz ettirmez ama ilk o düşer, çünkü ana rahminden itibaren sürekli düşmüştür o, sahaya girse ne farkeder, sporcuna sövse ne farkeder?
basket maçında tam karşı tribünde bir insan evladı (sanırım) üzerinde beşiktaşla alakalı en ufak bir şeyi geçtim, aynı şehrin başka bir semtinin başka bir takımının atkısı forması donu püskülü var. yıllar önce denizli maçında yeter demirören diye bağıran bizlerin üzerine saldırtılmış paralı köpeklerden birisi. orada bulunması feci rahatsızlık verici. ancak işin komik yanı tribünden bir tezahurat girilse "beşiktaşlı olunmaz beşiktaşlı doğulur..." diye, en yüksek sesle kendisi söyler bağıra çağıra bi taraflarını yırtarak. çünkü kendisi de bilir ki ne olduğunu?
boşuna uğraşmaya gerek yok. kirlendi beşiktaş tribünleri. paralı askerleri köpekleri üzerimize salan avukatlarca kirletildi, parasıyla beşiktaşı batıran, malı gibi kullanan demirörenlerce kirletildi, beşiktaşın sırtından para kazanmaya çalışan plastik otomobil ve şoförler odacısı deriş'lerce kirletildi, kuyruğundan ayrılmayan tiplerle kendisini tanrı sanan "abi" bozmalarınca kirletildi, ne yaptığını ve ne yapabileceğini bilmeden boş boş konuşan bizim gibi gerizekalılarca kirletildi, bu kirlenmenin zirvesini yaşatan demirörenin karşısına çıkamayacak kadar korkaklarca kirletildi, herkesin ağzından çıkacak bir söze göre hareket edecek kadar beyinsiz olduğunu bildiği halde hala başkan adayı çıkartma işaret etme gibi manasızca adiliklere alet olan seba'ca kirletildi, bol keseden atıp bilip bilmeden yazıp çizen gastecilerle kirletildi, adam akıllı sevemeyen ve nefretini sevgisine bulaştıran düşmüşlerce kirletildi, parasına bakan kendi yolunda giden ve taraftarı alet eden sporcularca yöneticilerce kirletildi...
toplum nefretle büyüyor, kinle besleniyor; nereye gidildiği belli değil. ve rahat bırakmıyorlar adam akıllı sevelim.
biz ne günlerden geçtik, ne umutlar yitirdik. ama biliyoruz, her bahar aşık olduğumuzu, hep yeni umutlar yeşerttiğimizi, kirlenmesine rağmen daha temizini göremediğimizi...
biliyoruz bilmesine de, bize kadar, gerisi yok. derdimizi tasamızı anlatamayacak kadar aciziz, sevdamızı yaşayamacak kadar gerideyiz, ve aklımızdan geçenleri iki kelimeyle anlatamayacak kadar karmaşığız.
pişmanız.
ama yapacak birşey yok...