başka neyi sevelim

16 Mart 2012 Cuma

kırıkkale'den bi arkadaşımız sosyal medya cihazıyla feryat etmiş: "Şampiyon olamayan takımları, iktidar olamayan partileri, gözlerine bile bakamadığımız kızları sevmedik mi hep?"
yıllar önce birisi bana sormuş: "neyini seviyorsun bu kadar?", verdiğim cevabı hala iğneleyerek hatırlar "başka neyi sevelim ki?"
"aşk değil, sevgi değil, beşiktaşım; delilik bu..."
sizin olamayan birşeyi delicesine sahiplenmek gibi manyaklıklarımız var. belki de gerçekten pek bir güzel olan şeyleri görmezden gelip inat etme huyumuz var. ağlayamadığımız geceler var, gülemediğimiz günler. feridun düzağaç pek de güzel söylemiş: "ah beşiktaş; kalpte parmak izin var.."
15 mart günü akatlarda 20 sayıyı eritip maçı neredeyse hediye edişimiz var, sonra silkinip kendimize gelince yeniden farkı açışımız.
akatlardan sonra koşturarak gidilen inönüde terden titrediğimiz var. 90 dakikalık maçın 75inci dakikasına kadar umutların tükenmeyişi var, 3-0 alman gereken maçı 3-0 vermişsin. yine de, umudun adı beşiktaş! sen, "atarız ulan 3 tane, biri gelse diğerleri dizilir sıraya" deyince bir allah'ın kulu da dönüp "nereye atıyoruz ulan, manyak mısın?" demiyorsa, ya herkes manyaktır, ya da herkes inanıyordur buna. keza, tribün içindeki totem amaçlı ve stres kaynaklı rotasyona bakılacak olursa, umudun adı gerçekten de beşiktaştır...
beşiktaş, maç da alır, maç da verir. sevindirir kimi zaman, bazen de üzer. bazen umutların gerçek olur, senden alası yoktur; bazen yerle bir eder, içini garip bi sevgi alır hafif siyahından hafif beyazından.
kimileri erken pes eder. başlama düdüğüyle yahut ilk hava atışıyla mağlubiyet havasına küfürlerle girer, senin sevgini de, orda bulunan kutsallarını da yerle bir eder. derdi tasası beşiktaştan ziyade bizzat kendisidir. kendisinden başka kimseyi sevecek kalbi yoktur onların, başka türlü şeylerden nefret ettiği için oradadır ve birşeylere duyulan nefretten ötürü ortaya çıkan başka şeylere olan sevginin sonu, o şeyden de nefret etmeye gider. kardeşinden nefret eden birisi sokaktan arkadaş edinir, sonra o arkadaşında aradığını tamamen bulamayınca ondan da nefret eder. evde babasının tacizine annesinin şiddetine maruz kalıyordur, derin psikolojik sorunları vardır, başka insanlara anne der onlardan da şamar yer, başka insanlara baba der onlardan da sille yer. para tek kutsalıdır bazısının, sen kutsal şeyleri bunlara izah edemezsin. bu tip insanlara beşiktaş forması giyen sporcuya terbiyesizlik yapılmaması gerektiğini anlatamazsın. ezilmiş psikolojisini rehabilite edip topluma kazandırılmaktansa yol kenarlarına bırakılmış bir canlıya aşkı sevgiyi öğretemezsin; onun tohumu nefrettir, düşmüşlüktür. ruhsal azınlıktan ve dışlanmışlıktan çoğunluğa geçebildiği tek yer olan tribüne adımını attığı anda kıçı başı ayrı oynar. vaziyet böyle olduğu halde delikanlılığına da laf söz ettirmez ama ilk o düşer, çünkü ana rahminden itibaren sürekli düşmüştür o, sahaya girse ne farkeder, sporcuna sövse ne farkeder?
basket maçında tam karşı tribünde bir insan evladı (sanırım) üzerinde beşiktaşla alakalı en ufak bir şeyi geçtim, aynı şehrin başka bir semtinin başka bir takımının atkısı forması donu püskülü var. yıllar önce denizli maçında yeter demirören diye bağıran bizlerin üzerine saldırtılmış paralı köpeklerden birisi. orada bulunması feci rahatsızlık verici. ancak işin komik yanı tribünden bir tezahurat girilse "beşiktaşlı olunmaz beşiktaşlı doğulur..." diye, en yüksek sesle kendisi söyler bağıra çağıra bi taraflarını yırtarak. çünkü kendisi de bilir ki ne olduğunu?
boşuna uğraşmaya gerek yok. kirlendi beşiktaş tribünleri. paralı askerleri köpekleri üzerimize salan avukatlarca kirletildi, parasıyla beşiktaşı batıran, malı gibi kullanan demirörenlerce kirletildi, beşiktaşın sırtından para kazanmaya çalışan plastik otomobil ve şoförler odacısı deriş'lerce kirletildi, kuyruğundan ayrılmayan tiplerle kendisini tanrı sanan "abi" bozmalarınca kirletildi, ne yaptığını ve ne yapabileceğini bilmeden boş boş konuşan bizim gibi gerizekalılarca kirletildi, bu kirlenmenin zirvesini yaşatan demirörenin karşısına çıkamayacak kadar korkaklarca kirletildi, herkesin ağzından çıkacak bir söze göre hareket edecek kadar beyinsiz olduğunu bildiği halde hala başkan adayı çıkartma işaret etme gibi manasızca adiliklere alet olan seba'ca kirletildi, bol keseden atıp bilip bilmeden yazıp çizen gastecilerle kirletildi, adam akıllı sevemeyen ve nefretini sevgisine bulaştıran düşmüşlerce kirletildi, parasına bakan kendi yolunda giden ve taraftarı alet eden sporcularca yöneticilerce kirletildi...
toplum nefretle büyüyor, kinle besleniyor; nereye gidildiği belli değil. ve rahat bırakmıyorlar adam akıllı sevelim.
biz ne günlerden geçtik, ne umutlar yitirdik. ama biliyoruz, her bahar aşık olduğumuzu, hep yeni umutlar yeşerttiğimizi, kirlenmesine rağmen daha temizini göremediğimizi...
biliyoruz bilmesine de, bize kadar, gerisi yok. derdimizi tasamızı anlatamayacak kadar aciziz, sevdamızı yaşayamacak kadar gerideyiz, ve aklımızdan geçenleri iki kelimeyle anlatamayacak kadar karmaşığız.
pişmanız.
ama yapacak birşey yok...

bizler inandık siz de inanın

11 Mart 2012 Pazar

forza beşiktaş forumlarında dile getirilen talep ve temenniyi destekliyoruz!
beşiktaşın futbolcusundan top toplayıcısına kadar, saha içerisinde çırpınan herkese en ufak bir hakaret, taciz, küfür vb çirkinlikleri gösterenlere bizler de çirkinleşiriz. 15 mart akşamı tarih yazılacaksa, bizler de birer parçası olacağız, her zaman gösterdiğimiz tahammülü göstermeyeceğiz.
herkesin beşiktaşlılığının, maçtan aldığı zevkin, spora olan düşkünlüğünün farklı olabileceğini bu blog'ta sürekli dile getirdik. farklı zevkleri anlayışları ve obsesyonları olan kişilere saygılı davrandık. mevzu bahis beşiktaş'sa, gerisini teferruat olarak gördük.
15 mart akşamı mevzu bahis galibiyettir. galibiyette tribünün payı olabileceğini çok iyi biliyoruz. "tribünün takıma katkısı yok" şeklindeki tezi ortaya sürenler tribünleri şimdiye kadar baltalamış sabote etmiş ve işlevsizleştirmiş olabilirler, kendilerini anlayışla karşılıyoruz.. ancak o akşam herşey farklı olacak.
bu bir savaşsa, bu bir mücadeleyse; ya o mücadelede nefer olmak için orada olun, ya da güneşli bir cuma sabahı gazetenizden televizyonunuzdan okuduğunuz gördüğünüz duyduğunuz şeylerle gurur duyun.
sabote etmeyin!
semt bizim aşk bizim, bu savaş bu inanç bizim.
bizler inandık, siz de inanın, inanmıyorsanız o akşamlık bize dokunmayın. yoksa mevzu çıkar...