Delidir Ne Yapsa..

16 Şubat 2011 Çarşamba


Yeridir demek de yanlıştır, yaptığı da yanlıştır demek de... 110 yıllık bir tarihin %10'unu oluşturan ''adam''ı bir gecede silen bir camianın içindeyiz. Ne Toraman Ne Deli, savunulacak yanı yoktur belki, son zamanlarda yaşananlar da ortadadır. Burda mesele taraf olmak değil bu olayın taraflara ne kazandırdığı ve ne kaybettirdiğidir.

Deli; belki sezon sonu jubile isteyecekti belki şu ana kadar yapılan jubilelerin en iyisini ona yapılacaktı, ki Sayın Başkan bugün basın toplantısında isterse sezon sonu yaparız demesi abesle iştigaldir.

Toraman; Yıllarını Beşiktaş'a vermiş, onun zamanında 150 değişik futbolcu forma giymiş, 4 ürün sponsoru 3 başkan eskitmiş insana karşı haklı veya haksız hedef olması dışardan bakan için kendisinin kötü görülmesine sebep olmuştur.

Beşiktaş Futbol Takımı; Sezonun önemli 2 maçı öncesi ki -A.Gücü maçının kaybı sonrasında ligdeki hedeften uzaklaşması- Fenerbahçe maçına istinaden sezonun en önemli maçı, Kiev maçından 4 gün önce yaşanan bu olay takımda 1 aydır forma giyen takımın önemli silahları olan 3 yabancı dahil olmak üzere takımın gözünde kaptanları maçın devre arasında birbirine girmesi ne kadar olumsuz etkileyebileceği ortadadır ki Kiev maçında yaşanacak bir kazada fatura Toraman'a Kdvsi Üzülmez'e kesilecektir.

Beşiktaş Camiası; herkes kendine göre haklı, herkesin bir tarafı var, herkes tarafının savunulacak bir yönü olduğunu söyler. Forumlar, sosyal medya ve Beşiktaş basını Üzülmezciler vs Toramancılar olarak kutuplaşmaya hızla gitmesinin bir üst evresi Kiev maçında -aman ha olmasın- -olacaktır- Toraman'ı bir grup tribüne çağırırken diğer grubun protesto etmesi ve Üzülmez'e bağırması o takımın öncelikle Toraman'ın psikolojisini direk etkiler.

Burdan sonrakiler bir İbrahim Üzülmez savunması değildir,
Gelelim en önemli başlığa, bunu buraya kadar getiren ve eline yüzüne gözüne her yerine bulaştıran bulaştırmakla kalmayıp basın toplantısı ile bunu sıvayan Beşiktaş Yönetimi,
Tarihten kopup gelen her ne kadar hatası olsa dahi formasını giydiği dönemde kaptan olarak sahaya çıktığı maçların hepsi hiçe sayılarak bir gecede tarihinin %10'una çizik çeken yönetimin ayıbı, Toraman'ın ayıbından da Üzülmez'in ayıbından kat kat fazladır.

Bunun çözümü bu olmalıydı geldiği günden beri Toraman ile yaşadığı iki sorun dışında yanlışı olmayan geldiği günden beri formanın hakkını veren vermeye çalışan sahada her şeyini ortaya koyan insana bu yapılmalıydı.
Açıklamalar sonrasında onu yapamazdık Beşiktaş kaptanıydı bunu yapamazdık Beşiktaş kaptanıydı o yüzden sözleşmeyi feshettik demek rezilliğin belgesidir. 2 gün öncesinde Özgener'e faşist demenin yanında bu yapılanların ne olduğunu sormak gerekir.
Ayıptır emeklere yazıktır görmezden gelin demiyoruz ama çözümü bu olmamalıydı.
İnsaf biraz be yahu. Ayıptır.

Görüldüğü üzere Beşiktaş yönetimi olağanüstü durumlarda kriz yönetmeyi beceremediğini ortaya koymuştur.
Bu olaydan sonra Beşiktaş yönetimi İbrahim Üzülmez'in sözleşmesini değil kendini feshetmiştir.

müdafa metnidir

11 Şubat 2011 Cuma

uzun bir zamandır blogda pek hareket yok. bununla ilgili de hem not düşme hem de savunma yapma ihtiyacı duydum.
bildiğiniz gibi, hayat meşakatli uzunca ve çok bilinmeyenli bir denklemdir. 2010 eylül ayından bu yana, içerisinde bulunduğum ve çözmeye çalıştığım denklemdeki bilinmeyen sayısında kayda değer bir artış oldu. yorucu ve yoğun iş temposundan ötürü zaman değişkeni limitlere dayandıkça eşitliği zorladı.
altta yatan ufak tefek özel nedenler olsa da uzun zamandır blogu takip edemiyor, yazamıyor oluşumun başka önemli bir sebebi yoktur. sadece vakit darlığı.

arasında dostluk, arkadaşlık dışında bir bağ bulunmayan çok sayıda kişinin rahatça ve özgürce düşüncelerini aktarabileceği bir blog kurduk uzun zaman önce. kimsenin fikirlerine çeki düzen verme gibi bir gaflette bulunmadık. kendimiz dışındaki insanların yazdıkları ve yayınladıkları yazıları onlardan izinsiz kurcalamadık. yazdığımız yazıları kullanan kişileri mahkemelerde süründürmekle tehdit etmedik, bu blogun umuma açık bir alan olduğunu idrak edebildik. kendimizce fikirlerimize ve görüşlerimize yönelik baskılar karşısında (bir defasında hakaret etmişiz haddimizi aşarak, bunu ayrı tutalım) geri adım atmadık (hatalı olduğumuz konularda dersler çıkardığımız oldu). beşiktaş kulübü yöneticilerinden ve çalışanlarından bizi tehdit etmek için de tebrik etmek için de arayıp soranlar oldu. benzer bloglardan, sitelerden ve veya taraftar gruplarından da tebrik ve tehdit aldığımız da oldu... çok defa ezberlenen şeyleri sorguladık, birkaç defa görünmeyeni gösterdik, kör göze parmak da soktuk, körelmiş gözlerimizle acizane yanlışlarda da bulunduk. temiz bir beşiktaş isteğimizden, derdimizin tasamızın sadece beşiktaş ve her yönüyle beşiktaş olduğunu haykırmaktan vazgeçmedik.
her ne kadar ilgilenemiyor, vakit ayıramıyor, göze görünemiyor olsak da blogumuz yerli yerinde, pankartımız stadımızdaki yerinde.
her ne kadar, diğer arkadaşlarımız nedenini anlayamadığımız bir şekilde, daha rahatça yazabileceklerini düşünerek muhtemelen, kendilerine ait bloglara yazmaya başlasalar ve artık burayla uğramasalar da bu blog bmtb ismiyle yayına devam edecektir.

Sporu yasa değil, adil ve seyredilmeye değer oyun korur!

10 Şubat 2011 Perşembe


1- Sahada adaleti koruyun, cesur hakemin herkese karşı yanında olun ama eyyamcı olanı kollamayı bırakın,
2- Oyunun güzelliklerini sergilemeye çalışanla, tekme atarak kazanmaya çalışanı ayırın,
3- Toplu ve uzun süreli küfüre ‘hiçbir’ statta prim tanımayın, oyunu durdurtun,
4- Stadyumları çilehane olmaktan çıkarın, giriş çıkış izdihamlarını, pahalı büfeleri, pislik içindeki tuvaletleri insanlara reva görmeyin,
5- Maç saatlerini yayıncı çıkarlarından çok, aileler ve çalışan insanları daha çok gözeterek uygulayın,
6- Bilet fiyatlarını bir babanın çocuğunu rahatlıkla maça götürüp futbolu sevdirebileceği seviyeye çekin,
7- Polisin keyfi uygulamalarını, taraftara karşı kinini bitirin, polisin saygınlığını ve güvenini yeniden kazandıracak adımlar atın,
8- Futbolu zorla herkesin belli koltuk numarasına oturtulduğu sinema sıkıcılığına sokmaya uğraşmayın, seyircinin katılımcı olduğu konser tadında bırakın,
9- Bedava bilet ve otobüs sağlayanları afişe edin ve cezalandırın,
10- Karaborsanın kaynağına inin, içinde cephanelik olan deplasman otobüsünü şehre yaklaştırmayın,
11- Rakip takım taraftarlarını dostane bir şekilde karşılamayı gelenek haline getirin (burası tribüncülere)
12- Tahrik edici yazılara, manşetlere, yönetici demeçlerine gerçekten caydırıcı cezalar uygulayın,
13- Oyunun adrenalin üzerine kurulu olduğunu unutarak insanları fişleme, uzaklaştırma, tribünleri seyirciye muhtaç hale getirme hatasına düşmeyin, sokakta yapınca karşılığı aynı olmayan cezayı sporda uygulayamayacağınızı unutmayın, jenerik görüntü diye verdiğiniz meşaleden memleketin dış borcunu ödemeye kalkışmayı bırakın,
14- Tribünleri susturmaya, tek seslileştirmeye uğraşmayın, demokratik tepkiyi provokasyon, binlerce insanın çağrısını gerçek X takımı taraftarı olmayan bir avuç kendini bilmez saymayın,
15- Spor endüstrileşti diye her şeyi satılığa çıkarmayın, uğruna bu kadar karşılıksız mesai harcanan, sosyal bir anlamı olan taraftarlığı metalaştırmayın, yenilginin dünyanın sonu ve kırıp dökme sebebi değil oyunun doğası olduğunu hatırlatın,
16- Spor yapma imkânlarını ucuzlatın ve küçük yaştan itibaren yaygınlaştırın, spor yapmayan toplumlar sporu da sporcuyu da yasalarla sevemez, kolaya kaçmayın,
17- Kurunun yanındaki yaşı yakmaya çalışmayın, bütün güzellikler emek ve çaba isteyen organizasyonlarla başarılabilirken taraftar gruplarına organize çete muamelesi yapmayın,
18- Bu ve benzeri, bilinen sorunları tespit etmeden çözüm üretmeye çalışmayın, yeni yasaya hiç kimsenin ihtiyacı yok, boşuna yaygara yapmayın!