Büyüksün!

29 Kasım 2010 Pazartesi


Sen Nobre'ye gol attırdın ya, büyüksün vesselam

biz demiştik bu çetenin resmiyeti var diye

27 Kasım 2010 Cumartesi

http://bmtb1903.blogspot.com/2009/10/anti-pasaclar.html
http://bmtb1903.blogspot.com/2009/10/icimizdeki-karagumrukluler_15.html
http://bmtb1903.blogspot.com/2009/10/saglam-durun-basak-anlats.html
http://bmtb1903.blogspot.com/2009/10/ilk-defa-bu-mac-ust-kat-ve-alt-kat.html
http://bmtb1903.blogspot.com/2009/10/siyah-beyaz-arasnda-krmz-kedi.html
http://bmtb1903.blogspot.com/2009/10/once-beyaz-kirlendi-krmzya-cevirdi.html

daha önce bu yazılarda eşgallerini ve marifetlerini tarif ettiğimiz kişileri beşiktaş jimnastik kulübünün bulmuş olması, ağırlaması falan, sonra da resmi siteden fotoğraflarını yayınlayarak "dağılın" uyarısında bulunması içimizi nasıl ama nasıl rahatlattı bir bilseniz... çetenin elebaşı olarak tarif ettiğimiz kişinin de görevinden seçim sonrası uzaklaşmış olması bi taraflarımızda serin meltem esintilerine neden oldu desek yeri....
söylenecek çok söz var da, bu günün sıcak gündem maddesi geçen senenin maçı değil elbet...
iverson güzel oynamış, samiyen'de son derbiye az zaman kalmış, bilet satış işine bi nebze olsun çeki düzen verilmiş, sebadan iyi haberler gelmiş, üsküdar iskelesinde harun abi tabancasını unutmuş başı da beladaymış vs vs derken, ne gerek var kızılların çetesine, sarmaş dolaş hallerde mutlu mesut günler geçirenlere, dün tokken bugün kokan yönetimlere vesairelere...
her neyse...

mevzu bahis resim için kulübün internet sitesine bakınız:

http://www.bjk.com.tr/tr/haberler.php?h_no=18907&k_id=2

Peki ya siz?

22 Kasım 2010 Pazartesi

Kazanan takım olmak mı daha iyidir, yoksa kaybetse dahi sahada karakteri ile var olabilen mi?
Senelerden beri eleştirirler, Lucescu iki takımıda şampiyon yapmıştır. Ancak korkar oynamakla suçlanmıştır.
Daum, geçen sene son anda şampiyonluğu kaybederken, skoru korumaya yönelik oynattığı için bütün sezon eleştirmiştir.
Tigana hep 1-0’lık skorların hocasıydı.
Ertuğrul ise Lucescu gibi korkar, karakterli top oynatamayan.
Hep eleştirildiler, kazansalar dahi.

Nitekim sonunda hep kovuldular, şampiyon olsalarda…
Anadolu takımlarına yıllardan beri denmedik şey bırakılmadı. Vasat, sadece defans yapan, oynatmayan. İyi futbol istenildi, sayfalarca yazılar yazıldı.

Sonra Schuster geldi. Kaybetsek bile, sahada hep kazanmak isteyen takım olmalı, bunun için çalışıcağız denildi. Yeri geldi kazandı veya kaybetti. Ancak senelerden beri yazılanları söyleyince, Türk futbolu aslında hiçte o kadar kötü değildi. Schuster yanlış biliyordu. Zaten Konya bütün maç atak üstüne atak yapmış, Beşiktaş’ı bunaltmış, hep gol atmayı düşünmüştü!!

Ama Beşiktaş, Gençlerbirliği maçını kazanırken iyi oynamamıştı. Pozitif futbol oynamalıydı, birilerine göre. Ancak bir sonraki hafta o birileri, Ziya Doğan’nı “ taktik zekası” nı, Konya’nın oynadığı o muhteşem futbolun hakkını vermişlerdi!!

Aslında haksız Schuster, Türkiye’de futbol adına her şey çok iyi. Onun için, geçen yılın Süper Lig şampiyonu Bursaspor daha gol bile atamadı Şampiyonlar Ligi’nde, Galatasaray, Fenerbahçe saçma sapan takımlara bu yzüden elendi. Milli Takım’ın istikrarlı olamaması hep bu yüzdendi zaten. Türkiye’de takımların oynadığı muhteşem futboldan kaynaklıydı.

Yıllardır söylediklerinizi, Schuster söyleyince mi rahatsız oldunuz? Nereden vurursanız, vurun yemiyor mu karşınızda ki? Lucescu, Tigana, Daum, Ertuğrul, Del Bosque, Löw, Aragones, Schuster, Rijkaard anlamıyor mu futboldan? Peki siz ne kadar anlıyorsunuz, gazetecilikten, adam olmaktan? Siz futbolu sonra tartışınız efendim, ondan önce kendinizle alakalı halletmeniz gereken daha önemli şeyler var.

Yaşadıkların Neyin Kafası?

2 Kasım 2010 Salı


"Allen Iverson takım arkadaşlarıyla birlikte bize şampiyonluk sevinci yaşatacak."
"Ligin yanı sıra Türkiye Kupası ve Eurocup'ı da istiyoruz."
"Iverson transferinden sonra takımda bazı değişiklikler olabilir, formanın hakkını verecek oyuncularla yola devam edeceğiz."


Şeref Yalçın, Iverson ve takıma dair açıklamalar yapmış. Yukarda ki cümleler, yaptığı açıklamanın içinde geçen bir kaç cümle... Forza'da açılan başlık sonrası yaptğı transferi, takımın stratejisiymiş gibi anlatan, Iverson'ı getirerek bırakın Beko Basketbol Ligi'ni, EuroCup ve Türkiye Kupası'nı da alabileceğini sanan ve sezon başı kurulan kadroyu, başarı sağlamak için değil, sırf Iverson geldi diye kafasına göre değiştiren Şeref Yalçın' a sormak istiyorum. Acaba sen neyin kafasını yaşıyorsun?

Arma varsa, hedef şampiyonluk olmalıdır…


Haftasonu Akatlar’da oynanan maçta Beşiktaş Erkek Voleybol Takımı, Mef Okulları’na yenilerek ligde ard arda üçüncü mağlubiyetini aldı. Beşiktaş, rakipleriyle yaptığı üç maçta galibiyet alamazken, bu maçlarda sadece iki set alabildi.Beşiktaş’ta futbol ve basketbolda yıldız transferleri ile şov sürerken, voleybolda ise büyük çöküş ve başıboşluk yaşanıyor. 2 sezon önce düştüğü bir alt ligden, birinci lige terfi eden Beşiktaş için hedef, küme düşmemek olarak belirlenmiş durumda. Bunu takımın antrenörü Osman Kahraman, lig başlamadan önce resmi siteye yaptığı açıklamada “Bu yıl çıtayı yükseltmek istiyoruz. Kupa maçlarında aldığımız galibiyetlerle bu yıl daha güçlü bir ekip olduğumuzu gösterdik. İyi bir takım kurduk ve bu ekiple voleybolseverlere keyif veren bir oyun oynayacağız. Şu an için 5. ve 8. basamak arasında bir yerde olmayı planlıyoruz” diyerek voleybol branşının ne durumda olduğunun bir bakıma altının çizmiş durumda. Başkan Demirören’in bile amatör branşları mali külfet olarak gördüğü bir ortamda, hocanın yaptığı bu açıklamaları yadırgamamak gerek. Ancak mali külfet olarak gösterilen branşın, bu durumu giderilmesi için yıllardır bir çalışma yapılmamakta. Birçok rakibi müessese takımı olduğu gibi, ezeli rakiplerinin de isim sponsorluğu ile maddi gelir sağladığı ortamda Beşiktaş’ın formasında göğüs reklamı bile bulunmamakta.

Ancak asıl düşündürücü olan kısım ise branşların birbirinden ayırt edilerek yönetilme tarzı. Şüphesiz ki, futbol takımı şu an aynı durumda olsaydı, Demirören de dahil bütün yöneticilerin tavrı çok başka olurdu. Anlaşılan, Şube Sorumlusu Doğan Küçükemre, derneklerden bihaber olduğu gibi, sorumlusu olduğu branşlardan da bihaber durumda. Zaman çok geçmeden, futbol ve basketbola olduğu gibi voleybola da gereken yatırım yapılıp, Beşiktaş ismi hak ettiği yerlere ulaştırılmalıdır.

http://derinbesiktas.com 'dan alınmıştır

deliye vuracağız bu terbiyesizliği!

1 Kasım 2010 Pazartesi

daha önce ea_mvp belirtmiş, sezmiş, belki duymuş, bilemeyiz, basketbol kombinelerinde büyük bir skandala doğru gidiliyor, pazarlamayla terbiyesizlik karıştırılıyor.

2010-2011 basketbol kombinelerinin fiyatları şu şekildeydi:

Bench Arkası VIP J1 Blok: 500,00 TL
Protokol K1 Blok: 700,00 TL
Tribün: 150,00 TL


allen iverson transferinden sonra şu şekle getirildi:
PROTOKOL KARŞISI ÜST A2 200 TL
PROTOKOL KARŞISI ÜST B2 240 TL
PROTOKOL KARŞISI ÜST C2 270 TL
PROTOKOL KARŞISI ÜST D2 240 TL
PROTOKOL KARŞISI ÜST E2 200 TL
PROTOKOL KARŞISI ALT A1 240 TL
PROTOKOL KARŞISI ALT B1 270 TL
PROTOKOL KARŞISI ALT C1 300 TL
PROTOKOL KARŞISI ALT D1 270 TL
PROTOKOL KARŞISI ALT E1 240 TL
POTA ARKASI F-G-H 200 TL
BENCH ARKASI (YAN) I 340 TL
BENCH ARKASI J 850 TL
PROTOKOL TRİBÜN K 1.000 TL
BENCH ARKASI L 850 TL
BENCH ARKASI (YAN) M 270 TL
POTA ARKASI N2-O2-P2 200 TL


bu yapılan ticari ahlak yoksunluğundan başka birşey değildir! satışa çıkartılan kombinelerin fiyatlarına transfer sonrası zam yapmak hangi terbiyeye hangi ahlaka sığar? bu nasıl bir etiktir, bu nasıl bir ticari anlayıştır... şaka mı bu?

bundan sonra yapılacak her transferden sonra kademeli olarak kombine kart fiyatları değiştirilecek mi?

sezon boyunca kulüpten kombine kartlarla ilgili çok atraksiyonlu hamleler bekliyorum. muhtemelen sene boyunca resmi sitede de şu şekilde haberler ve duyurularla karşılaşacağız:

"2010-2011 sezonu basketbol kombine kartları geçersizdir. 1 aralık 1999 tarihinden itibaren kombine kartların fiyatları yeni yapılan transfer gereğince 450.00 YTL ile 1800.00 YTL arasında değiştirilmiştir. yeni kombineler 1 maç sonra yeniden değiştirilecektir."

"en son satın aldığınız kombineler var hani, onlar da artık geçersiz. 1 ocakta son maça girdiniz girdiniz, yoksa öptüm kib bye modu arkadaş! orada da kombineleri teslim edin adam gibi. baktık yolunacak kaz gibiymiş bizim taraftar, artık şeyimize göre yeni fiyat belirledik. bundan böyle pota arkasına sadece polis oturacak, yanlardaki tribünlere de sadece yöneticiler ve yakınları alınacak. yeni kat çıktık, oradan kombine satıyoruz. onun da fiyatını gelecek ay belirleriz. şimdilik biletle idare edin."

"akatlara çıkılan kaçak katla ilgili belediye yıkım kararı verdi dün. yarın yıkım ekipleri gelecek. biz kulübün güvenliğini örgütledik. yalnız ordan fahiş fiyatla kombine satmıştık, yani orası aynı zamanda taraftarın da. o yüzden taraftarımızdan yarın destek bekliyoruz. belediyeye karşı kendi sahamızda yenilmeyeceğiz! taraftarımız yarın saat 6'dan itibaren yerine takımına kulübüne bi de bizim basriye sahip çıksın! heyoooo!"

"şimdi şöyle oluyor gençler: kombineler iptal. yenisini çıkarttık. kapalı 1000yetele, açıklar 483yetele. evet, basket maçları akatlarda ve biz fiiiyapinönü stadından basketbol kombinesi satıyoruz. basket maçı oynanırken oraya tıkışın işte, bağırın çağırın tepişin ve gidin diye düşündük. süper düşünmüşüz değil mi?"

"geçen bi oturup konuştuk bizim uşaklarla, bu kombine işine taraftar çok sinirleniyor ama biz çok eğleniyoruz açıkçası. o yüzden sırf göbeğimiz biraz daha zıplasın diye geçen sezon kombine alanlar, üzerine bi 1000ytl daha verip maça girebilecek. diğer herkes de dışarda polis nezaretinde olacak. bağırmayı da yasakladık anasını satayım. zaten pankart yasaktı, biliyorsunuz. hayde selametle..."

"ne kadar eğleniyoruz lan... acaip de zengin olduk. kaz çok, yol babam yol, yorulduk haliyle. o yüzden artık kombine falan yok. unutun! yorulduk çünkü hergün hergün fiyat belirlemekten. alın biletinizi, efendi gibi rezil olun... çok da şeyimizde, nasıl olsa üttük olm hepinizi ahahaha! kib bye!"

"kombine kartlarla yeni düzenleme şu şekilde: kartını okutanlar yandaki salonda 2 dakika konaklama ve çay içme imkanına sahip olacak. çaylar 15yetele! çayını içen salonu terketmezse polisin copu var, bi taraflarınızda patlar! maç falan izlemek yasak kardeşim! siz olunca biz izleyemiyoruz, lütfen anlayışlı olun! çayınızı için, hakkınızı helal edin, yürüyün gidin... uğraştırmayın ulan bizi..."

"kombine kartlarla ilgili yeni bir duyuru hazırlayacaktık. erindik... yarın maça gelenleri çok çılgın sürprüzler bekliyor. ayrıca 12 tane ambulans da hazır olacak. rahat olun! 120 tane de kırmızı siyah atkılı şahıs ayarladık. korkmayın lan, bizim adamımız onlar hehe!"

"bu yazıyı okuyan değerli beşiktaş taraftarının dikkatine: hepinizi nasıl yolduk ama! hehe!"

"basket kombineleri vardıya hacı, onlar artık yok... o kadar para verdiniz, aldınız; yeni zam yapcaktık, gerek görmedik. artık satmıyoruz. iverson kıskançlığı başladı bizde. bir tek biz izleyecez ulan!"


böyle gidecek herhalde sezon...
ne diyelim, eyvallah!
sonuçta seçimle geldiniz oraya, ve yükümlülüklerinizi, mecburi vazifelerinizi lüksmüş gibi göstererek seçildiniz yeniden. kime karşı kimleri kullanarak nasıl çeteler kurdunuz, ne gibi ticari ahlaksızlıklara bulaştınız, bunlar hiç sorgulanmadı bile...
acı ama gerçek, üzerinde çok düşünmek gerek, ama bir yerde de bu taraftar bu muameleyi, sessizliği ve bastırılmışlığıyla haketti...
eyvallah...

Hatalardan ders alınmalı


Aliağa’da, parkeye çıktıkları andan itibaren, tamamen aynı felsefeyle basketbol oynamaya çalışan iki takımın mücadelesi vardı. Aliağa, bu sezon ki tek yenilgisini geçen hafta Fenerbahçe Ülker’den almış olarak karşımıza çıktı. Run&gun basketbolu oynayan Aliağa, bu sisteme çok uygun oyuncularıyla beraber, eğer gününde olursa her takımı yenebilecek durumda, öyle ki maçta da her şey tamamen bu yönde gelişti. Randle ve Coleman ikilisiyle hücumda harikalar yaratarak adeta savunmamızı dağıttılar. Birde bu performanslara Hüseyin Beşok’un, maç boyunca tek şut kaçırarak ürettiği 18 sayılık katkısı eklenince mağlubiyette kaçınılmaz oldu.

Ancak her şeye rağmen Aliağa’nın bu performansına takım olarak bizimde ne kadar katkı yaptığımızı sorgulamak gerekir. Coach Bıyıktay’ın geldiği günden itibaren, savunmayı ikinci planda tuttuğunu hepimiz biliyoruz. Savunma ne kadar geri planda olursa olsun, eğer savunmada, rakip oyuncuya el bile göstermekte zorlanıyorsak burada ciddi başka problemler vardır. Keza iki haftadır alınan yenilgiler, hücum yönünün aksamasından daha çok savunma yönü zafiyetimizden kaynaklı sıkıntılar yüzünden alındı. Hatalardan ders çıkartmayan bir yapıda devam ediyoruz. Rakip takım, hücum setlerinde hangi silahını kullanırsa kullansın, kesinlikle o silahını parlatmasına yardımcı oluyoruz.

Aliağa Pektim antrenörü Halil Üner’ in yaptığı açıklamada “ Her top için savaştık ” cümlesi bizim kazanmak için ne yapamadığımızı anlatır nitelikteydi. Takım sahada ki zor zamanlarında, toparlanmakta güçlük çekiyor. Bu konuda Haluk Yıldırım gibi bir kaptanın kaybedilmesinin diyetini öder durumdayız. Şu an kadroda, bu görevi üstlenen Mustafa Abi gibi tecrübeli bir oyuncuda olsa, bir takıma liderlik edebilmek çok farklıdır.

Iverson transferinin yararı kadar, getireceği baskıda o kadar artacaktır. Alınan her mağlubiyette, oyuncular yardım edememekle, Burak Hoca ise takımı idare edemeyecek nitelikte olmakla suçlanacaklar. Hatta Burak Hoca için homurdanmalar çoktan başladı.Yapılması gereken eleştirmek yerine destek vermektir. Bu takımın ne zor şartlarda, ne kadar iyi oyunlar ortaya koyduklarına şahit olduk. Başarı çok uzakta değil, yeter ki gerekli destek gelsin ve hatalardan ders çıkartılabilsin.

Erhan Altıntaş-Serencebey.com

Alınması gereken alındı


Bazen sadece kazanmanız gerekir. Oynadığınız oyunun iyi, maç içindeki temponuzun yüksek olup olmadığına, taktik açıdan gerekenleri yapıp yapmadığınıza bakmadan kazanmak zorundasınızdır. Dün oynanan Sivasspor maçı, böyle bir ortamda oynanan bir maçtı. Ard arda gelen yenilgiler, oynanan kötü futbol, rakiplerle puan farkının açılması ve gelen eleştiriler… Bu kadar yaşanılan olayın üzerine kaybedilen özgüvenin kazınılması sahada alınacak üç puan ile geri kazanılabilirdi.

İlk 20 dakika itibariyle iki gol atarak öne geçilmesi maçın rahat bir ortamda devam edeceği düşüncesini yarattı, maçı izleyenlerde. Atılan ilk golle ve golün oluşumunda ki Guti’nin pası, Ekim ayının neden bu denli zor geçtiğinin anlaşılabilmesi açısından çok önemliydi. Necip’in ayağa kalkmadan yaptığı vuruş ve attığı gol ise Beşiktaş’ın düştüğü yerden kalktığının habercisiydi.

Bir hafta içinde, 3 gün arayla, biri 120 dakika ve ağır zeminde olmak üzere yapılan üç maç… Stres ve baskıyı üst seviyelerde hisseden, kısmen özgüvenini kaybetmiş, kazanmak zorunda olan bir takım… İki farklı skordan sonra takımın geri çekileceğini tahmin ediyorduk. Ancak 2. yarı itibariyle geri çekilmeden daha çok oynayamama durumu göze çarptı. Holosko ve Tabata’nın, artık alışkanlık yaratan formsuzlukları Guti çıktıktan sonra eziyete dönüştü. Son dakikada Cihan’ın şutu ağlara ulaşsa belki şu an havlu atmış Beşiktaş’ı konuşuyor olacaktık. Sivasspor maçı, bu yüzden çok önemliydi. Ne oyuncu performansı, ne şans, nede bir başka şey… Alınması gereken 3 puandı ve alındı. Belki futbol göz doldurmadı ama Beşiktaş yoluna devam ediyor…