yetmez!

28 Temmuz 2010 Çarşamba

yazıya rastladık forza da sonra bulamadık forumda ama yazan arkadaş güzel ifade etmiş.

Büyük Başkan Süleyman SEBA döneminden sonra pişmanlık la başlayıp ağır kanamalarla biten Serdar BİLGİLİ döneminden çıkmıştık.

Yıldırım DEMİRÖREN tam da duymak istediklerimizi söylüyordu.

"ŞÖYLE BEŞİKTAŞLIYIM, BÖYLE DUVARDAN ATLARDIK YENİ AÇIKDAN BAŞLADIK BELEŞTEPEDEN ÇIKTIK" vs...

Galatasaray maçı'ydı. "Forza" olarak maçtan önce muhteşem bi eğlence düzenlemiştik. Beşiktaş TV nin gıcır gıcır mikrofonu ve kamerası geldi mekana. "ÇOCUKLAR ŞÖYLE KÜFÜRSÜZ BİŞEYLER SÖYLEYİNDE ÇEKELİM"...

"OOOOLLLEEEYYYY YILDIRIM DEMİRÖREN OLEEEYYYY"

Şeref Bey'de de aynen devam etti Başkan'ı karşılama töreni...

"STADI BEĞENDİK ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ !" Hava sıcak, şımarıyoruz üstüne... "YÖNETİM UYUMA KAPALIYA KLİMA"

Derken gün geldi devran topaç oldu döne döne...
Bütün stad yıkılıyor "YÖNETİM İSTİFA" Gözler Şeref BEY'in kalbinde tık yok... Herkes "TIK" bekliyor. AMA YOK !

Çünkü oradakiler biliyorki, bir "TIK" lasa bu başkan gidene kadar MAÇLARI KATLETMEK PAHASINA DURMADAN TIKLAMAK LAZIM....

KANIMIZDA VARYA. GERİ VİTES OLMAZ !

Çalkantılar bağıralım bağırmayalımlar derken herşey daha kötüye gitti ve artık Şeref BEY'in kalbide istifa diye atmaya başladı... Besteler yapıldı...

Sonra enteresan şeyler oldu, yasaklar geldi vs.

DENİZLİ MAÇINI SÖYLEMİYORUM BİLE. AMA SADECE ŞUNU SÖYLEMEK İSTERİM ;

O GÜN İÇERİSİNİN BOMBOŞ OLMASINA RAĞMEN TEK BİR KAPALI BİLETİNİN KALMAMASI(!) ÜSTÜNE KARABORSA DAN EKSTRA PARA VERİP BİLET ALAN VE BUNUN ÜSTÜNE DAYAK YİYİP TARTAKLANAN ADAMLAR OLDU...

Ve onlar bunları yaşarken yumruk savuranlar ve yumruk dan sakınanlar herşeyin fakında idi... NE DEDİLER ?

YILDIRIM TRİBÜNÜN .... KOYDUN ! Kimse kimseyi kandıramaz biz herşeyin farkındayız hesabı

Tatil girdi, Q7 geldi derken imza töreninde "OLAN OLDU" gibi enteresan bi açıklamanın ardından, "BEŞİKTAŞ'IN SAHİBİ KONGRE ÜYELERİDİR" lafını unutup sayın başkan "TARAFTAR İSTEDİ BİZ ALDIK" demezmi ??

HAAAAA DEMEKKİ KONGRE ZAMANI ZARFLARA, DESTEK LAZIM OLDUMU TRİBÜNE OYNAMAK LAZIMMIŞ...

Bunuda öğrendik...

Gelelim dün geceye...

Kimseye "neden" diye sormak benim haddim hiçbirzaman olmadı olmayacakta... Abi gördüğümü saygı ile selamlar kardeş gördüğümü koltuğumun altına alırım... Tüm bu yaşananlardan sonra dün SAYIN BAŞKANIMIZIN ESARETİNİN KAÇINCI GÜNÜNÜ OLDUĞUNU SAYAMADIM. uzun bir süre sonra Kendi(!) stadına gelip ve abilerimiz tarafından çiçeklerle karşılanmasını kendime anlatamıyorum. Diğer takım taraftarlarının sormasına bile müsade etmiyorum onun için...

Ben şöyle algıladım. BEŞİKTAŞ'IN BAŞKANLIK MAKAMINDA OTURAN KİM OLURSA OLSUN SAYGI DEĞER, SAYGIYI HAK EDER... TRİBÜNDE KIRMIZI KART'I ÇEKTİK AMA STADA GELMEMESİNDEN RAHATSIZDIK. VE EVİNE GİRERKEN SICAK BİR HOŞGELDİN DEDİK... Tarzında birşeydi sanırım...

Yoksa başkanla aramız düzeldi yarın öbür gün guti gelir, ilk yarı biterken en yakın takipçimize 12-15 puan fark koyduk mu "BÜYÜK BAŞKAN EL SALLA", "OLEEEYYY YILDIRIM DEMİRÖREN" tezahuratlarının olması sözkonusu değildir zannımca... Böyle bir çelişkiyi, böyle bir kör kuyuya atılmayı kaldıramam şahsen...

Hani hep derler ya "İnsanlar balık hafızalıdır, zamanlar herşey unutulur... ÖYLE ŞEYLER OLDUKİ BALIKLAR BİLE UNUTMAZ...

BU ARADA ANONSCU ARKADAŞ'A SELAMLAR EDERİM... BÜYÜK BAŞKAN DEĞİL, BÜYÜK BEŞİKTAŞ ! EN BÜYÜK BEŞİKTAŞ !!!

Okuyan herkese teşekkürler...


27 TEMMUZ 2010 SALI > GUTİ'nin İMZA TÖRENİ...

Hepimize geçmiş olsun... Hepimize derken bir grup&ruh veya dernek'den bahsetmiyorum... Beşiktaş taraftarlarından bahsediyorum... Beşiktaş taraftarının inandırıcılığı, ağırlığı bu akşam itibarı ile tarihde hatırlanacak güzel anılarda kalmıştır... Bu saatten sonra tribünden gösterilen hiçbir tepki ciddiye alınmayacağı gibi, diğer takım taraftarlarının ENVAİ ÇEŞİT SUÇLAMALARINA BOYUN EĞİP GİTMEK ZORUNDA KALACAĞIZ...

"YEEETEEERRRR YILDIRIM DEMİRÖREN" diye espirili bir şekilde yaklaşık 1 hafta önce bahsettiğim başkanlık makamında oturan insanı onure eden, zamanında aynı kelam'ı kızgınlıkla söyleyen ben ve benim gibi BEŞİKTAŞ'LILARI utandıran topluluğun içerisinde olmadığım için allahıma bu akşam şükür ettim... İyiki mesai saatine denk gelmiş...

Kalbim çok kırık olduğu için başka bişey yazmak istemiyorum. İlerleyen günlerde bakalım daha neler göreceğiz.

GÜN OLA HARMAN OLA !

#14 Jose Maria Gutierrez Hernandez

26 Temmuz 2010 Pazartesi

gücüne güç katmaya gelen kim?

22 Temmuz 2010 Perşembe



anlamak güç, bu resim neden burada, çözmek sizin için güç tabi...
ilk olarak vikingur takımı internet sitesinden google translate tercümesiyle türkçe yazılmış bir mesaj gönderdi çarşamba sabahı. güzel bir jest, güzel bir "hoşgeldiniz" mesajı. aması yok, teşekkürü ve takdiri hakeden bir hareket sergilediler, inönüdeki maçtan sonra tribünler tarafından alkışlanmalarının boşuna olmadığını gösterdiler.
resmin bir diğer ilginç yanı ise detay gibi görünen noktalarında. arkada yer alan iki pankarta dikkatinizi çekmek isterim.
pankartlardan ilki numaralı tribüne asılmış olan arma aşkına pankartı.
pankartımız inönüdeki maceralarında çok fazla yer değiştirdi ancak son olarak numaralı tribünde, bizim kulübemizin yanında karar kıldık ve uzunca bir süre o noktayı kullandık. daha öncesinde kapalı tribüne, eski açığa astığımız da olmuştu. numaralı tribünün eski açık tarafına da astığımız olmuştu. ancak hem kulübemizin yukarısında olması, hem kameraların çok da görmediği bir yer olduğu için rahatsız edeninin olmaması nedeniyle bu noktaya bağladık sıkıca pankartımızı. yaklaşık bir buçuk senelik bir yolculuğu ve mazisi olan bu pankart daha uzun bir süre tribünlerimizde yer alacak, kovalayacağız, taşıyacağız, lekesiz kirsiz başladık, böyle de devam edeceğiz.
pankart asmanın kuralı raconu adabı şöyledir:
maçtan birkaç gün önce ve hatta haftalar önce stada girersin, pankartının adını kendi adını ve irtibat için telefon numaranı yazarsın, güvenlik personeline selam verdikten ve stad müdüründe desturu aldıktan sonra boş olan bir yere pankartını yerleştirirsin. tutup kapalı ortasına pankart asarsan, oranın sahibi bellidir, pankartın kaldırılıp başka yere taşınırsa ses çıkarmayacaksın, böyle böyle öğreneceksin. veya senin hocan olmuş kişiler vardır, beşiktaş tribününde pankart kovalayan büyüklerin vardır, academy victory gibi, onların takdirine saygın olacaktır! beşiktaşı senden önce senden sağlam senden güzel desteklemiş, pankart kültürünü bu tribünde yaşatan insanlar karşısında önünü ilikleyeceksin, onlardan birşeyler öğreneceksin!
ilk ders: pankart namustur!
haydi diyelim bir cehaletle, bilmediğinden sadece, gözüne kestirdiğin bir yer var; şansına küs ki başka bir pankart asılmış oraya. ya o pankartı birazcık yana kaydırırsın, sadece kendi pankartını sığdırmak için ama pankartın yerini değiştirmezsin. haydi diyelim pankartı yana kaydırdın, yerini değiştirdin, onu öylece bırakmazsın! o pankartın sahibinin o pankartı bağladığından daha sıkı ve daha sağlam bağlayacaksın!
ama sen bu işin adabını terbiyesini bilmiyorsan, gider o pankartı tamamen sökersen, sonra bayağa bir öteleyip pankartın sahibinin beğendiği ve uygun gördüğü yerden çok daha uzağa taşırsan, bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de emanet bağlarsan o pankartı, o pankartın sahibi karşına çıkar, bir güzel sayar söver, ve hatta senin de namusun olan pankartını kendi namusu gibi görmez!
seneler evvel, büyük ve herkesin sevdiği bir grubun pankartını, ait olduğu tribüne asıyoruz. aradan birkaç gün geçiyor, maç günü içeri girip bir bakıyoruz pankart iki büklüm aslımış, üstü kapatılmış, bunu yapan da kim? 3 kişi memleketin ücra bir şehrinden kasabasından nahiyesinden gelmişler, hemşehri olduklarını anlayıp kafa kağıtlarında yazan yeri kocaman pankart yapıp asmışlar. eyvallah, beşiktaş bir semtin bir şehrin takımı değildir ama tribünü de otobüs durağı haline çevirmek de ne kadar doğru? bizce değil! ben bi başıma "kars" diye pankart yapsam, başka birisi "felahiye" yazsa, biri çıkıp "adanılıyık allah adamıyık" yazsa, ne hale gelir ortalık? beşiktaşa dair tek kelimenin olmadığı, herkesin kasabasının şehrinin peşinde koştuğu yıllardı bunlar... neyse sonra kararlar alındı, uygulandı, pankart sayısı bir hayli düşse de insanların aklına beşiktaş geldi, güzel de oldu!
konumuza geri dönelim, pankart asmanın, en azından bizim şimdiye kadar öğrendiğimiz ve büyüklerimizden gördüğümüz adabı etiği ve kurallarından bahsediyorduk?
öğrendiğimiz en önemli kural, birinin pankartına, sadece ama sadece o pankartı düzeltmek için dokunacaksın! nasıl ki senin pankartın senin namusunsa, o pankart da başka birilerinin namusu! sen tutar o pankartı yerinden kaldırır, resimde görüldüğü üzere kendi pankartını gayet güzel layığıyla bağlar, benim pankartımı da benim içime sinmeyen ve sinmeyecek olan bir yere öteleyip, üstüne üstlük bir de resimden de belli olduğu gibi lakayıt ve baştan savma bağlarsan, ben seni ararım, bulurum, bulamazsam namusunun, pankartının yerini bilirim!
bu bir tehdit değil, sakın aman yanlış anlaşılmasın! ben beşiktaşlı adama, hele de geçen sene hentbol maçlarından başlayıp futbol maçlarında da gırtlağım yırtılana kadar söylediğim haykırdığım bağırdığım bir tezahuratın güzel sözlerini yazıp da tribünüme pankart olarak asan adama ne kin beslerim ne düşmanlık, ne de tehdit ederim! düşüncesini takdir eder, onun pankartını da ondan öte sahiplenirim!
ama sitem hakkım var değil mi? be güzel kardeşim, sen her kimsen; diyelim pankart asmanın adabını edebini bilmiyorsun, bari öğren! efendi gibi, ben gitmeden önce gidip pankartımı düzelt, güzel bir yere as değil mi? benim namusum olan pankartıma böyle muamele etme hakkını sana kimse vermedi! sen de metrelerce pankart yaptırdım, başka yere sığmaz mantığıyla hareket ediyor olabilirsin, ama yanılıyorsun! benim pankartımı astığım ama senin sonradan gelip gasp ettiğin yerin tam simetriği bomboştu! oraya assaydın pankartını?
belli ki "gücüne güç katmaya geldik" yazılı pankartı asan her kimse (kenarında köşesinde imza da yok ama elbet stad güvenliğinde kime ait olduğu yazılı kayıtlı) belli ki ve çok aşikar ki pankart asmanın adabını terbiyesini edebini ve kültürel kurallarını adetlerini bilmiyor. cehalitidir amenna, bilmemek ayıp değildir öğrenmemek ayıptır! biz de gençliğimizde küçüklüğümüzde bu tip basit ve çirkin hatalara düştük. bunlar yazılı kurallar değil ki, herkes düşebilir. belli ki bu arkadaş da bu hataya düşmüş. umarım gidip efendi gibi pankartımızı düzeltir, kendi pankartına düzgün bir yer bulur, ve o güzel panakrt seneler boyunca farklı şekillerde de olsa bu tribünlerde asılı durur! ve umarız ki bu arkadaş gibi diğer arkadaşlarımız da bu konuda biraz daha bilgi ve fikir sahibi olurlar, "pankart namustur, pankart kültürdür" lafını düşünüp ona göre hareket ederler...

yazdan kalma bir maçtan

17 Temmuz 2010 Cumartesi

bakıyorsun tam karşıdan kapalı tribüne, içler acısı bir manzara: kutunun ön tarafı, elini kolunu kaldırmakmış, bağırmakmış, tezahuratmış, zerresini göstermezken; tribünün en ateşli zamanında sağdaki ilk locanın altı sadece maçı seyrederken, ellerinin altında bir kapalı can çekişiyor! memleketimden ve stadımdan tribün manzaraları, can sıkıyor, can sıkıyor her bakışta...
perşembe gecesi sezonun ilk maçı, avrupa maçı, rakip pek de yok sayın abim, ancak yine de beşiktaş'ı özlemek var. haftaiçi bir akşam, sıcak mı sıcak bir yaz akşamı, akşam bile değil gece vakti ve hatta; beklersin ki stad boş kalır; ama buralarda feci özlenir beşiktaş, işte hesap edilemeyen de bu zaten...
adımını atıyorsun, önce bir pankartını kontrol edeceksin, bakıyorsun yedek kulübesinin yanına, numaralı duvarına, senin geçen seneden beri gelip pankartını astığın, 3 gün öncesinde de stadda tek bir pankart bile yokken gelip sıkıca sabitlediğin pankartının yerinde başka bir pankart var! insanlarda hiç utanma kalmamış azizim, ar namus haysiyet kalmamış! pankartın üzerine pankart mı asarlar, alır senin astığın pankartı sökerler başka bir yere mi taşırlar, taşıdıkları pankartı en özensiz haliyle mi asarlar... hiç utanma kalmamış, hiç ahlak etik kalmamış insanlarda, kültürden yoksun, cepten çıkan 150 liraya bir brandayı boyatan sesini çıkarır olmuş! erken gelen değil, geç gelen olmuş galip... biz böyle görmedik, biz böyle öğrenmedik! ama bulursam sahibini, vurmaz mıyım suratına bu ahlaksızlığını bu yer hırsızlığını bu kültürsüzlüğünü bu etik dışı hareketini? yakışır mı hiç beşiktaşlı adama bir pankartı başka yere kaldırıp sonra da o yere çökmek, yakışır mı bu gasp bu edepsizlik? iyi insan olmadan iyi beşiktaşlı olunur mu sanarlar? bu ne cehalet, bu ne ahlaksızlık! geçen sene boğazım yırtılana kadar, hani bu tezahurat öğrenilsin diye, "gücüne güç katmaya geldik" diye o stadda bağıran ben değilmişim gibi, şimdi o pankarta o güzel sözleri yazıp oraya, benim pankartımın yerine kendi pankartını asan, sonra da pankartımı öteleyip lakayıt ve yakışıksız bağlayan çirkin insana lanetler okuyarak geçirmek zorunda mıyım ben şunca günümü?
her neyse...
sonra buluyorsun kendine deniz tarafı kale arkasından bir yer. derken maç başlıyor, takım takır takır top oynuyor, güzel organize, ve dar alanda kısa paslaşmaları öğrenmiş bir şekilde. geçen sene anasından emdiği süt burnundan getirilen nihat kovalıyor golleri, yok böyle bir sevinç yok böyle bir gurur...
geldiği, geleceği, gelmesi istendiği günden beri şahsi fikrim ve kanaatimce karşı olduğum yeni yıldızımız quaresma'ya değinecek olursak; sağolsun varolsun! neden mi? memleketimden insan manzaralarına şahit oldum sayesinde, çok eğlendim, çok şey öğrendim, çok şey anladım! size bir manzarayı aktaralım? eski açıkta, önümüzde yığınla insan oturmuş maçını şeyrediyor. bir ara bulunduğumuz tribünün önünde quaresma topla buluşuyor ve bütün tribün ayaklanıyor bir anda! sanarsın ingilteredesin, sanarsın az sonra tribünün genelinden bir "huuuu" sesi çıkacak... öyle böyle değil! kaliteli topçu kendini belli ediyor, güven veriyor. bir beceriksizlik gösterince "canı sağolsun" dedirttiği gibi, canla başla mücadele edince de "vay arkadaş" dedirtiyor. koştu, izletti, heyecanlandırdı, vs vs.. sağolsun varolsun!
bunun dışında, tribünün ölmüşlüğü, vasatlığı; pankartımıza yapılan ahlaksızlık, cahilce davranış; hayatında ilk defa bir quaresma görmüş toplumun düştüğü durumlar dışında söylenecek pek de birşey yok...
nicedir bir tatsızlık, bir hevessizlik, bir uzaklaşma isteği mevcut. hele bu sıcak mı sıcak yaz günleri işe güce boğulmuşken çok da edebiyat yapabilecek veya klavyeyi parmaklayabilecek hal ve vaziyette değilken, değinilmesi unutulmaması adına gerekli olan 3 şeye değinip, sonra da kafamı hafif öne eğerek ayrılıyorum huzurlardan!
küçük gözlerinden büyüklerin ellerinden öperim...
haydi selametle, muhabbetle...

not: maçtan sonra rakip vikingur alkışlandıktan sonra "bu takım bu sene s... s... şampiyon" tezahuratı vardı ki, tribünün çok özlediğimiz ve çok sevdiğimiz canlılığına, ani tepki verebilme yeteneğine ve mizahına çok güzel bir örnekti. biz bu mizahı özlemiştik!

güvende miyiz?

9 Temmuz 2010 Cuma

http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss956m.htm

Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 Milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23 Milletvekilinin Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet İddi-alarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/63, 113, 138, 179, 228) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporundan

BJK inönü stadından (raporda ayrıca fb gs ve ank19 mayıs var) Tespitler
- 1365 polis memurunun BJK-Denizli Spor maçında stat dışında ve stat içinde görev yaptığı,
- Maç Emniyet Amiri’nin gereğinde bu sayıyı artırmaya veya azaltmaya yetkili olduğu,
- Ev sahibi BJK tarafından statda 300 özel güvenlik elemanının görevlendirildiği,
- Görev yapan devlet güvenlik güçleri için ev sahibi kulübün ücret ödemediği, ancak kumanya verdiği,
- Ev sahibi takımın özel güvenlik şirketine bir özel güvenlik elemanı için 45-50 YTL civarında ücret ödediği,
- Özel güvenlik elemanlarının statlarda güvenliği sağlayacak düzeyde eğitimli olmadığı,
- Stat dışında emniyet güçleri tarafından oluşturulan güvenlik bariyerlerinin bazı noktalarda yetersiz kaldığı,
- Bazı seyircinin stada gelirken beraberinde 7 yaşından büyük çocuklarını getirdikleri ve bilet almadan çocuklarını içeri sokmak istedikleri ve bu nedenle kapılarda tartışmaların yaşandığı,
- Hiçbir gruba bedava bilet verilmediği, kulüp yöneticilerinin bu konuda duyarlı davrandığı
- Maç sırasında taraftarları birbirinden ayırmak amacıyla tribünde görev yapan emniyet güçlerinin numaralı koltuklara oturduğu bunun sonucu maç izlemeye gelen taraftarın ayakta kaldığı
- Statta koltukların numaralı olduğu, ancak özellikle fanatiklerin hakim olduğu tribünlerde hiç kimsenin biletinde yazan koltuk numarasında oturmadığı, maçı ayakta izlemeyi tercih ettikleri, bu nedenle de olay çıkartmaya müsait bir ortam oluştuğu,
- Grup liderlerinin ve fanatik taraftarın maç izlemeye alkollü geldikleri,
- Spor müsabakalarını izlemekten men cezası alan kişilerin istemeleri halinde statlara çok rahat girebilecekleri, kapılarda emniyet tarafından bu konuda yeterli önlemlerin alınmadığı,
- Stat merdivenlerinin UEFA emniyet kriterleri çerçevesinde boş bırakıldığı,
- Küfürlü tezahüratın maç boyunca zaman-zaman duyulduğu,
- Müsabaka hakemleri üzerinde yazılı ve görsel basının yaptığı yayınlarla baskı oluşturduğu, oluşan bu baskının hakemleri psikolojik açıdan etkilediği, maç sırasında hakemlere seyircinin küfürlü ve tempolu tezahürat yaptığı,
- Tribünlerde konuk takım seyircisi için stat kapasitesinin % 5’i oranında yer ayrıldığı,
- Maç güvenliğini sağlayan emniyet güçlerinin görevli olmayan bazı polisleri ve yakınlarını güvenlik kapısından içeri aldığı yönünde şikayetlerin olduğu
Komisyon tarafından tespit edilmiştir.

loş ve anarşik ışık altında göz yorgunluğu

6 Temmuz 2010 Salı

trt fm'de bir ablam (adını bilen hatırlayan varsa -funda koray diyesim var ama emin değilim) şiir okurdu gece yarıları. istanbula ilk geldiğim zamanlardı ve ümit yaşar oğuzcan ismiyle ben dalardım geceye mesela...
eskiden inönü stadında maç izlemeye giderken sergen izlemek vardı, koşmayan, elleri belindeki sergen vardı... istanbula ilk geldiğim zamanlardı, tayfur kaptandı, sahanın kenarında koşu pisti vardı...
"eskidendi, çok eskiden.." şarkısını henüz yazmış mıydı sezen aksu bilmiyorum, 20 sene geçmiş gibi üzerinden...
çekilmiş filmler veya internetten yayılan marşlar yoktu. eski açıktan kulak kabartıp, kutudan yeni yeni çıkan tezahuratı dinlemek vardı, "yeni beste" sesini duyunca nefesleri tutmak vardı...
bembeyaz bezin üzerine el yordamıyla birşeyler yazmak, bez kısa gelince çapraza vurmak vardı; ve biz bant bulunca bu heyecanları da yitirdik belki...
nostaljiyi 10 sene değil de 2 sene evvelinde bulmak vardı; şimdi takvimler kabardı diye, sayfaları çevirmek, yüklüce omuzlarımda sanki gerideki tebessümlü zamanlar...
yazları maçlar olmadığı için gazetelerden transfer haberleri okuyup bir kısmına nedensizce inanmak vardı, şimdi akıllandık ya da iyice aptallaştık belki de...
yazın boş durmayıp sene içine pankartlar hazırlama inadıyla yitip giden mevsimden sonra "her neyse" demek vardı. artık yapılamayacak işler için zaman ayırma çabaları bile yok...
kocaman bir bayrağım olsun diye, bayramlıklarını bekleyen çocuk hevesiyle yaşamak vardı. kollarımız yıprandı veya bayraklar yasaklandı...
100 metreyi ciğerler çökmeden koşabilmek vardı...

şimdi lekeli gibi, bir sevimsiz gibi herşey. yıllarca beklenen forma en sonunda çıkınca koşarak gidip almak vardı, elbet alınır aymazlığıyla yorganı daha bir sıkı çekiyorum üzerime. heveslerim yitip gitmişken kıçım açıkta kalıyor ve ben buna üzülemiyorum.
fulyayı gördük; kovulan teknik adamları gördük; kapıdan içeri girmesi yasakken buyur edilen ve gidişiyle gözyaşı dökülen hocaları gördük; rakibi şampiyon olamadı diye sevinenleri gördük; bir topçu için gece nöbetleri tutanları gördük; oynamayacağını sadece parasını alıp sefasını süreceğini bağıra çağıra kontratına yazdığı halde insanları deliler gibi sevindiren topçuları gördük; iyi kötü arasında henüz tartışılmaya bile başlanmamışken tek kalemde silinen sporcuları gördük; çerez niyetine bir kenarda tutulduğu halde koskoca kulübe sene içerisinde tek başarısını kazandırmış şubeleri gördük...
neler neler gördük ama hepsine hepberaber üzüldük, neler olduğunu neden böyle olduğunu herkesle birlikte sorduk. herkes gibiyken şimdi herkesten farklı olarak yaz sezonundaki dış hatlar uçuşlarından ötürü bir dışlanmış hissediyorum kendimi. herkesi heyecanlandıran bir transfer beni üzüyor. kontratını tek gören benmişim gibi, bir müneccim edasıyla günü gelince güleceğimi hissederek surat asıyorum. "küstüm oynamıyorum" şeklinde değil, oyunun dışına atılmış bir çocuk gibi buruk bu adam. çocukça heveslerini yitip giden düşleriyle boğmuş bu adam; insanların iki ayrı yüzü olduğunu gördükçe ve "neler oluyor bize" sorusunu bi başına sorduğu için yıpranmış bu adam...
soruyorlar:
"ne bu hal?"
diyorum ki:
"sormayın!"
hiç iyi değil... içime atıyorum...
yeni forma değil, kombine değil, pankartlar değil; sadece ve sadece trt spikeri ablamın şiir okumasını istiyorum radyodan!
anlayacağınız, sessizce kalkıyorum yerimden, anahtara uzanıp ışığı söndürüyorum. masanın başına geçip lambayı yakıyorum. bir kitap açıyorum önüme. derin derin düşünürken bir yudum sigara içiyorum... sessizce köşeye çekilip loş ışık altında gözlerimi yoruyorum...
hiç iyi değil... bağıra çağıra isyan ediyorum; bu defa bi başıma! ve pankartlarında anarşik A kullanmayan ben, beşiktaş taraftarları içerisinde belki de tek anarşik olarak öylece kalakalıyorum...
kafamda bir soru, bir sorun var:
neden böyle oldu?