Quaresma vs. Amatör Branşlar

27 Nisan 2010 Salı


Bir yanda 8.5 milyon doları gözden çıkartıp Quaresma’yı kadroya katmak isteyen Beşiktaş, diğer yanda 5.5 milyon TL para bulamadığı için borçları kapatamadığından bütün amatör branşlarda ki oyuncularıyla sözleşme yenileyemeyen ve yeni transferler yapamayan Beşiktaş. Aynı renkleri gibi kendi içinde siyah ile beyaz kadar çelişkili ve keskin çizgilerle ayrılmış kulüp yapısı. Futbol ne kadar para açısından refah içinde ve rahatsa, amatör branşlarda siyahına o kadar batmış durumda.

Suç yönetimde de değil ki, Quaresma’yı bütün amatör branşlardaki başarıya değişebilecek taraftar yapısında. Hak ediyoruz kısacası, biz bunu istiyoruz. Futbol takımına gelecek iki yıldız bitirecek bütün sıkıntıları ya, umurumuzda değil diğerleri...

Hentbol’a 1 lira ödeme yapılmazken, havlu atan futbolcular motive olsun diye primler koyduk 1 ay öncesinde. Peki sonuç ne? Turkcell Süper Ligi 4.lüğü!

Para alamayan hentbolcular Türkiye Kupası’nı kazandı, şimdi lig şampiyonluğuna koşuyorlar.Basket takımı PlayOff maçlarına çıkacak. Aylardan beri ödeme yapılmıyor, Newley aylık 8000 dolar alacağı olduğu için takımdan kopma noktasına geliyor. Bu oyuncuların mental açıdan rahatlayıp maçlara odaklanması gerekmiyor mu, yoksa sizin için şampiyon olmasalar da olur mu?

Yönetim Kurulu'na Yanıtlaması İsteği İle

Yönetim Kurulu’na yanıtlaması isteği ile;

Üç büyük kulüpten sadece Beşiktaş'ın yer aldığı Erkekler Hentbol Süper Ligi'ne büyük heyecan katan Siyah-Beyazlılarımız, ülkemizde Hentbolun gelişmesine de önemli bir katkıda bulunuyor.
Son 6 sezon incelendiğinde Hentbol Takımımız'ın Süper Lig'de elde ettiği başarılar parmak ısırtıyor...
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Maliye Milli Piyango, Mersin Yenişehir Belediyesi, Polis Akademisi ve Koleji gibi güçlü takımların mücadele ettiği Hentbol Erkekler Süper Ligi'nde, Siyah-Beyazlılarımız, son 6 sezonda da müzemize 11 kupa kazandırma başarısı gösterdi.

Yukarıdaki satırlar, 25 Mart 2010 tarihinde kulübümüzün resmi sitesinde ‘Gururlandıran Rekor’ başlığı ile yer almaktadır.
Bizler, bu gururu yaşatan hentbolcularımıza ve değerli hocamıza minnettarız.
* * *
1978 yılından beri faaliyet gösteren Hentbol şubemiz, sadece son yıllarda yaşatmış olduğu başarılarla yüzümüzü güldürmekle yetinmedi, onlar her anlamda örnek bir takım, örnek bir şube, örnek sporcular, Beşiktaşlılar olduklarını da gösterdiler.

Kazanmış olduğu başarılar ile sadece kulbümüz tarihinde değil, ülkemiz spor tarihinde de ilklere imza atan Hentbol takımımızın, verdikleri mücadele ile, Beşiktaşımız’a yakışır tavırlari ile, yaşattıkları sevinç ve hissettirdikleri gurur ile her türlü övgüyü fazlası ile hak etmekte olduğunu düşünüyoruz.

Onlar her zaman kıymetli insanlar, güzel Beşiktaşlılar olarak anılacaktır. Mücadeleyi, hırsı, azmi, fedakarlığı, tevazuyu asla yitirmeyen hentbolcularımıza Beşiktaşlılık, Beşiktaşımız’a da böylesi sporcular ve hocalar yakışmaktadır.

Kendine –gerçek Beşiktaş- dedirttirecek güzelliklere haiz hentbolumuzun geleceğini yarınlara taşımak için kendilerine sahip çıkılmasını bekliyoruz.

Hentbol şubemizin eski genel menajeri, Türkiye Hentbol Federasyonu’nun çiçeği burnunda yeni başkanı Sayın Bilal Eyüpoğlu ‘sözde gazeteci’ Orhan Yıldırım’ın bir hentbolcumuz ile ilgili olarak geçtiğimiz yıl kaleme aldığı “açım ama kartalım” adlı yazısı üzerine “benim olduğum yerde hiç kimse aç kalmaz, parasız kalmaz, ben herkesin parasını veririm sonra kulüp bana öder” şeklinde demeçleri olmuştu.

Bu durum sporcularımıza maaşlarının ödenmediğinin resmi itirafıdır.

Beden ve ahlak eğitiminin okullara girmesine vesile olan ilklerin kulübü Beşiktaş’ın politikası bu olmamalıdır. Bu ahlaki değildir.

Onlar, tüm olumsuzluklara rağmen, tüm yokluklara rağmen sadece Beşiktaş demekten vazgeçmeyerek mücadele ettiler, etmekteler.Onlarla şampiyon olduk...Onlarla Türkiye Kupası'nı aldık...Onlarla Avrupa'da bir ilki yaşadık...Onlarla sevindik, onlarla gurur duyduk...

Sizlerin, tıpkı Futbol takımımız gibi iki kupayı da Şeref’i ve Hakkı ile almış olan Hentbol takımımıza karşı göstermiş olduğunuz bu ilgisizlik ve vefasızlık Beşiktaşlı olmanın erdemliliği ile bağdasmamaktadır.Ülkemizdeki hentbolün lokomotif kulübü olan Beşiktaşımız’daki hentbolcularımızın içinde bulunduklari durum kendi tercihleri değildir.

İş bu sebeple yönetim kuruluna yanıtlanması istemi ile soruyoruz;


-Sporcularımızın hangi yıllardan maaş alacakları bulunmaktadır?

-Sporcularımızın maaşlarının halihazırda dahi ödenmemiş olmasının sebepleri nelerdir?


-Sahip olduğunuz ileri sürülen değerlerle ve inandığınızı iddia ettiğiniz Beşiktaşlı duruşu ile BJK Hentbol Takımı’na reva görülenleri, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yöneticileri olarak nasıl bağdaştırıyorsunuz?

-Bağdaştıramıyorsanız gereğinin yapılmasını sağlamanız gerekmez mi?

-Beşiktaş’ın emekten ve sosyal adaletten yana duruşu olduğunu iddia eden sizler için bu durum emek hırsızlığı değil midir?


İzmir’den Türkiye Şampiyon’u olarak dönmesi sonrasında Eskişehirspor ile oynanan maç öncesi stadımızda gerçekleştirilen kupa merasiminde Hentbol takımımızın eski açık tribünde konuşlandırılmasına tepki gösteren taraftarlarımız için Sayın Mete Düren `` Buna tepki gösteren taraftarlardan kaç tanesi Hentbol takımı maçını seyretmiş.Tepki vermek kolay.” şeklinde beyanatta bulunmuştur.

-İletişimden sorumlu üye olarak Sayın Mete Düren’den şimdiye kadar hentbol maçlarına kazanılan kupaların törenlerinin haricinde hangi yöneticilerimizin iştirak ettiğini açıklamasını istiyoruz.


-Amatör şubelerden sorumlu üye Şeref Yalçın’ın en son izlediği amatör spor müsabakası hangisi olmuştur?

Mali İşlerden ve Sponsorluklardan Sorumlu Asbaşkan Ertunç Soğancıoğlu’na yanıtlaması istemi ile sormak isteriz;


- Hentbol takımımızın maçlarına futbol takımının formaları ile çıkmalarının sebebi nedir?

-Aynı maç içerisinde bazı hentbolcularımızın önünde reklam olan forma bazılarının ise reklamsız forma giyiyor olmasının sebebi nedir?


- Ülker grubu hentbol takımının sponsoru mudur? Değil ise bu bedava reklamın sebebi nedir?

Hentbolcularımızın aylardır ödenmeyen maaşları ortada dururken herbirine birer kol saati verilmesini yeter gören zihniyetin hala devam ediyor olması kabul edilemez.

Yönetim Kurulu ve o kurulun Başkanı hizmet ettikleri Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Futbol Takımı’ndan ne kadar sorumlu iseler Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Hentbol Takımı’ndan da o kadar sorumludurlar.


“Bir kibrit de sen çak!” dememek için kulübümüzün bu duruma bir an evvel son vermesini ve yukarıdaki sorularımızın yanıtsız bırakılmamasını istiyoruz.

Arz ederiz.

Saygılarımızla


SonBarikat

Hentbol’un Asi Kartalı: Zeliç

26 Nisan 2010 Pazartesi




Kendisi sahada ne kadar agresifse, saha dışında bir o kadar sıcakkanlı ve konuşkan. İstanbul'da ki yaşamı ve Beşiktaş hakkında konuştuk. Ayrıca kendisini seven bayan taraftarları üzecek bir sırrıda paylaştı.Kendisinin çok sevdiği bir kız arkadaşı var.

-------------------------------------------------------------------------------------

Beşiktaş Hentbol Takımı’nın, 40 yıllık Beşiktaşlı gibi mücadele eden oyuncusu Vladimir Zeliç, “Taraftarımızla uyumumuz çok iyi. İki taraf için de kazanmaktan önce sahada mücadele etmek ön planda.” diyor…

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün son zamanlardaki en başarılı branşı olarak göze çarpan Beşiktaş Hentbol Takımı, taraftarların gönlünde giderek ayrı bir yer kazanıyor. İşte bu takımda 40 yıllık Beşiktaşlı gibi formayı hakkı ile taşıyan birisi var ki taraftarlar için onun yeri çok ayrı. Geçen sezon takıma katılan Vladimir Zeliç, taraftar ile arasındaki bağı şöyle açıklıyor; “Seyirciyle uyumumuz çok iyi. İki taraf için de kazanmaktan önce sahada mücadele etmek ön planda. Seyirci bunu gördüğü zamanda takdir ediyor.” Türkiye’de iken en çok ailesi ve kız arkadaşını özleyen Vladimir Zeliç, Türkiye’de oynanan hentboldan, özel yaşamına kadar birçok konuyu Serencebey ile paylaştı.

Hentbola nasıl başladınız?
12 yaşında okul arkadaşımın tavsiyesiyle başladım. Evimin yakınında bir hentbol kulübü vardı. Orada antrenmanlara çıkmaya başladım. İlk olarak Belgrad yakınlarında değişik takımlarda oynadım. Daha sonra Avrupa'da değişik ülkelerde oynamaya devam ettim. Macaristan, Portekiz derken en son Beşiktaş'tayım.

Türkiye'ye gelmeden önce, Beşiktaş ve Türkiye hakkında bir bilgiye sahip miydiniz?
Çok fazla bir bilgim yoktu. Arkadaşlarım bahsetti ama anlatılanlarda çok detaylı değildi. Buraya geldiğimde daha yakından tanıdım. Beklentilerimin çok üstünde bir şehir ile karşılaştım. Burada olmaktan çok mutluyum ve bence Belgrad'tan sonra en güzel şehir bana göre İstanbul. Belgrad benim için birinci sırada çünkü orda doğup, büyüdüm. Bu yüzden onun yerini hiç bir şehir alamaz.

Sizi izlerken agresif bir oyuncu olduğunuzu fark ediyoruz. Siz kendinizi nasıl bir hentbolcu olarak tanımlıyorsunuz?
Taraftarın verdiği destek ile daha fazla agresif oluyorum. Bu desteğe karşılık vermek için terimin son damlasına kadar sahada savaşmaya çalışıyorum. Kazanmak için bütün gayretimi gösteriyorum. Tabi ki bunların hepsi taraftarın verdiği güç ile oluyor.

Taraftar ile aranızda farklı bir bağ var. Bunu oluşturan nedir?
Geçen sene oynadığımız Avrupa Kupası'nda bir Avusturya takımı ile eşleşmiştik. Maç sırasında 4-5 sayı gerideydik. O sıra ben devreye girdim, iyi bir performans gösterdim ve o maçı kazandık. Bence o maçtan kaynaklanıyor, çünkü o maçtan sonra gelen sayısı da artmaya başladı. Daha çok destek gördük. Her şey de benim için daha iyiye gitmeye başladı. Seyirciyle uyumumuz çok iyi. İki taraf için de kazanmaktan önce sahada mücadele etmek ön planda. Seyirci bunu gördüğü zamanda takdir ediyor.

Türkiye’de oynanan hentbol ile yurtdışını karşılaştırır mısınız?
Türkiye'de hentbol için sayabileceğim 3-4 tane takım var. Ancak gelişmiş bir altyapı yok. Yetenekli gençler var ama bu yeteneklerini geliştiremiyorlar. Bu yüzden Türkiye, hentbol sporunda hep geriden geliyor. Türkiye'de hentbola yeterince önem verildiğini düşünmüyorum. Avrupa'da daha çok profesyonel düşünülüyor. Türkiye'de sadece Beşiktaş ön plana çıkıyor. Beşiktaş bu lig için bir gömlek üstün durumda. Geçen sene Avrupa'da da belli seviyelere geldik. Ancak hala Avrupa'nın gerisindeyiz.

En çok hangi Türk oyuncu dikkatinizi çekti?
Bizim takımdan Ramazan ve kaleci İbrahim çok iyi oyuncular. Fizik ve teknik olarak çok iyi durumdalar. Ramazan tek başına maçı kazandırabilecek bir oyuncu.

Beşiktaş Kulübü’nün hentbola yaklaşımını nasıl görüyorsunuz?
Onlar bir şey yapmak istiyor ama karşılaştıkları sorunlar var. Dünya'da ekonomik kriz hâkim ve bu herkesi etkilediği gibi kulübümüzü de etkiliyor. Bu yüzden onlarda istediklerini yapamıyor.

Bir kulüpte maddi sıkıntılar yaşanıyorsa, oyuncular ya antrenmana çıkmaz ya da başka bir kulübe transfer olurlar. Bizde böyle bir şey yaşanmadı. Bu beraberliği sağlayan olgu nedir?
Yabancı oyuncular için ilk sırada her zaman para vardır. Çünkü ülkelerini para kazanmak için terk ederler. Ancak burada arkadaşlık ortamı çok iyi ve Bilal Abi bizle çok ilgileniyor. Bize sözler verdi ve sözlerini tuttu. Her ne olursa olsun sene sonunda da işler yoluna bir şeklide giriyor. Ayrıca şehir ve Beşiktaş Kulübü de bana çok uygun. Bu yüzden önceliğim hep burada kalmak üzerine.

Geçen sene Avrupa’da ciddi bir başarı elde etmemize rağmen, bu sene erken veda ettik. Bu neden kaynaklandı?
Biz normale göre sezonu geç açtık. Yeni transferler oldu. Herkes aynı anda gelemedi. Bunun için hazırlıklara geç başladık ve uyum sürecini geç atlattık. O sırada Şampiyonlar Ligi'nde elemelerde bir varlık gösteremedik. Daha sonra ikinci kupada bir şey yapmak istedik ama olmayınca olmuyor. Aslında geçen seneden daha iyi kadromuz var ama her şey uyumsuzluktan kaynaklandı. Türkiye Ligi'nde de gün geçtikçe daha iyi oynamaya başlıyoruz.

Beşiktaş'ın Avrupa'da kupa kaldırması için ne gibi adımlar atılması gerekli? Kupa kazanmak için şansımız nedir?
İlk sırada istikrar var. Beşiktaş belli tecrübeye sahip ve bu kadronun en az 2-3 sene bu şekilde devam etmesi gerekir. Başarı kıstası ne demek? İlk önce bunu bir açıklamak lazım. Mesela geçen sene biz Challenge Cup'a katılmıştık ve ona katılmak için ligde 4. veya 5. sırada olmamız gerekir ki bu mümkün değil. Her zaman şampiyon olmaya oynuyoruz. Şampiyonlar Ligi'ne girmek başlı başına bir başarı bizim için. Çünkü dediğim gibi Türkiye hep geriden geliyor. Geçen sene biz yarı finale çıktık ama hiç maça favori çıkmadık. Hep rakipler favoriydi. Ayrıca Türkiye Ligi'nin de güçlenmesi gerekir. Fenerbahçe ve Galatasaray'da hentbola girerse lig güçlenir ve bizde daha çok çalışırız.

Hentbolun dışında Türkiye'deki yaşamda sizi neler etkiledi? Yemek, müzik, şehir ya da bir olay…
Ben burada pek zorluk çekmedim çünkü burası benim ikinci evim. Belgrad ve burası arasında benzerlikler var. Yemeklerini de seviyorum. Alışmam zor olmadı açıkçası. Canlı müzik yapan yerlere gittim. Türk Halk Müziği çok güzel ve hatta diyebilirim ki bizimkiler müzikleri buradan çalıyorlar.

Şu an Beşiktaş’ta oynuyorsunuz, gelecek ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Şu anda ilk olarak Türkiye Ligi'ni ve Türkiye Kupası'nı kazanmak istiyorum. Beşiktaş'ta çok mutluyum. Başarılı olursak burada devam etmek istiyorum.

Türkiye’de yaşarken en çok neleri özlediniz?
En çok ailemi ve kız arkadaşımı özledim. Ancak teknoloji sağ olsun SkyPe var. Onun için iletişim konusunda pek sıkıntı çekmiyorum. Mail atıyoruz birbirimize ve özlemimizi bu sayede giderebiliyoruz.

Hentbol dışında yaşamınız nasıl? Özel ilgi alanlarınız neler?
İnternette memleketimde neler olmuş diye haberlere bakıyorum her gün. Burada birçok sporcu arkadaşım var, çoğu basketçi, onlarla geziyorum. Genellikle Anadolu Yakası'nda vakit geçiriyorum. Çünkü bu tarafa fazla gelemiyorum.

Pascal Nouma’yı tanıyor musunuz? Agresifliğiniz onu anımsatıyor? Bu tarz bir benzetmeyle karşılaştınız mı?
Tanıyorum, geçen sene birbirimize benzediğimizi söylediler. Bu da benim hoşuma gidiyor çünkü Pascal Nouma, Beşiktaş taraftarı için önemli birisi.

Beşiktaş taraftarını nasıl değerlendiriyorsunuz? İnönü’de maç izlediniz mi?
İnanılmaz bir taraftar topluluğu var Beşiktaş'ta. Gerçekten çok güzel şeyler hissediyorum onlara karşı. Bu seneki 3-0 yendiğimiz Fenerbahçe maçına gitmiştim. Daha öncede seyrettiğim maçlar oldu. Muhteşem bir atmosfer oluyor.

Erhan Altıntaş-Serencebey Gazetesi/46. Sayı

Başarı için maddi destek şart


Engelli Basketbol'a girmesi için ön ayak olduğumuz rakibimiz Galatasaray'ın dünya çapında kazandıkları başarılardan sonra yol gösterdiğimiz takımın başarı açısından arkasında kalmak hepimizin kafasında soru işaretleri yarattı. Ekim ayından beri yazdığım Serencebey Gazetesi'nin 46. sayısında buna cevap aradık. Takım Genel Menajeri Erdem Göksel'e sordum, kendisi sabırla cevapladı.

-------------------------------------------------------------------------------------

Her sezona şampiyonluğun en büyük adayı olarak başlayan BJK Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, engelli sporcuların vitrini konumunda. Takım Genel Menajeri görevinde bulunan Erdem Göksel, Beşiktaş markasının içinde yeni bir marka oluşturduklarını belirtiyor.

İlklerin kulübü Beşiktaş, Tekerlekli Sandalye Basketbolu konusunda da bu konuda öncü durumda. Takımın genel menajeri engelli sporu hakkında Türkiye’deki en deneyimli kişilerden birisi olan Erdem Göksel. Eski engelli sporcusu olan Erdem Bey, Türkiye'de kurulan ilk engelli spor kulübü Sakatlar Kulübü'nün kurucusu ve uzun dönem yöneticiliğini yapmış birisi. Aynı zamanda engelli branşının Beşiktaş'ta kurulmasını sağlayan Erdem Göksel, Serdar Bilgili döneminde kurulan bu branşın yurtdışında daha profesyonel yapıldığını ve Beşiktaş'ın hak ettiği başarıları kazanması için bir markalar topluluğu oluşturularak sponsor desteğinin sağlanması gerektiğini belirtiyor. Geleceğe daha umutla bakan menajer Erdem Göksel, Necip Sever'in önderliğinde kurulan komitenin yeni bir heyecan yarattığını ve sorunları zamanla çözeceklerine inandığını söylüyor. Camia içinde en büyük desteği UNİBJK eski başkanı Eren Güçarslan ve Revna Demirören'den aldıklarını söyleyen Erdem Göksel, kendilerini verdiği plaketle onurlandırdı.

Maddi problemler en büyük engel
Beşiktaş Tekerlekli Basketbol Takımı'nın en büyük sıkıntısı maddi konular. Ulaşımdan malzeme desteğine kadar ihtiyaçları olan bu branş için yapılması planlanan her şeyin önüne ilk önce maddiyat konusu çıkıyor. Bu konuya çözüm getirecek en önemli konu ise sponsor desteğinin sağlanması. Galatasaray takımı ile Beşiktaş'ın ortak sponsorlarının Galatasaray Tekerlekli Sandalye Takımı'na sponsor desteği sağlarken Beşiktaş'a aynı desteği vermediğine dikkat çeken Erdem Göksel “Sponsorun gelmemesinin nedeni sportif başarısızlık değildir. En az Galatasaray ismi kadar Beşiktaş ismi de bu dalda Avrupa'da ün sahibidir. Hatta geçmiş dönemlerde burada bir Şampiyonlar Ligi finalleri düzenledik. Bu şampiyonayla ilgili bütün kurumlar buradaki etkinliğe hayran kaldılar. Israrla bizden yeni bir şampiyona düzenlememizi istiyorlar ve biz o düzenlediğimiz şampiyonada üçüncü olduk. Beşiktaş'ın çok ciddi bir kredisi vardır Avrupa'da, onun için sorun, sponsorluk ile ilgili departmanların arasındaki kopukluktan yaşanıyor.'' diyor.

Camia engelli branşı üzerinde birleşmeli...
Bütün camiada Beşiktaş Tekerlekli Sandalye Takımı'na yardım etme isteği mevcut. Ancak yaşanan kişisel problemler bu isteğin önüne geçiyor. Bu branşa sağlanacak destek için kişiler veya derneklerin camiaya önderlik yapması gerekmekte. Bugüne kadar en büyük desteği Üniversiteli Beşiktaşlılar'ın verdiğini ve yeni dönemle beraber Siyah-Beyaz Derneği'nin desteğini de görmeye başladıklarını ve bunun kendilerine yeni bir heyecan kattığını belirten Erdem Göksel sözlerine ''Zaten Beşiktaş camiası böyle bir konuda birleşemezse başka hiç bir konuda birleşemez. Çünkü engellilerin desteklenmesi masum ve doğru bir destektir. Biz hiç kimseyi birbirinden ayırmadan seviyoruz, onlar da hiçbir çıkar gözetmeden bizim için birleşmeliler.” şeklinde devam ediyor.

Uzun vadeli planlarda “Altyapı” konusu var
Beşiktaş'ta engelli branşına yönelik yapılan planlar içerisinde takıma bir altyapı kazandırma düşüncesi var. Ancak bunun gerçekleşmesi için de en büyük engel maddi yetersizlik. Altyapı kurulduğu takdirde gerekecek malzeme ve ulaşım ihtiyacı kulübe ekstra bir maliyet oluşturuyor. Erdem Bey'e göre oluşturulacak bir altyapı uzun vadeli başarıların anahtarı olabilir ve binlerce engelliye sosyal yaşamın kapılarını açabilirsiniz. İdeal bir altyapı oluşturmak için kulüplerin, ilçe ve il belediyeleri ile özel protokoller yapılmalı, örneğin; Beşiktaş Belediyesi, Beşiktaş Kulübü ile ortak çalışma yaparak engellilere spor yapma olanağı sunmalıdır.

Yaşanan düşüşün nedeni sadece kadro yapısı değil
Üç büyükler içinde bu branşın öncüsü durumunda olan Beşiktaş, son zamanlarda rakiplerinin gerisinde kalıyor. Galatasaray'a örnek olmasına rağmen, rakibi 1.lige çıktıktan sonra sürekli ligde arkasında yer alıyor. Son zamanlarda bu branşa Galatasaray, Saran Anadolu ve Cadbury'nin ciddi yatırımları var. Cadbury ve Galatasaray kadrosunu yabancı oyuncular ile güçlendirirken, Saran Anadolu kaliteli Türk oyuncuları kadrosunda topladı. Ancak bu yatırımların yanında ligde takımları etkileyen başka faktörlerin olduğunu belirten Erdem Göksel “Federasyonlarımızda bulunan lobi eksikliği mevcut, bizim oraya gidecek temsilcilerde ciddi sıkıntı yaşanıyor. Galatasaray federasyon tarafında ciddi şekilde kollanıyor ve tarafsızlıklarını koruyamıyorlar. Duyulan bu sıkıntı federasyon yetkililerine de iletildi. Sadece Galatasaray ile mücadele edilmiyor bu dalda. 3 yıl önce kulübün üst düzey yöneticileri, Milli Takım antrenörünün Galatasaray'ın başına geçmemesi gerektiğini iletti. Hala aynı kişi bu iki görevi yürütmekte ve bu makam çok rahat kullanılıyor. En basiti Milli Takıma giden oyuncunun malzemeleri üstüne zimmetleniyor. Bunun içinde Milli Takım'da yer alan her Galatasaray oyuncusu Milli Takım'ın sandalyelerini kullanabiliyor. Bu kullanılan sandalyelerde ciddi rakamlara alınıyor ve performansta etki yaratabiliyor.” diyor.

Titizlikle çalışıp, yabancı oyuncu takviyesi yapılmalı
Yabancı oyuncunun takımlara ciddi katkısı var. Ancak takıma bu yönde takviye yapılırken çok titiz ve dikkatli şekilde çalışarak yapılmalı. Erdem Göksel'e göre imkânlara sahipseniz takımınıza bu katkıyı yapmanız gerekmektedir. Çünkü Beşiktaş Kulübü'nün rakiplerinin gerisinde kalma gibi bir lüksü yok ve Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı sadece sosyal sorumluluk projesi değil, aynı zamanda Beşiktaş'ın mücadeleci ruhunun da yansımadır. Sözlerine “Bir gerçek var ki; bizim antrenörümüzde dahil hiçbir antrenör bir engelli sporcuya sandalye kullanımını ve top sürmesini iyi derecede öğretemiyor. Ancak dışarıdan gelen oyuncu çok rahat bu konuları aktarabilir. Yerli oyuncunun performansını arttırabiliyor da, tamamen bitirebiliyor da. Yönetici olarak bunun dengesini iyi ayarlamak gerek, aynı değerleri vermek gerek” şeklinde devam eden Erdem Bey için başarının sırrı sadece yabancı oyuncu transferi değil. Bu adımların kısa vadeli başarılar getireceğini, kalıcı başarıların kurulacak altyapı ve donanımlı kondisyon salonlarında yetişecek oyuncuların getireceğini önemle belirtiyor.

Gösterilen desteklere teşekkür edildi
Camiada engelli branşına verilen destekte ön plana çıkan UNİBJK Eski Başkanı Eren Güçarslan ve Revna Demirören'e teşekkür plaketi verildi. UNİBJK'ye karşı çok büyük sevgilerinin olduğunu ve onların taraftardan daha ziyade koltuk değnekleri, vücutlarının bir parçası olduğunu ve engellerini ortadan kaldırdıklarını söylüyor. Bu sevgiye karşılık vermek istediklerini ancak ellerinde imkânları olmadığından bu sevgiye daha karşılık veremediklerini söyleyen Erdem Göksel “Revna Hanım'ın da kamuoyunun bilmediği bize yaptığı çok yardımlar var. Revna Hanım'ın engelli maçına geldiği günden beri bu spora odaklanılmaya başlandı. Revna Hanım'dan tek bir beklentimiz var. Onun engelliler için kurulan bir kurula öncülük yapmasını istiyoruz.” diyor.

Gösterdiği katkıdan dolayı plaket ile onurlandırılan Eren Güçarslan “Erdem Bey ilk aradığında düşünmelerinin yeterli olduğunu ilettim. Biz Beşiktaş için yapmamız gerekeni yaptık. Çünkü sahada Beşiktaş'ın arması mücadele ediyor. Aynı desteği hentbol, voleybol branşlarına da göstermeye çalışıyoruz. Yeni kurulmasına rağmen plaj voleybolu maçına bile gittik. Ancak Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı'nın bizim için ayrı bir yeri var. Nasıl ki iyi günlerinde yanlarındaysak, yenilgi aldıklarında da yanlarında olduk. Zamanında biz buraya gelirken çağırdığımız arkadaşlar “Herkese fark atıyoruz, hiç zevkli olmuyor'' diyerek gelmiyorlardı. Şimdi artık işler değişti. Artık bu ligde Galatasaray, Cadbury, Saran Anadolu var. Desteğin daha fazla gösterilmesi gereken zamandayız. Dün 5 kişiysek, bugün tribünde 20 kişi olmalıyız. Gündoğdu'yu tribünlerde söylemekle bitmiyor iş. Onun her mısrasındaki anlatılanları haklı çıkartmak için destek verilmelidir. Ayrıca yönetimsel olarak konuşmak gerekirse; ben bir taraftar olarak yöneticinin neler yaptığını bilemem. Çünkü o kulübün içinde değilim, dışarıdan gözlemlerim. Benim için önemli olan sorumlu yöneticinin o maçta tribündeki yerini almasıdır. Ben geliyorsam, sorumlu olan yönetici de protokol tribününde yerini almalı. Kalkıp deplasmanda futbol takımının peşinden gitmemelidir. Sahadaki oyuncu arkasına dönüp baktığında seyirci arar. Ben bu görevimi yapıyorsam eğer, ben de protokol tribününde yönetici ararım. Maddi olarak her şeyi yapabilirler ama manevi tarafını da unutmamaları gerekir. Özellikle bu branşta bu daha çok ön plana çıkıyor” dedi.

Olumlu sinyaller var
Beşiktaş Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı için geleceğe yönelik olumlu çalışmalar yapılıyor. Şube sorumlusu Necip Sever önderliğinde kurulan komite içinde Tekerlekli Sandalye, Voleybol, Satranç ve Jimnastik şubeleri bulunuyor. Bu branşlar için projeler geliştirmekte ve uygulama çabası içindeler. Engelli oyuncularımız içinse ilk icraat yapılmış durumda. Sporcularımızın fiziki olarak güçlenebilmesi için çok yararlı olan bir kondisyon aleti Amerika'dan getirilerek Tekerlekli Sandalye şubesine hediye edildi. Komitenin ilk hedefleri arasına malzeme desteği, salon iyileştirme çalışmaları ve oyunculara manevi olarak destek vermek bulunuyor.

Erhan Altıntaş-Serencebey Gazetesi/sayı 46

En Kötü Gün

25 Nisan 2010 Pazar

"İyi günde, kötü günde sapına kadar Beşiktaşlıyız!" Senelerdir bu tribünlerde haykırarak söylenir bu beste. Bugün bunu kanıtlamak için takımı meşalelerle karşılayacaktık, şampiyonluğa giderken yaptığımız gibi... Beşiktaş'ı yakmak için şampiyon olmamız gerekmediğini, Beşiktaş'ı yakacak ateşin kaynağının bu deli sevda olduğunu anlatmak için...

Televizyonlarda bahsedildi; '' Beşiktaş taraftarı, takımının kötü günde yanında olduğunu gösteriyor'' diye. Girdik stada takımı karşılayarak... Peki sonrası? Nerde kötü günde takımımızın yanında olduğumuz hikayesi? Neden en kötü günde bu stadta Beşiktaş yerine Fenerbahçe diye bağırılır? Bu tribünler haftalarca ''Yeteeer! Yıldırım Demirören'' diye bağırırken bile bugün Aziz Yıldırım dediği kadar kendi başkanının adını zikretmedi. Biz en kötü günde Beşiktaş diye bağımayacaksak, ne zaman bağıracağız? Herkes iyi günde takımının ismini bağırır, internette kendisiyle ilgili ne varsa oraya yazar.

Elbette küfür olur. Küfür etmek bir reaksiyondur bana göre. Türk insanının her anında küfür varken stadlarda küfür olmasın demek çok saçma serzenişlerdir. Ancak 90 dakika, aralıksız, organize şekilde, sözde kötü günde Beşiktaş'ın yanında olduğunu gösterirken yapmak, ciddi travmaların göstergesidir. Beşiktaş diye bağıranları susturmak, nasıl bir Beşiktaşlılıktır? Nerde Denizlispor maçında protesto edenleri Beşiktaş diye bağırsın diye döven delikanlılar? İşte artık bazılarının Beşiktaşlılığı cebine koyulan para kadar olunca, kötü günde destek de bu kadar oluyor...

toplumsal mastürbasyon

24 Nisan 2010 Cumartesi

evet bu memlekette küfür var, bu memleketin insanları küfreder, sayar söver... evet bu dilde küfürler var, hakaretler var... evet bu sokaklarda kavgalar var... evet bu memlekette adaletsizlik var... evet bu şehirde kötü işler çirkin şeyler var... evet kaldırımda çöpler var, evimizin önünde köpek pislikleri var... evet insanlar ölüyor, evlatlar yitip gidiyor, can acıtan çok fazla şey var... evet bu stadda küfür var, bu taraftarın ağzında küfürlü tezahuratlar var... ve evet, bu stadda bugün baş gösteren toplumsal bir rahatsızlık var, ağır mağlubiyet, ağır yenilgi, ve bu taraftarın tabiriyle ezilmişlik!
sen 90 dakika boyunca durmadan küfrediyorsan, beşiktaşla ilgili bir tezahurat olunca inadına aziz yıldırımdan bahsetmek istiyorsan, bakırköy mazhar osman hastanesi psikiyatri acil servisine veya psikoz servislerinden birine gir, 1 ay yatış al kapalı klinikte, şansını dene rehabilite edilmek için!
bak bu taraftar, bu grup, bu takımın sevdalıları çok güzel protestolar yaptılar. memlekette başka hiçbir tribünde yapılamayacak işlere imza attılar. en güzel pankartları, en güzel tezahuratları, en güzel şarkıları herkese bu stadda dinlettiler izlettiler. dünyayı kendisine hayran bıraktı bu taraftar. ama bugün, ezilmişlikle hareket ederek, sadece nefretinden ötürü varlık gösterdi bu taraftar!
utandık ey halkım, unutma bizi...

şu şu oyunu çevirmiş, bu bunu yapmış... tamam itiraz edersin, tamam isyanın olur... ama sen beşiktaş diye bağırmayıp fenerbahçe diye bağırıyorsan senin o stadda ne işin var? büyük bir zevkle, şevkle, azimle ve kararlılıkla tam 90 dakika boyunca fenerbahçe diye bağırıyorsan, biz orda beşiktaş diye bağırırken ne alakası var dercesine bakıyorsan, kusura bakma ama git saracoğlunda yaşa!
bak hayat kötü, işler olurunda gitmez bazen, yıpranırsın, yorulursun, bunlar sende rahatsızlık boyutuna gelip bipolar bozukluklar veya psikozlar yapar; ama bozuk psikolojinle sen beşiktaşı kirletemezsin! önce insan gibi psikiyatrik tedavini gör, bi topluma kazandırsınlar seni, 90 dakika boyunca kin ve nefret kusmaktan vazgeç... çünkü iyi bir insan olmadan iyi bir beşiktaşlı olunmaz!

fenerbahçe nefreti insanları beşiktaşlı yapıyor. insanların derdi beşiktaş değil. federasyonmuş, hakemlermiş, azizmiş, yıldırımmış... ulan hepsini geçtim, liste o kadar uzadı ki bir ara litvanya cumhurbaşkanına, fethullah gülene, iett'ye, tansu çillere, lise çağlarında seni döven okul müdürüne söveceksin sandım... ritz carlton'dan biri el sallasa ona bile sövülecekti... öyle böyle değil! 90 dakika küfür dışında hiç mi birşey olmaz!
süper bir oyun, güzel bir futbol, sen futbolcunu alkışlıyorsun, teknik direktörünü çağırıyorsun, yönetimle olumlu olumsuz işin olmamış, şunu bir gün yapsak gözlerim dolar; ama sen bunu bugün beşiktaşı sevdiğin için değil, fenerbahçeden nefret ettiğin için yapıyorsun...
hepsini bir kenara koy, bir düşün; şu maçı bir fenerbahçeli izlese "ulan ne de acıtmışız" demez mi? 90 dakika boyunca geçen hafta olup bitmiş bir maç üzerine devam edilir mi muhabbete? psikolojilerde ne de derin yaralar açmış bu fener nefreti anti fener hareketi?
sen beşiktaşlıysan eğer, sen beşiktaş çocuğuysan ve "feneri de neyleyim" diyorsan, sen 90 dakika boyunca fenere sövmezsin, taraftarı olduğun takımı desteklersin! ağzına beşiktaşın adını almıyorsun, sürekli fener federasyon hakem aziz yıldırım özgener vs.. o zaman bir durup düşüneceksin, yahu diyeceksin, benim boynumda siyah beyaz kaşkolun ne işi var diye düşüneceksin. mesela ben düşünüyorum, beşiktaş diye bağırmayan adam fenerbahçe diye bağırıyorsa bu adamın beşiktaş maçında ne işi var diye düşünüyorum...

bugün tribünde psikiyatrik rahatsızlıklarından kurtulamamış olan insanlar 90 dakika boyunca mastürbasyon yaptılar. başka bir yerde, başka koşullarda sanki bunları dile getiremiyormuşçasına, bir hafta önce olmuş ve protestosu birkaç gün evvel yapılmış bir maçın üzerine öyle 5-10 dakika da değil, 90 dakika boyunca sürekli sürekli bağırdılar çağırdılar... burada toplumsal bir gariplik var ve bu sosyolojik açıdan incelenmeli. insanlar birşeyi sevemiyorlar, mevzu bahis sevgi değil! önce insanların bir nefret duymaları, bir kin kusmaları gerekiyor. ve bireysel olarak nefretlerini kinlerini kusamadıkları için galiba sanırsam kitlesel hale getiriyorlar olayı. ve bu psikiyatrik rahatsızlıktan muzdarip kişilerin oluşturduğu kitle beşiktaşı kirletiyor, zedeliyor, rezil ediyor!

gidin istediğiniz renkten de sesten de yerden de nefret edin! orası beşiktaşımızın stadı, o boynundaki atkı beşiktaş atkısı!
istediğin haltı istediğin yerde ye, ama boynunda o atkı varken hareketlerine ve yaptıklarına dikkat edeceksin!
eğer o atkı senin düzgün ve insan gibi davranmanı sağlayamıyorsa, o zaman geçeceğiz armanın kutsallığını falan... sen seviyorum dediğin şeye özen göstermiyorsan, bu nasıl sevgi arkadaş?

git kimden nefret ediyorsan et, ama nefretin, ezilmişliğin seni beşiktaşlı yapmasın! ve beşiktaşlıysan hareketlerine icraatlarına dikkat et. delikanlı olmakla 90 dakika boyunca geçmiş gitmiş bir olay üzerine avazın çıktığı kadar küfürler etmek arasında o kadar büyük farklar var ki... idrak edemiyor musun yoksa?


yazacak ve denecek çok fazla şey var, ama cidden çok ağırıma gitti bugün gördüklerim yaşadıklarım... çevremde bir sürü insan, beşiktaş tezahuratı dönünce oralı olmuyorlar, aziz yıldırım'a küfredilirken etraflarına dönüp bağırsanıza diye tükürükler saçıyorlar...

gerçekten rica ediyorum, yalvarıyorum, topluma kazandırılmanız için çabalayın biraz. bir tedavi sürecine girin, rehabilite olun. çünkü bunlar normal davranışlar değil. fener nefreti insanı beşiktaşlı yapmamalı, fenerden nefret ederek beşiktaş daha fazla sevilmez! sağdan soldan kazık yiyor diye mazlum rollerine bürünüp ondan sonra alakasız bir yerde soluk alıp son ses küfürler edilmez.
protestonun da, küfürün de bir adabı vardır.
ve küfür, protesto, sitemler, kınamalar, beşiktaşı gölgeliyorsa, tribünde beşiktaş değil fenerbahçe ismi yankılanıyorsa 90 dakika, o zaman kapatalım gidelim hakikaten...

kirlettiğiniz yeter.... necipleri rıdvanları gölgelediğimiz yeter... nihatlarımıza bile küfrettik biz bireysel olarak o tribünden, şimdi ne yüzle alkışlayabiliyoruz?

bu maç yapılanlar, söylenenler falan o kadar güzel şeyleri gölgeledi ki... denizliye yapılan tezahurat, pozisyonlar sonrası tepkiler... güzeldi bunlar hep, taraftarın dinamik olduğunu orada var olduğunu gösteren şeylerdi...

her neyse... bütün bunlar kayıtlara geçsin lütfen! bir gün maç boyunca küfreden ve küfürden başka dilinde tek kelime olmayan bir insanı öldürürsem ruh halim bilinsin anlaşılsın, ve mahkeme tutanaklarına da bu yazı geçsin!

oylar fanatike

23 Nisan 2010 Cuma

"fanatik" isimli gazeteyi başarılı buluyor, fenerbahçeli taraftar blogları içerisinde en takip edilebiliri olarak görüyorum.
blog ödülleri oylamasında bu fenerbahçe bloguna oy verdim şahsen. size de tavsiye ederim...

bu arada özgür basın, ilkeli yayın, gazetecilik etiği gibi kavramlar mı? hadi canım........ konuşturmayın beni şimdi bu blogla ilgili.....

basın topçularının ahlakı

20 Nisan 2010 Salı

bu nasıl bir terbiyesizliktir, bu nasıl bir ahlaksızlıktır diyerek yazıya başlamak istiyorum. ancak öncesinde belitmem gereken husus iş güç yoğunluğu nedeniyle fazlasıyla uykusuz olmam yüzünden kurmamam gereken cümleler kurabilirim, şimdiden özür dilerim.
neyse... nerde kalmıştık?
bu nasıl bi ahlaksızlıktır, bu nasıl bir terbiyesizliktir?
habertürk internet gazetesinde, "senad ok" imzalı 20.04.2010 tarihli haber şu şekilde:

".....................

Olay adam konuştu!
Fenerbahçe’nin Brezilyalı stoperi Uğur İnceman’a yaptığı hareketin penaltı olmadığının altını çizerken, “Bobo’nun penaltı atışındaki konsantrasyonunu etkilemek istedim” diye konuştu!

Türkiye son yılların gerilimi en yüksek derbilerinden birini izledi önceki gece... Saracoğlu’nda gol vardı, tekmeler vardı, kırmızı kartlar vardı... Bunlar futbolun içinde olan şeylerdi ama bir hareket vardı ki, maç bitti herkesin aklında kaldı. Kadıköy’de dakikalar 67’yi gösteriyordu, Beşiktaş hızla kontraya çıktı... Bilica’nın ceza alanı içinde Uğur İnceman’a yaptığı hamle, hakem Hüseyin Göçek tarafından ‘kontrolsüz hareket’ olarak yorumlandı. Beşiktaşlılar penaltıyı kutlarken, Bilica hızla ‘beyaz nokta’ya yürüdü. Ayağıyla penaltı noktasını ‘eşeleyen’ Brezilyalı, Bobo atışı gol çeviremeyince ‘maçın adamı’ haline geldi.

‘KASIMPAŞA’YA BAKIYORUZ’
Herkesin konuştuğu Fabio Bilica, 90 dakikasonrası ‘o anı’ HABERTÜRK’e anlattı. Öncelikle hakem Göçek’in kararının hatalı olduğunu ifade eden sambacı, “Bence pozisyon penaltı değildi. Rakip vuruşu çoktan yapmış ve top dışarı çıkmıştı. Hakem penaltı verince şaşırdım. O hareketi ise takımıma avantaj sağlamak için yaptım. Penaltıyı Bobo atacaktı. Onun konsantrasyonunu etkilemek istedim” dedi. Maçın tekrar edileceği iddialarının da kendisini şaşırttığını belirten Bilica noktayı şöyle koydu: Bu maç geride kaldı. Artık sadece Kasımpaşa’yı düşünüyoruz...

.................."

daha önce bahsettik, spor ahlakından ve bu ahlak yoksunluğunu başarıyla sergileyen bu topçunun lisansının eline bile verilmemesi, tamamen iptal edilerek spor yaşantısının sonlandırılması gerektiğini söyledik.
neden söyledik? ülkemizde spor ahlakının ve kültürünün seviyesinin durumundan yana kaygılarımız olduğu için, vasıfsız ve ahlaksız topçular kayırıldığı ve magazinel yönü ağır basan bu şahısların hareketlerinin kötü örnekleri olduğunu düşündüğümüz için söyledik. sporcularımız zeki çevik ve aynı zamanda da ahlaklı yetişmeli gerektiği için, yetişmekte olan sporcularımız bu tip ahlaksızlıkları örnek almasın diye bu ve benzeri davranışlar cezalandırılsın istedik.
sonra bir baktık ki ertesi gün ve sonraki gün ve ilerleyen bütün günlerde bu ahlaksızlık, bu terbiyesizlik, bu sorumsuzca ve sportmenlik dışı davranış basın tarafından, bütün basın ve yayın ahlakı magazin olan basın tarafından yaldızlanarak, örnek ve sevimli bir davranışmış gibi gösterilmekte, özendirici biçimlerde servis edilmekte.
tek bir satırda bile bir gazeteci çıkıp da bu hareketi ahlaksızlık olarak değerlendirememekte? ve hatta bu şahıs maçın adamı, yıldızı gibi gösterilerek kaliteli futbolunu bizlere izleten sporcuların adı bile geçmemekte...

maçın adamı bilica öyle mi?
işte türk basınının ve içinde bulunduğu durum....
yazık!
maçın adamı bilica öyle mi?
ahlak dışı hareketlerinden başka maç boyunca futbol namına pek de kayda değer bir şey ortaya koyamayan bilica'yı maçın adamı ilan edebilme cürretini gösteren gazetecilere sormalıyız:
"yolculuk ne zaman? uzak diyarlara, bizim sizi görüp işitemeyeceğimiz ve sizin zihinsel kiriniz içinde insanların gözlerini köreltmeyeceğiniz, cebinizi doldurma kaygısıyla etik değerlerinizden saptığınız müddetçe midemizin bulanmayacağı kadar uzak yerlere, belki öte ülkelere belki öte dünyalara belki de paralel evrenlere doğru yolculuğunuz ne zaman?"
bi gidin artık...
bi gidin........

EDEB ya Hu!

19 Nisan 2010 Pazartesi

mevzu bahis fenerbahçe maçı akabinde konuşulması gereken bir çok detay içerisinden aklımıza gelenleri yazalım çizelim?

evvela maçtan sonra mustafa denizli'nin istifasını gündeme getirmeyi adet edinmiş kişiler menstrual saçmalıklarına son vermeliler. yok efendim değişiklikler yanlışmışmış, geçmişmiş, ilk 11 böyle mi olurmuşmuş... çok biliyorsun hey maşallah! hatalar alır başını yürür ve sen tek bir doğru bulamazsın eyvallah da, bu tarz ilk 11lerle sezon içerisinde çok büyük galibiyetler alınmadı mı? o halde? bir yanlış mı 5 doğruyu götürecek?

maç öncesinden hareket edersek tam bir yönetim zaafiyeti ve zayıflığıyla karşı karşıya kaldık. bizler halen başkanımız süleyman seba'nın beşiktaşını mumla aradığımızdan, beşiktaşımızın hakemi de rakip futbolcuyu da rakibin taraftarını da yenmesini, fitbolu şerefiyle hakkıyla oynamasını, yeniyorsa şanıyla şerefiyle yenmesini, yeniliyorsa da efendi gibi ama elinden geleni ortaya koyarak yenilmesini istiyoruz. beşiktaş maç da alır maç da verir, ama taviz veremeyeceği değerleri vardır. sen tutup maçtan bir hafta önce bu hakem olmasın şu hakem olmasın, zaten levent kızıl şöyle böyle yapıyor diye zırlarsan seni böyle ince ince doğrarlar ve gündemin maddelerinden biri haline getirirler.
bn de lvnnnt kizl olduu srece ykum ve fnrasynun da brsasynun da karsndym.
ama ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını seven ulu önderin öğrencisi olarak sporda önce ahlakı aradığım için; levent kızıl, aziz yıldırım gibi spor idarecilerinden ve bilica, belezoğlu gibi sporculardan; zeka çeviklik ve cesaret aradığım için de bazı yüreksiz hakemlerden zerre haz etmem. ben sporun ahlaklı zeka gerektiren ve çeviklik isteyen birşey olduğunu düşündüğüm için beşiktaşlı oldum, bu yüzden en büyük beşiktaşlı atatürktür dedim hep.
uzun lafın kısası, beşiktaşlı yöneticiler de futbolcular da gerekirse hakemi de rakibi de yenebilmeliler.
ancak her zaman itiraz haklarımız ve eleştirme olgunluğumuz mevcuttur. bu yönden sayın denizliyi taktir ediyorum. maçtan önce gereksiz laflar söylemeyip maçtan sonra eleştireceği noktaları ve gözlemleri çekinmeden dile getirebiliyor.

ilk sözümüz hakem kişisi, sn göçek'e:
eyyam kelimesinin maç içerisindeki kullanımına çok güzel bir örnek sergilemiştir bu şahıs. gündelik yaşantısında nasıl bir insandır, nasıl bir karaktere sahiptir vs bunları bilemeyiz ancak dün özellikle gördük ve anladık ki spor ahlakının sahadaki ilk temsilcisi hakem olmalıyken vasıfsız bir hakem bu role soyunduğu zaman işler çığırından çıkabilmektedir. kendisini aldatmak ve yanıltmak için her türlü oyuna tiyatroya ajitasyona ve tabiri caizse çirkefliğe başvuran bazı topçuları (sporcuları değil, futbolcuları değil, topçuları) kaldı ki isim vermemizde de sakınca yoktur, belezoğlu lugano ve bilica bunların başında gelir (burada bir parantez açarak volkan demirel'i çıkartmak isterim, kendisi dün çirkeflikten ziyade keskin sirkelik rolündeydi ve bu kariyerinden başka hiçbir şeye zarar vermemektedir) bazı topçuları gerektiği gibi yönlendiremedi ve beklenen spor ahlakına uygun bir maç yönetimi sergileyemedi.

hakemlerin ağa babası, emir zabiti olan federasyon yetkililerini zaten göreve geldiklerinden bu yana eleştiriyor, sayın kızıl'a güvenmediğimizi ve eski takımı için faaliyetlerinin ve forslarının dışında türk futboluna hiçbir katkısı olmadığını belirtiyoruz. tahminimizce ve acizane gözlemlerimizce, diyarbakırspor olaylarının kahramanı da kendisidir. ayrıca tff'nin karar ve yürütme organlarına güvenimiz olmadığı için, penaltı noktasının tahribatına yönelik yazılı kuralların uygulanmayacağından da son derece eminimiz. (bir önceki girdide wilderness zaten özetlemiş) karar ve yürütme organları işleri kitabına defterine göre uygulasalardı lig şu an bu halde olmazdı, bunun da farkındayız. bu organların ve kurumların görevi ligin kalitesizliğine katkıda bulunmak, aldıkları talimatlar uyarınca ligi ve türk futbolunu şekillendirmektir. ancak onları da anlıyoruz, emir kulu olmak da zor iş vesselam...

bahsi geçmesi gereken en önemli detay, penaltı noktasına yapılan tahribattır. kuralı şöyledir, yazılanı böyledir, yapılması gereken şudur vs vs.. bunların artık hiçbir önemi yok! asıl önemli olan bu terbiyesizliği ve ahlaksızlığı yapan topçunun (bakınız, sporcu değil) bugün gözlemleyebildiğimiz kadarıyla fenerbahçe camiasınca kabullenilebilmiş olması ve camianın bağrına basılabilmesidir. spor ahlakıyla kesinlikle bağdaşamayacak bir hareketi sergilemiştir kendisi. maçın heyecanı ve stresiyle bu tip bir hareketi keskin sirkenin kübüne zarar verdiği gibi yapmak ayrı birşeydir (bugün bazı gazetelerde liverpool manchester utd maçından bir örnek sunuldu ancak bu bağlamda farklıdır o örnek) bu hareketi defalarca tekrarlamak, 4 parmak derinliğinde bir çukur açmak, sonrasında hakeme gidip topun çukura iyice düşürülmesi yönünde itirazlarda bulunmak ayrı birşeydir. sinirle o anki heyecan ve adrenalinle bir adamı çekip vurmak ayrıdır, günlerce bir cinayet planlayıp, sonrasında bir katliam gerçekleştirip, cesetleri imha etmek için bir organizasyonda bulunmak ayrı birşeydir.

bilica topçusunun yaptığı, organize ve pişmanlık duymadığı bu hareketleri kronolojik olarak sıralayalım:
- penaltı pozisyonuna sebebiyet ver
- bu esnada derhal gidip penaltı noktasını kramponon çivileriyle kazı (tek bir hamle değil, 6-7 defa)
- sessizce kenara çekil
- penaltı noktasını hakem düzeltmeye çalışırken ve rakip futbolcu topu düz bir zemine yerleştirmeye çalışırken gidip müdahalede bulunarak topun çukura düşmesini sağla
sonra da bütün bunlar olmamış gibi oyununa devam et.
ayrıca maçı izlerken özellikle dikkat ettim, hakem kartının gösterirken kazmak tekmelemek gibi eylemlerden ötürü değil, penaltıyı gerektiren hareketin gerçekleştiği bölgeyi göstererek sarı kartını çıkarttı (atilla gökçe bütün iyi niyetiyle aksini yaptığı yazmış)

bunun dışında saç çekmeler, kırmak sakatlamak maksatlı hareketler, dirsek atlamak vs zaten maçın gidişatı içerisinde gaaayet normal ve olması gereken şeylermiş gibi algılandığından belezoğlu ve lugano isimli topçulardan detaylıca bahsetmeye gerek yok.
ancak, bilica'nın bu hareketinden sonra, saygı duyduğumuz rakibimiz fenerbahçenin, camiası ve yönetim organlarının kararıyla bilica'yı cezalandırması gerekmekte, beklenmektedir tarafımızca. maçın sonucunu etkileyen bu hareketten sonra federasyonun bilicaya veya kulübüne herhangi bir ceza vermesini beklemiyoruz, dediğimiz gibi, kendilerine zerre güvenimiz bulunmamakta. ancak maçın ve ligin sonucuna tesir etmediği halde spor ahlakına yakışmayan bir hareketinden sonra beşiktaşlı bir sporcuya ceza verilmişti (p nouma) bunu hatırlatırız.

ahlak, saygı ve haysiyet yoksunu bir kişi türk sporunu daha fazla lekelememeli, bu sinsi yılanın başı şimdiden ezilmeli, bilica isimli topçunun lisansı tamamen iptal edilerek futbolu bırakması sağlanmalıdır.

bu spor ahlakı ve rakibine saygı duymaktan yoksun, bütün çirkeflikleri yapabilen ve bunları organize bir şekilde eyleme döken, üstelik bunun benzerlerini maç boyunca defalarca yerine getiren (sakatlama maksatlı hareketleri de oldu bu kişinin) bu tip vasıfsız bir topçuyu nasıl olup da ezeli rakibimiz olan fenerbahçe camiası taraftarı ve yönetiminin bugün halen bağırlarına basabildiklerine şaşıyorum doğrusu...

bu kişiliksiz topçunun lisansının ve futbol yaşantısının bir an evvel sonlandırılmasını canı gönülden istiyor, bekliyorum. ahlaklı ve terbiyeli sporcuların yetiştirilebilmesi için atılması gereken bir adımdır bu!

bahsedilmesi gereken bir diğer hususun altını da çizmek lazım:

şükrü saracoğlu stadının deplasman tribününe gitmeden yorum yapmak zordur. rakip takım taraftarı olarak girdiğiniz tribünde, tam da gözünüzün önünde maç boyunca sizi kışkırtmaya çalışan, bütün işleri gelen misafir takım seyircilerine küfretmek, hakaret etmek ve onları kızdırarak onlardan ağır küfürler ve hakaretler duymak olan, çok ilginçtir ki bundan inanılmaz bir keyif alan bir grup yaratık söz konusu. bu yaratıklar nasıl oluyor da kendilerine ve normal insanların kutsal bildiği değerlere küfredilmesinden zevk alıyorlar anlaması güç. aslında çok da güç değil, mazoşizm denen birşey var. ancak bu yaratıkların kışkırtmaları o denli fazla ve sinir bozucudur ki, sizden yaklaşık bir 20 metre ilerideki bu yaratıkları toplumdan nasıl temizleyebileceğinizi maç boyunca düşünür durursunuz. futbolda şiddet ve holiganlık varsa ve bu temizlenmeliyse öncelikle insanları insanlıktan çıkartan ve kışkırtmanın çok daha ötesinde farklı bir boyuta sürükleyen bu vatandaşlar rehabilite edilmelidir. rehabilite edilmesi gereken bu mazoşist grubun nasıl eylemlerde bulunduklarını da saracoğlunun misafir takım tribününe girmeyen kişiler bilemez anlayamaz.
ancak, ANCAK, normal bir insan ne kadar kışkırtılırsa kışkırtılsın, ne kadar fitili ateşlenirse ateşlensin, ruhsal sağlığı yerinde olan bir insan resimde görünen eylemi gerçekleştirmemeli. hele hele bunu beşiktaş atkısıyla, beşiktaşlıların doldurduğu bir tribünde, ve beşiktaşın renklerine bürünmüşken gerçekleştirirse karşısında gerçek beşiktaşlıları bulmalıdır. bu yakışıksız, beşiktaş forması üzerindeyken yapmaması gereken eylemlerinden ötürü kendisini kınıyoruz.
her ne kadar 20 metre ilerisindeki insan sıfatlı yaratıklar rehabilite edilmeli, şayet düzelemiyorlarsa toplumdan dışlanmalıysa, bu şahıs da şiddetle kınanmalı ve yapmış olduğu bu çirkin ve ahlaksız hareketten ötürü en ağır cezayı alarak müsabakalardan men edilmelidir. yetkilileri göreve çağırıyoruz!

Ne bekliyoruz ki...

"ve hakem bu futbolcu...yu gerektiği anda cezalandıramamış ve futbolcunun yaptığı değişiklik onarılmamışsa"

herkes bundan bahsediyor ama...
efendim bilicacımıza sarıyı verdim.
kazı çalışmalarının üzerine çim yaması yaptım.
arz ederim.
(hakem raporu böyle gelecektir.)

bitti...

bu arada bilica fenerbahçeliliğin vücut bulmuş halidir. o forma kendisine çok yakışmış...

Bugün 17 Nisan, Kaleye Geçmek İstiyor İnsan

17 Nisan 2010 Cumartesi



























Biletlerden haber yok. O zamanlar fenerium yapılmamıştı numaralı yanı veriliyordu. Tanesi de 100 liradan. Haber gelmiş biletler çıkmadan, biletlerin hepsi alınmış 5 liradan satılacak. Yazıyla beş... Sene 2005'de Fenerbahçe Beşiktaş maçının biletleri 5 lira. Neyse alıyoruz biletimizi maç günü geliyor -vapurla gidiliyor herkes hazırlıklı olsun-. 4 gibi gidiliyor dendi takıldık vakti unuttuk. Vapurdan gelen sesle harekete geçtik, iskeleye geldik vapur hareket etmeden atladık vapura binen son insan olarak.
Vapur Kadıköy'e yanaşmadan cam sesleri gelmeye başlamıştı bile. Bütün vapur Kadıköy'e dağıldı hatrı sayılır miktarda fenerli darp edildi. Altıyoldan stada inmeye başlanmıştı ki güvenlik güçleri geldi ve isteyip de yapamadığımızı onlar yaptı: Otobüslere bindirip stada götürdü! Cam çerçeve demişken otobüsün de camı çerçevesi indi. Fenerlilerin arasından o otobüslerle atkılarla geçmek, ifade edilmeyecek duygulardı.
Stada girilmiş maç başlamış gol atmış biri 1-0 öndeyiz çok geçmeden 1-1... devre bitmeden maç öncesi bütün küfürleri fenerlilere yedirten Carew'den gol geldi.
Son 10 dakika gelmiş öyle öyle seyler olmuş ki 3-2 öndeyiz penaltı ve Cordorba'nın atılışı. Son dakikalar maçı protestoyla geçti taa ki Ali Güneş topu Koray'ın önüne yuvarlayana kadar...
Sonrasını bilmiyorum kendime geldiğimde yani hatırladığım kadarıyla maç bitmiş stadın yarısı dışarı çıkarılmıştı bile.
Günlerden 17 Nisan
Sene 2005.

Yarın 18 Nisan
Sene 2010.

Haydi Beşiktaş.

En İyi Olmaya Adayız!

16 Nisan 2010 Cuma

Ntvspor'un desteklediği 2010 Blog Ödüllerinin Spor Blogları kategorisinde ön elemeyi geçip finale kaldık. Yazdıklarımız Beşiktaş içindi, işin eğrisini doğrusunu göstermek istedik her zaman. Amacımız Beşiktaş'tı ama ödüllerde finale kalmak gururumuzu okşamadı değil. Biz demek ki kafamızdakileri yapabilmişiz. Şimdi tek eksik kalan sağ üst köşedeki ödül başılığına tıklayıp, bizi takdir ettiğinizi belirtmeniz.

Savunmanın Anlamı (Beşiktaş 83-68 F.Ülker)

12 Nisan 2010 Pazartesi


Geçen seneden farklı olacak dedirterek başlayan sezonun son demlerini yaşıyoruz.Bundan sonra bir play-off maçları kalıyor.Onlarda son senelerdeki play-off maçlarındaki performanslarımızı göz önüne alırsak çok uzun soluklu olmayacak gibi.Ben değil istatistikler öyle söylüyor.

Hal böyle iken bir Pazar günü derbi maçının saat 13:00’e koyulmasının anlamsızlığını kavramaya çalışarak salona vardığımda kimse yoktu etrafta.Belki içerde vardır umuduyla salona girdiğimde aynı durumun salon içerisinde de sürdüğünü gördüm.Neyse ki daha sonra saha kenarının alt kısımlarını ‘’Basketbol Seyircisi’’ doldurdu.

Maç böyle bir atmosferde başlamışken,Engin maça salondan daha ateşli başladı.Üst üste bulduğu iki üçlük ve ilk yarıda ki toplam 4 isabetli üçlüğü ile hem takımın sahadaki en önemli rollerinden birini alacağını ve Beşiktaş için maçı getirecek noktanın dış atışlar olacağını belli etti herkese.Beşiktaş’ın şut yüzdesine oranla çok daha düşük şut yüzdesi ile maça başlayan Fenerbahçe, ilk periyot Semih’in yüzde yüz faul atışı isabetleriyle skorda başa baş kalmayı başardı.Buna karşılık Beşiktaş pota altı hemen hemen her Fenerbahçe hücumlarında ikinci bir şans verdi Ülker’e.Ancak bu kadar ribaund alımına karşılık fazla sayıda yaşanan top kayıpları Fenerbahçe Ülker’in konsantrasyon ve Ukiç’in sakatlığından dolayı yaşanan eksikliği hissettirdi.

İkinci periyotta bölüm bölüm her iki takımında parladığı zamanlar oldu.Periyot başında Fener’in bulduğu seri Bıyıktay’ın aldığı mola ile son bulurken daha sonra Beşiktaş oyunda hakimiyet kurdu.Bu noktalarda Engin’in hücumu ne kadar iyi oynuyorsa, savunmayı da o kadar kötü yaptığı açık şekilde gözlendi.Greer’in kendisinin yanından süzülüp gitmesini sahada ve tribünde izleyen herkes gibi Engin’de izledi.Ancak Fenerbahçe’nin bu hücumlarda ısrar etmemesi işin diğer ilginç bir boyutu.Yakın zamanda Dünya Kupası’nda oynayacak Milli Takım kadrosunda yer alacağı kesin olan Engin’in Tanjeviç’ten bu savunma ile ne kadar süre alacağı yada savunmasının ne kadar gelişeceği merak konusu.

Engin’in dengesiz potaya salladığı şutta bir üçlük isabeti daha bulan Beşiktaş devreyi önde kapadı.Üçüncü periyota bu sezon daha önce hiç görmediğimiz bir savunma ile başladı Beşiktaş.Pota altında yardımlaşma ve dışarıda uzunların getirdiği yardım savunması Fenerbahçe’ye boş şut bulma imkanı vermedi.Buda ilk yarıda oynanan maçta Fener’in maçı almasını sağlayan üçlük atışlarının gelmemesini ve aynı senaryonun yaşanmamasını sağladı.

Son periyota 62-53 Beşiktaş üstünlüğü ile girildi.Alan savunması tercihi ile periyota başlayan Fenerbahçe, ilk iki Beşiktaş hücumunda bunun karşılığını aldı ve yakaladığı ufak seri ile aradaki farkı 4’e indirdi.Alan savunmasının cezasını ise sahada takım için önemli işlere imza atan Haluk Yıldırım oldu.Daha sonra Muratcan ve Newley’nin üçlükleri ile fark açıldı.Fener’in geri dönüş umudunu ise Haluk’un Emir’e yaptığı blok söndürdü.Son bölümde Newley ile bulduğu basketler ile maçı 83-68 kazandı.

Dipnot:Akatlar’da her ne kadar anlamsızca Bünyamin Gezer’e ve artık Nouma’yı görmek istememe yol açan reaksiyonlar nedeniyle tepki çekse de sahaya direk etki eden bir taraftar topluluğu vardı.Aynı taraftar Akatlar’da ki Efes maçında olsaydı o maç kaybedilir miydi? Bunların hepsi soru işareti tabi.Ancak rica ediyorum Pascal, play-off maçlarını televizyondan izlesin gerçekten Beşiktaş’ın iyiliğini istiyorsa. Pascal maçı locada Sanja Popoviç ve Jasna Majstrovic ile izledi.Heralde Akatlar’ı böyle dolu gören iki oyuncu iç geçirmişlerdir kendi maçları için.

Beşiktaş hiç yapmadığı kadar iyi savunma yaptı maçta.Aynı savunmayı play-off maçlarında sergilerse seriye 1-0 başlayacağımız Türk Telekom eşleşmesinden sonra gelecek rakiple keyifli bir seri yaşanabilir.İstediğinde savunmanın yapılabileceğini gösterdi dünkü maçta Beşiktaş.Marque Perry’nin yokluğunda 38 dakika sahada kaldı Engin buna rağmen çok iyi işler çıkardı ama savunma hariç.Takımı çok iyi yönetti.Takımda buna karşılık verdi.Hücumlarda hep doğru şut arandı ve top çevrilerek uygun pozisyon yaratıldı.Bununda kanıtı yapılan 17 asisttir.

son liman

11 Nisan 2010 Pazar

çocuktum, üzülürdüm, annemin kokusuna sığınırdım...
çocukken gurbete düştüm, üzgün oldukça dostlara sığındım...
gurbet istanbul oldu, sevdiğimden uzak düştüm, üzülünce inönüye sığındım...
yaşlandım, saçım sakalım ağardı, şimdi beşiktaş beni üzünce beşiktaşa sığınıyorum...
ben sığınacak bir liman olarak sebayı buluyorum...
son barikat beşiktaş oluyor sığınak kalmayınca...
sığınaklarımı limanlarımı kuytularımı en gizli kutsallarımı yıkarak ilerliyorum... enkazlar altında beddua etmeden yavaş yavaş ölüyorum...
şimdi uzun ve kötü bir gece, hafif efkar, anadolu sigara, nevşehir şarabı, radyoda "öyle bir yerdeyim ki" çalarken sığınacak bir tek yorganımı buluyorum...
bir dostumun sözüydü:
"bir erkek en güzel yorganın altında ağlar, saklı, gizli, tenha, usulca ağlar, dudağını ısırarak ağlar, yorgan karanlığına sığınarak ağlar..."

özür dileyeyazıyorum

10 Nisan 2010 Cumartesi

yazılacak o kadar çok şey var ki... özür dilenecek, özür diletecek, eleştirilecek, itiraz edilecek...
önce memleket genelindeki basın yayın organlarından başlayalım:
milliyet gazetesi 10 nisan günü internet sitesinden yayınladığı bir haberle ilgili bütün fenerbahçe taraftarından özür diliyor. fenerbahçe acıbadem bayan voleybol takımının avrupa kupası final maçındaki malubiyetinden sonra "kupa hayal" diye manşet atılmış, tepkiler gelmişmiş, 10 dakika sonra manşet değişmiş, milliyet de o kadar pişmanmış ki bütün fenerbahçelilere birer öpücük verecekmiş...
sabah gazetesi de şu bütün dünya medyasının bir sene boyunca beklediği memleketin en önemli olayı olan maçtan sonra malum renklerle "şamar oğlanı" diye manşet atmış, ama özür dilememiş hiç. bunun üzerine de bütün galatasaraylılar küsmüşler. işin ilginci, aynı şeyi biz tribünde yapsak 10 maç sahamız kapanır, ama basının bir sahası ve kuralı olmadığından kapanan sadece ar damarı oluyor, o da başlama düdükleri müddetince sadece...
son günlerin formunda haber sitesi zaytung da yaptığı haberlerden sonra papua yeni gineden ve bütün yozgatlılardan özür dilemiş zaten. ama bizden özür dileyen yok! feridun düzağaç'tan bir özür bekliyorum bütün beşiktaş taraftarı adına... nedeninin sormayın ben de bilmiyorum... ve bu vesileyle yine feridun düzağaç'tan özür diliyorum bütün şavşatlılar adına...

ligin zirvesindeki takımın şampiyonluğu şimdiden memleket genelinde kutlanırken futbolla ve sporla ilgilenen bir kısım insanlar, yaşanan olaylardan ve federasyonların tutum ve tavırlarından ötürü derin üzüntüler içerisinde. mevzu basketbol da olsa, eskrim de olsa, futbol da olsa; federasyonlar adam, takım, şehir, önsezi, ve yöresel yemek kayırma becerilerinden başka hiçbir varlıklarını geliştiremiyorlar maalesef... diyarbakırı küme düşürmeyerek ilerleyen zamanlarda daha büyük olaylara davetiye çıkartan federasyon, bursa'yı kesinlikle mağdur etmeyecek bir karar vererek muhtemelen bitime 13 hafta kala şampiyonluk kupasını da verecektir ertuğrul hoca ve öğrencileri ve yöneticilerine... bitime 13 haftadan az varsa algoritması şaşacak olan futbol federasyonu sorunu sayın başbakanın telkinleriyle çözmeye çalışacaktır! bursa büyükşehir belediyesinin önümüzdeki 86 sene boyunca akape isimli partide kalması dileklerimle... şayet gerçekleşmezse bütün bursa şehri halkının mevzu bahis iktidar partisinden, büyük çabalar harcayan federasyon yetkililerinden ve spordan sorunlu devlet müsteşarından özür dilemelerini de beklerim...

basketbol'la ilgili güncel gelişme varsa da, mide bulantılarımdan ve yine federasyonel rahatsızlıklarımdan ötürü bu branştan ve memleket genelindeki spor ahlakı ve idareciliğinden feci tiksindiğim için antihistaminik ilaçlar öneren doktorumun tavsiyesiyle artık takip etmiyorum. zor oluyor ama sigarayı bırakma yönünde önemli bir adım bu tip bağımlılık ve kötü alışkanlıklardan kurtulma. uzun cümleler kurma konusunda da bana telkinlerde bulunan, bakırköy mazhar osman ruh hastalıkları ve sağlıkları ve travmaları hastanesi 3. klinik şefi sayın üstün dökünmenden özür bekliyorum ve kendisine sesleniyorum: "dostum; bana yanlış gömlek vermişsin, ceketin içine bu gömlek hiç gitmiyor!"

kulübümüz yöneticisi sayın serdar adalı açıklamış ve memleket genelindeki vasküler rahatsızlıktan şikayetçi her snakehead yaratığına bir umut kapısı açmış şöyle:
Bütün ağırlığımızı futbola vereceğiz. Çünkü taraftarlarımızın da, camiamızın da isteği bu yönde.
serdar beyin paralel evrende 300 kilo geldiğini ve kendisinin ağırlığının evrensel çekim sabitleriyle bile sabitlenemeyeceğini bildiğimizden ötürü, bu ağırlık altında futbol şubemizin ve takımımızın ezilmemesini diliyoruz. ancak sorun şu ki, vektörel olarak paralel değil dik kesen bir evrende serdar beyin ve diğer yöneticilerimizin maalesef yer çekimsiz bir ortamda bile ağırlıkları olabiliyormuş. bu marifetlerini hentbolcularımızın maaşlarını ödeme konusunda da göstermelerini, şubelerimizi kapatacaklarsa en azından bizden de helallik almalarını, öbür dünyaya borçlu gitmemelerini diliyor, sebebsiz ve nedensiz yere kendisinden özür diliyoruz.

ayrıca sayın başbakan önderliğinde bütün hükümet yetkilileri, biz asistanlardan ve geleceğin üniversite öğrencilerinden özür dilemeliler! her gün posta kutumuza bakıyoruz parfümlü mektup göndersinler diye ama yok...

uzun zaman olmuş yazmayalı, şöyle bir bakınca uzun bir süre de yazmamam gerekli sanırım?
iş güç ders defter arasında bütün eskrimcilere ve badmintonculara benden gelsin: bana yalan söylediler bana yalan söylediler sigaranın zararlarından ve yeni yök kanunundan bahsetmediler!

not: başlıkta geçen yazmak kelimesi böyle bi neredeyse anlamı taşır. cümle içerisinde kullanalım da saatlerce tanımlamaktan kurtulalım:
- o kız çok düşeyazdı
- bir kilo domates düşeyazdı
- bugün ben sizden özür dileyeyazdım.

Geçmiş Olsun

6 Nisan 2010 Salı




Erdem Ulus ile beraber davetlisi olduğu Karabük Üniversitesi'nin düzenlediği panele giderken Bolu yakınlarında kaza geçirdiklerini öğrendik.
Geçmiş Olsun Büyük Amigo, Geçmiş Olsun Erdem Ulus.