Sn. Mete Düren'e cevaba cevap...

29 Mart 2010 Pazartesi

Sayın Mete Düren,
Eski açıktaki o protesto edenler eğer ki numaralı yanı tribün ise her maç hentbol takımının yanında olanlar. Evet her maç! Kaçırdığımız iç saha maçı neredeyse yoktur lakin ben sizi gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Asıl biz size soralım siz bir kere bile hentbol takımının maçını izlemeye geldiniz mi? Geldiyseniz en son hangi maça geldiniz? Bu tür cümleler kurarak taraftara laf atmak hiç yakışmıyor. İletişim Komitesinin başında olarak bir bakıma Rahmetli Cenk Koray'ın yerindesiniz. Taraftarla iyi bir iletişimi böyle mi sağlayacaksınız?

20-25 kişilik özel bir yer ayarlamak bu kadar zor olmasa gerek. Madem bu kadar spontane gelişiyor son dakikada, çağırmayın o zaman! Daha önceden yapın planlamasını bu oyuncular kupayı çarşamba almışlardı futbol maçından bir gün önce değil.

Ayrıca taraftara kaç kere maça geldin diyen sayın yöneticim!
Dün takım kupayı kaldırırken taraftarla birken, yöneticilerimiz yine ortalıklarda yoktu, taraftar her zaman ki desteğini esirgemedi.

Şampiyon Beşiktaş Hentbol takımının Eski Açık`ta kupa ile Eskişehirspor maçını izlediğini duyurduğumuz `` ESKİ AÇIK KUPA DESENE`` haberimizin ardından Beşiktaş yönetiminden cevap geldi.

1903radyo.com`da İlker Ezibay ve Itır Esen`in sunduğu `
`Gündem`` programına canlı yayınına bağlanarak konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Beşiktaş İletişim Komitesi Başkanı Mete Düren, konu ile ilgili tepkilerin abartıldığını söylerek tartışma yaratacak bir soru sordu.

Mete Düren 1903radyo`ya yaptığı açıklamada;

`` Buna tepki gösteren taraftarlardan kaç tanesi Hentbol takımı maçını seyretmiş.Tepki vermek kolay.Kupa alınmasıyla birlikte Hentbolcu oyunculara jest olsun onare edilsin diye düzenleme planlandı.Çok spontane ve ani gelişen bir olaydı.Tribüne yoğun ilgi olduğu için törenden sonra oradan tribüne ulaşabilcekleri en kolay yer olan Eski Açıkta oturup maçı seyretmişler.Kendi sporcularımıza arzu ettikleri zaman maçı izlemesi için bir yer yeni yapılacak stadımızda düşünüyoruz.`` diyerek sözlerini tamamladı.

- HABER1903 -

Teşekkür yazısı...



Dünkü maçtan sonra Nesih formasını tribünlere atmıştı.


Reklamsız Beşiktaş forması Kupa Şampiyonu'nun forması...

O forma kutsaldır nasip oldu işte :)

Teşekkürler Nesih Çakar!

bu ağaç meyve veriyor: GÖRÜN ARTIK!!!

28 Mart 2010 Pazar

yıllardır hentbol takımımızın ücretlerini ödemeyen, ödeyemeyen veya ödememek için türlü taklalar atan yönetimimizi kınıyor, bu hususta neden YETER dediğimizin anlaşılması gerektiğini düşünüyor;
yıllar öncesinden kalan borçları olmasına rağmen, aylardır maaşlarını alamamalarına rağmen, bazı zamanlar geçim sıkıntıları yaşamalarına rağmen beşiktaş arması için, forması için, taraftarı için ter akıtan hentbolcularımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz!

işte gerçek beşiktaş, işte bizlerin gururu, işte beşiktaşın meyve veren ve taşlanan ağacı!

hiçbir şey güzel değildi senin gözyaşlarından

atom karıncanın öğrencileri, kırmızı formalarla, dengine getirip puan almak için çıkmışlar. takımın defans arkasını zaptedemeyince, bir de ağır kalınca bir gol bulmuşlar, bir penaltı yaptırmışlar, sonra gol de kaçırmışlar... ulan şampiyonluk gidiyor derken "üç gol atarız şimdi, alırız biz bu maçı" diyen adamı dokuz köyden kovarlar; o an nereden bileceksin doğruyu söylediğini?
yüklenmişsin, olmamış; yüklenmişsin olmamış; yeri gelmiş saçını başını yolmuşsun... derken ilk gol gelmiş...
aynı hikaye biraz daha devam etmiş, ikinciyi de atmışsın! daha bir yüklenmişsin, hırsla azimle, kartal gibi; üçüncü gol de gelmiş...
gol sevinci anında çevrendekilerle sarmaş dolaş olacaksın hani, o an sarılacağın adamlara bakıyorsun, isim verip rencide edeyim, bu blogun yazarlarından asikartal ve ea_mvp kişileri olur bunlar, bir bakmışsın adamlar ağlıyorlar!
o an diyorsun ki, hiçbir şey güzel değil senin gözyaşlarından!...

kartalım; sevinçten bizi ağlattığın nice maçlara... kartal gibi oynadığın, ölümsüz olmak adına yüreğini ortaya koyduğun nice maçlara...

ayrıca;
türkiye kupası şampiyonu hentbol takımımızın maçtan önce sahada attığı tur kadar güzeli yoktu! müfit hocaya "hocam yarın görüşürüz!" demekti güzel olan, ramazan'ın gözlerindeki pırıltıyı görmekti, zelic biraz yamuk yürüyünce "zelic sakat mı acaba?" diye sormak güzeldi, gökhan oğlunun bobo'yla resmini çekerken ettiğimiz muhabbet güzeldi... bizden birilerini, gerçek beşiktaşı sahada görmek güzeldi ama ironikti...
o şampiyonun yeri yurdu sebadır! biz o kupayı yarın sebada bir defa daha kaldıracağız! zafer şarkılarıyla geçeceğiz...

İki Resim Arasındaki Farkı Bulun

25 Mart 2010 Perşembe




İki Türkiye Kupası Finali,Kazanılan İki Kupa,Tek Takım Beşiktaş!

Kazanılan kupa iki branştada aynı öneme sahip olan Türkiye Kupası. Her iki maçta İzmir'de oynandı. Futbolcular uçakla, hentbolcularımız otobüsle gidip geldiler. Fortis Türkiye Kupası finaline yönetim olarak tam kadro gidildi. Hentbol Türkiye Kupası finalinde yanlarında yönetim kadrosundan kimse yoktu. Biri her ay milyon dolarlar alırken, diğeri 8 aydır para alamıyor. Futbolda Türkiye Kupası'nın kazanılmasının primi milyonlar olurken, hentbolcularımıza bu sene kol saati yerine, Kartal Yuvası'ndan sihirli kupa verilmesini bekliyoruz.
Ne denilebilir ki? İŞTE GERÇEK BEŞİKTAŞ!!

Kupa Geliyor Kupa...! Hem de Otobüsle!



Son 5 Sezonun 3ünde Türkiye Kupasını Alan,
Son 5 Sezonun 3ünde Lig Şampiyonu Olan Bunların İkisinde Namağlup (Bunların Birinde Bütün Maçlarını Kazanan Diğerine Tek Beraberlik Alan, Geçen Sezon Avrupa'da Yarı Final Oynayan,
Bu Sezon Ligin Sonuna 5 Maç Kala Tek Beraberlikle Namağlup Lider Olan,
Geçen Sezon Şampiyonluk Primi Olarak Saat Hediye Edilen,
8 Aydır Maaş Alamayan Hentbol Takımımız,
Kupa Koleksiyonuna Bir Yenisini Daha Ekledi.
İzmir'de İzmir Bld. Yendi Türkiye Kupasını Aldı ve Geliyorlar İstanbul'a..

Hem de Otobüsle!

Koyduk mu!

24 Mart 2010 Çarşamba

İlk Maçta yapılan her türlü çirkefliğe gereken cevap İzmir'de Verilmiştir.

Türkiye Kupası Finali'nin rövanşında İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni 28-25 yenen Hentbol Takımımız, kupanın sahibi oldu.















Yılmaz, İbrahim, Bülent, Gökhan, Victor Ladyko, Zelic, Oğuzhan, Ramazan , Shkrobanets Victor, Ömer Ozan, Ümit, Utku, Mehmet Nesih, Valeri Parshkov.. Müfit Hoca İlker Hoca..

İzmir BşBld'e arefeyi yaşatıp bayramı göstermeyenlere.. Teşekkürler Hepinize.

Play-Off Maçları Öncesi Beşiktaş

23 Mart 2010 Salı


Beko Basketbol Ligi'nin başladığı ilk haftaları hatırlarken,Playoff maçlarının eşiğine bile gelmiş bulunuyoruz.Geçmiş sezon yaşanan büyük maddi sıkıntılara rağmen kadro yapısının büyük çoğunluğunu koruyarak üzerine takviyelerle girilen sezon Beşiktaş için inişli- çıkışlı grafiklerle ilerledi bizim için.

Kadro yapısına uygun oyun planı

Bir önceki yaşanan kaos ortamı ve Hakan Demir'in istifasıyla gelinen noktada dümene geçen Coach Bıyıktay, yaşanan zaafları gideremeyince göreve geldiği süreden itibaren buna alternatif bir oyun planı çizdi. Chatman önderliğinde kendi karakterini yaratan takım potasında çok sayı gören ancak savunma yerine daha çok hücum yaparak rakiplerini yenmeyi amaçladı. Chatman gibi bir guarda sahip olduğunuzda bu tarz bir oyunu daha rahat sahaya yansıtabiliceğiniz aşikar.Sezon başında yaratılan bu karaktere uygun pivot Baxter, savunma direncini arttırabilecek şutör Newley ve bosman oyuncusu Kevin Fletcher eklendi.Artı olarak Chatman'ın yanına Engin Atsür gibi bir yetenek ile kadro derinliği yaratıldı. Sezon başından itibaren ligin belkide en keyifli oyununu sahaya yansıtan Beşiktaş, kendi kimliğini bütün maçlarda rakiplerine kabul ettirdi. Hiç bir zaman yenilgiyi kabul etmeyen, hırslı ve basketbol oynamaktan zevk alan bir kadro ile bu zamana kadar Beşiktaş yenilgi gördüğü hiçbir maçta rakiplerine ezilmedi.

Beşiktaş'ta bir klasik

Son dönemlerde 3 büyükler içinde basketbola sponsorlar hariç kasasından ciddi para harcayarak yatırım yapan kulüp Beşiktaş'tır. Ancak bu yapılan yatırımların meyvesinin toplanmasına en büyük engel sezon öncesi verilen maddi sözlerin tutulamaması oldu.İki sene önce bütün maçlarını kazanarak Avrupa'da Final Four gören takımın büyük düşüşü hala hafızalarda yer ediyor. O sene normal sezonu lider tamamlayan Beşiktaş maddi sıkıntılar yüzünden Playoff maçlarının yarısında ligi bitirmişti. Bu seneye çok iyi başlayan Beşiktaş'ın en büyük engeli klasik şekilde artık herkesin alıştığı maddi problemler oldu. Bu zamana kadar 3 kez antremana çıkmayarak tepkilerini gösteren takım en son olarak bir hafta boyunca antremana çıkmadan Bornova maçında sahada yer aldılar. Ancak Bornova maçını buna rağmen kazanan takımda moraller yerinde değil ve ard arda düşme korkusu yaşayan takımlardan olan Oyak ve Kepez'e yenildiler. Bu mağlubiyetlerle dördüncü sıraya gerilen Beşiktaş'ı zorlu bir PlayOff serisi bekliyor olacak.

Tek sorun maddi sıkıntı değil

Beşiktaş'ın grafiğinin düşmesinde en büyük etken belki maddi sorundur ancak buna birde sakatlıklar ve Chatman'ın yasaklı madde kullanımı eklenince işler içinden çıkılmaz bir duruma dönüştü. Ligin başında oynanan Efes maçında sağ eli kırılan Engin Atsür'le başlayan şanssızlıklar Newley,Fletcher ve Chatman'ın sakatlanması ve daha sonra yasaklı madde kullanımından dolayı aldığı cezalarla devam etti. Chatman'ın yerine transfer edilen Marque Perry'nin en az 3 hafta daha sahalardan uzak kalmasına son olarak tekrar Engin'in sakatlanması eklenince guard pozisyonun Arın'a kalması sorunun ne denli büyük olduğunun resmidir. Bunun en büyük örneği son oynanan Kepez maçında ilk yarı topu orta sahadan ileriye taşıyamamak olarak yaşandı. Pivot bölgesinde aynı sorun devam ediyor. Fletcher'ın sakatlığı ve Baxter'ın aldığı 3 maçlık ceza son dönemde guard pozisyonunda yaşanan sıkıntının aynısı yaşattı pota altında.Ancak benchten gelen Kerem Özkan'ın gösterdiği performans bu sancıları az da olsa azalattı. Guard pozisyonunda yaşanan sıkıntıya çözüm olarak yeni bir oyuncunun takıma katılıcağını biliyoruz. Ancak bu dönemde alınacak bir oyuncu ya 2-3 ay oynamamış olacak ki bu durum yaklaşan PlayOff maçları öncesi verim alınabileceğini şüpheli kılıyor.Ya da mevcut lig takımlarından o açığı kapamak için bir oyuncu almanız gerekecek. Bunun içinse Türk Telekom'dan gönderileceği bir anlamda kesinleşen Demond Mallet'in takıma katılması en mantıklısı olacaktır. Hem ligi bilmesi hemde ortalamanın üstünde ve form tutmuş bir oyuncu olarak kısa vadeli bir çözüm olabilir.

Herşeye rağmen umut var

Yaşanan sıkıntılara rağmen Beko Basketbol Ligi için ufakta olsa bir umut var. Herşeyden önce takımın bir karakteri var ve kim bu takıma girse bu karaktere çok çabuk uyum sağlayabiliyor. Başarı herkesin gözünde ilk olarak şampiyonluk olarak görülebilir ancak bu zamanda yaşanılacak bir final bu takım için şampiyonluk kadar değerlidir. Yaşanılan sorunlar halledilemeyek kadar büyük değil. Başkanın ve sorumlu yöneticilerin taşın altına elini sokarak aşıcakları maddi problemler moralleri üst seviyeye taşıyacaktır. Sakatların takıma dönmesiyle puan sıralamasında geri alınacak üçüncülük bizi PlayOff''larda Bornova, Antalya ve Erdemir'den birinin rakibi yapıcaktır. Hele ki bu hafta kazanılacak bir Erdemir maçını düşünürsek olası bir Bornova ve Erdemir eşleşmesinde 1-0 önde başlayarak ilk elemeyi çok kolay atlatıp daha diri bir şekilde gelecek rakibimizle karşılabilir ki bu durum final oyanamak için anahtar olabilir.

1943 - 2010


Başta ailesi ve yakınları olmak üzere tüm Türk spor ve Galatasaray camiasının başı sağolsun.

İçimizdeki Engelliler

22 Mart 2010 Pazartesi












Geçmiş zaman olur ki....
2001'de kurulan Bedensel Engelliler Basketbol şubemizin kuruluşunun üzerinden 3 sezon geçtikten sonra, 2004-2005 ve 2005-2006 sezonlarında, önceki 4 sezonun şampiyonu İzmir BşBld.'yi finalde yenerek şampiyon olmuştuk. 2001de kurulan takımın üzerine her geçen yıl birşeyler eklenerek(!) aktı geçti zaman... Milli Takımın kadrosu o dönemlerde İzmir BşBld. ve Beşiktaş'tan oluşurdu.
Gün ola devran döne demişler; 2009-2010 sezonun içindeki şu günlerde ne şampiyondan ne de milli takıma oyuncu veren takımdan eser var.
Geçmiş zamanın birinde kurulan bir takım var ki; sahibinin Fenerbahçe başkanlığına oynadığı, eğer başkan olursa takımı Fenerbahçe'ye devredeceği, imece usulu kurulan bir takım; kurulduğu sezon Süper Lig'e çıkan, Şampiyon olan, Avrupa'da ses getiren, Avrupa Şampiyonluğu ve Dünya Şampiyonluğu kazanan yabancılar karması bir takım daha var... 3 sezonda neler değişti, bu takımlar böyle nasıl başarıları yakaladı?
Şampiyon olduktan sonra, yöneticimiz(?) çıkıp "biz yarışan bir takım olmayacağız, sosyal bazı çalışmalar yapıyoruz." şeklinde talihsiz açıklamalar yapıyor. (Sayın yöneticinin zaten her branşta gündem yaratacak açıklamaları mevcut.)
Öyle bir takım kurulur ki, mevzu bahis takım gelir deplasmanda yener, evinde de eze eze yener; sonra da bu takım için yöneticimiz oyuncu ikramından eksik kalmaz ki dostluğumuz pekişsin(!)
Malum Ocak ayındaki kongrede yeni bir yönetim geldi başkanı yeni olmasa da... Yönetimimiz birşeylerin değişmesini istemiş olacak ki amatörlerde görmediğimiz, branştan sorumlu eski yöneticilerimizin yerini deplasmanda takımın yanında olan, şubesinden sorumlu yöneticilerimiz almış. Birşeylerin olmasını istemişler ki komiteler kurulmuş, komitelerin sorumluları yeni projelerle ortaya çıkmış.
Biz isteriz ki, Beşiktaş her branşta yapılmış olanın daha da fazlasını yapsın; alınmadık kupa, yenilmedik takım bırakmasın... Bunlar hissedilmiş olacak ki, birileri bişeyler yapmak azminde; özellikle yukarıdaki fotograf umutlandırdı bizi...
Takımımız adına kötü bir sezon geçiriyoruz. rakiplerden biri Avrupa ve Dünya Şampiyonu olmuşken diğeri kadro olarak Milli Takımı oluşturmakta. avrupa kadrosunu ve milli takım kadrosunu teşkil eden bu takımların arkasında yer alarak sezonun sonuna doğru ilerlerken; yapılmak istenenleri, gösterilen sahiplenmeyi, düşünülenleri görebilmek umut verici önümüzdeki sezonlar için... Bu çalışmaların sonunda neden şampiyonluğa oynayan, sosyal bir takım değil de savaşan takım yaratılmasın? engelli vatandaşlarımızın spor yapma hakları bir proje olarak değil de bir başarı kapısı olarak onlara sunulmasın? Bu sürecin hep beraber takipçisi olacağız ve doğruların da yanlışların da üzerine gideceğiz ısrarla azimle...
Bu blog üzerinden, geçmiş zamanlarda, eski yöneticiler hakkında, iyi gitmeyen amatör branşlarımız üzerine muhtelif eleştirimiz olmuştu. Kötü gideni eleştirdiğimiz gibi iyi olanı da tebrik etmesini biliriz. Şubemizden sorumlu yöneticimiz sn. Doğan Küçükemre'yi de 21 Mart'ta Kartal'da oynanan Saran Anadolu maçında bizlerle ve takımımızla beraber, salonda ve yerinde görmek mutluluk vericiydi. Gelecek sezonların şampiyonu bir takım olabilme yolunda, dünden ve bugünden sonra, yukarıdaki fotoğrafın ve şubemizin takipçisi olacağız... tabiki de, biz bu sporcularımızın her zaman destekçisi olduk ve olacağız... Çünkü, umudun adı Beşiktaş!



asidiktesir eklemesi:
yöneticisizlik ve yönetilememe meselesi sadece çelik pençemizin sorunu değil!
geçmiş yönetimler zamanında salonlarımızda ve takımlarımızın yanında yöneticilerimizi maalesef hiç göremedik!
şampiyon olan takıma kol saati armağan eden eski yöneticilerimiz, görevlerini devrettikten sonra "kimse benim kadar beşiktaşa hizmet etmedi" benzeri açıklamalar yapabildiler üstelik. bu şahıslar dernek kurup, sonra da fenerbahçe maçında derneklerinin adlarını pankartla duyurmaya da kalkıştılar... dernek sahiplerinin yönetime hazır kıta alındığı zamanda, kendilerince doğru hamle bu demek ki...
geçen hafta izmirle oynanan hentbol türkiye kupası finalinde salonda yöneticilerimiz de vardı. parkenin kartalları izmir'de de yalnız bırakılmamalı, zira geçen sene izmir'de nasıl kıyıma uğradıklarını ve yetim kaldıklarını biliyoruz...
sporculara ödenmeyen hakedişler var. maaşlarını alamıyor sporcularımız. dile getirmekten biz utanıyoruz ama hakettikleri tebriği, taktiri ve ücreti ödeyemeyen yöneticiler, nasıl oluyor da beşiktaş için onlardan daha fazla birşey ortaya koyan olmadığını iddia edebiliyorlar anlamak zor...
meydan padişahtan kraldan geçilmezken, kral öldü yaşasın yeni kral dediğimiz de sanılmasın! yazıda bahsedilmiş ancak, komitelerin henüz net bir icraatını göremedik. maçlara gelmek takımı ve şubeyi sahiplenmektir. yıllarca yalvardık adeta yöneticilere, maçlara gelin diye. en azından şimdilerde yöneticilerimiz maçlara geliyor, bu da bizi mutlu ediyor, bu da bize umut vaadediyor...

anarşi mi? o da nereden çıktı ki şimdi?

19 Mart 2010 Cuma

bursada, ligin ilk yarısında diyarbakırsporla oynanan maçta tribünde olaylar yaşanıyor. en güncel veriler 10larca yaralı ve gözaltı şeklinde. basın yayın organlarında zerresiyle yer bulamıyor bu hadiseler, zira olayları çıkartan diyarbakırsporlu taraftarlar değil, bursasporlu taraftarlar. bursasporlu taraftarlar maç boyunca terör estirip, diyarbakır kulübü ve taraftarlarını teröristlikle suçluyor. üstelik bu suçlamayı yapan sadece bursasporlu taraftarlar değil, bütün basın yayın organları, ve çok daha üzücüsü, türkiye futbol federasyonu. federasyon bu maçta yaşanan olayları son derece normal, yerinde, ayarında, gerekli falan saydığı için galiba, bursaspor kulübü cezasız ve sırtı sıvazlanarak sıyrılıyor işin içinden.
fenerbahçeyle diyarbakırda oynanan maçta yaralı ve gözaltı olmamasına rağmen 2 maç seyircisiz oynama cezası uygun gören federasyon, onca küfüre, ırkçı tezahurata ve adil olmayan suçlamalara rağmen bursaspor kulübüne bir tek plaket vermiyor.
adaletin bittiği, hak ve hukuk kavramlarının tükendiği yerde anarşi başlıyor! düzen, kurallar, yasalar, talimatlar, artık adları her ne şekilde boyandıysa bunların, başkaldırıyla ve isyanla karşılaşıyor. diyarbakırda oynanacak olan maçtan önce bursasporlu taraftarların şehre gelişi yasaklanıyor ve böylece bursaspor bir şehirden daha men ediliyor, federasyon tarafından değil, emniyet tarafından.
bağıra çağıra neler olacağı önceden ilan edilen maç için önlem alınmaması bir yana, bursasporun futbolcuları bu linç girişiminin ortasına altın tepside sunuluyor. maç ancak 17 dakika devam edebiliyor ve bir anda türkiyenin sıcak gündem maddelerinden biri halini alıyor. saha taş yağmuruna tutuluyor. tribünü, taraftarı ve toplum psikolojisini bilmeyen basın mensuplarınca, hariçten gazelcilerce ve en acısı da federasyon tarafından olayların sorumlusu halk olarak gösteriliyor. işin dayandığı noktanın adaleti bitiren ve anarşiye sebebiyet veren federasyon olduğu, olayların diyarbakırspor kulübü desteği olmadan bu raddeye gelemeyeceğini kimse düşünmüyor, daha doğrusu düşündüğü halde söylemek istemiyor.
futbol toplumdur, futbol hayattır diyerek ortalıkta davul zurnayla dolaşanlar hayatın tam içinden bu fotoğraf karesinde yalan ve yanlış tespitlerle bilgi kirliliğine neden oluyorlar. suçlu toplumun yeşil kırmızı kesimi, masum olan ise yeşil beyaz kesimi!

amerikada bir otobüs beyazların ve siyahların yaşadıkları iki ayrı mahalle arasında yolcu taşıyor. otobüste bir gün siyahlar ve beyazlar arasında kavga çıkıyor. otoüsün şoförü herkesi aşağı indirip karşısına diziyor ve nutuk atıyor: "yahu, derdiniz ne sizin kardeşim? renginiz mi sizi böyle gırtlaklayacak kadar nefrete sürükleyen? bundan böyle siyah da yok beyaz da! hepiniz yeşilsiniz işte o kadar!" bu esnada hepsi başlarını öne eğip otobüse geri binerlerken şoför sesleniyor: "yeni bir kavgaya tahammülüm yok! o yüzden; açık yeşiller otobüsün önünde, koyu yeşiller otobüsün arkasında dursunlar artık!"

hükümet, ülkemizdeki zencilerin ve beyazların hepsini yeşil ilan etme telaşındayken açık yeşiller ve koyu yeşiller arasındaki ayrımcılığa devam ediyor. yeşil kırmızıyı eziyor, yeşil beyazı koruyor; sonra yeşil kırmızı kendi adaletini kendisi savunmaya kalkışınca daha beter eziyor. be hey hükümet, be hey federasyon; sağlasaydın adaleti? yıllar evvel antep belediye başkanına "madem eşitlikten yanasın bre p... gönder avradını da eşitlik sağlansın!" diyen zihniyetin güzel evlatları, size yanlış öğretilmiş bu eşitlik kavramını! eşitlik nutuklar atıp sonrasında koyu yeşil açık yeşil ayrımı yaparak sağlanmaz, eşitlik eşit mesafe koyarak, insanları kayırmayarak sağlanır!

sonrasında olimpiyat stadında sahaya dalıyor diyarbakırsporlu taraftarlar, belediyenin topçularını kovalıyorlar, hakemleri kovalıyorlar... komik, istanbul valisine göre kaçmamaları gerekirdi ama neyse... sonra herkes, hükümetinden vekiline, federasyonundan basınına kadar herkes şunu soruyor: bu olayları kim örgütledi, kim tertipledi?
bu olayları tertipleyen, yardım yataklık etmekten de öte, failleri koruyan saklayan ve mağdurları fail haline getiren federasyonun ve memleket siyasilerinin ta kendisidir!
işin bir diğer üzücü kısmı ise mağdurları katil yapan, fail eden bu sistem artık ne yapacağını kendisi de bilmemektedir, zaruri olarak failden katil yaptığı diyarbakırsporu artık koruma yolunda adaletin içine etmekte, böylece yeni katiller yeni failler ortaya sürmektedir!
türkiyede futbol sistemi çökmüş vaziyettedir diye ağlayıp sızlamaya gerek yok, deve ürüyor, kervan da yürüyor. bunu bu hale getiren ve federasyonlara bu rahatlığı sağlayanlar kukla pozisyonundaki bizler, yani taraftarlarız! hala salak gibi adalet beklemekte, hala salak gibi kimsenin kayırılmamasını istemekteyiz!
bu memleketin basketbol federasyonu da aynı, futbol federasyonu da... ikisi de eşit yaklaşmaktan ve düzeni sağlayabilmekten aciz, kendiyle çelişen kararlar veren, ve maalesef istifa ederek bu işi biraz olsun yapabilecek kişilere yer açmayı düşünecek kadar gururlu ve vasıflı olmayan kuruluşlar, kişiler vesaireler...

bundan sonrası için karamsar olmamak işten bile değil! şimdiye kadar ne kışkırtmalara şahit olduk... tribünlere el hareketi çeken küfreden sporcudan tutun da tribüne taraftarı dövmek için dalan sporcu bile gördüm! ama taraftarın sahaya indiğini hiç görmedim... çünkü böyle bir vukuatın cezasının öyle saha kapamayla falan kalmayacağını herkes adı gibi bilir, bütün kinine nefretine ve hatta adrenalinine rağmen bu tip bir olaydan uzak dururdu. şimdi insanları nasıl durdurabileceksiniz?
ancak artık emsal teşkil edebilecek bir karar verildi, ve trabzonspor harici bir takımın taraftarı sahaya inerse ve sporcuları ve veya hakemleri dövmeye kalkışırsa saha kapama cezası verilir, eğer deplasmandaysa yeterli önlemi alamadığı için ev sahibi takıma da para cezası verilir dendi. e sen şimdi kimi nasıl durdurabileceksin?
ben bir çözüm sunayım: tel örgüler!
olayı bu raddeye getirdi futbol federasyon...
tebrikler...
veya basketbol maçlarında da artık sahaya inebilir taraftar, yakaladığını indirebilir. bir yaptırım yok karşısında? neden aramaksızın rakip takımın taraftarına saldırıp kadınları ve çocukları linç edebilir, onları emniyet durdurmuyor veya sonrasında kulüplerine bir ceza gelmiyor çünkü! emsalleri var, olur mu öyle şey demeyin!
bu raddeye getirdi basketbol federasyonu....
tebrikler...

elbet farkındayız, masum değiliz hiçbirimiz, bu günah hepimizin ve cezasını da hep beraber çekmemiz lazım... ancak, ibrahim demirsay'ın yazdığı gibi, kimse elinin kirini başka yere silmesin!

şayet tel örgü konacaksa, önce federasyonların yetkililerine, adaleti yıkan bu şahıslara tel örgü konsun!

kara göründü kaptan, takke düştü kel göründü kaptan!

15 Mart 2010 Pazartesi

- kara göründü mü?
- he ya la! kara göründü!
- ulan sormasak söyleyeceğin yok...
- yok be vallahi denk geldi...

siz sormasanız söyleyeceğimiz yok, hoş söylesek tesiri mi var, kendi içimizde fuzuli isyanlarımız, sussak gönlümüz mü razı?
kopardılar bizden kara kara parçalar, karadan çok uzakta adalara bıraktılar. yerimizden yurdumuzdan, eşimizden dostumuzdan ayırdılar; biz vurulduk ve sen unuttun bizi ey halkım! kırmızıyla beyaz savaştı, biz beyazdık onlar kırmızı, bizi kanlarımızla kırmızı yapmaya çalıştılar; sen bunları unuttun ey halkım!
denizlispor maçı dendi mi sen geçen sene şampiyonluk maçını hatırladın, toraman'ın sol ayakla attığı golü hatırladın, havaalanındaki "uçalım göklere" posterini hatırladın, yanan meşaleleri ve dün gece sevgilinin aradığını hatırladın...
stadda yankılanan "büyük başkan" sesleri içinde "yeter!" dediğimizde bizi linç etmek isteyen dernek abiciklerini başkancıklarını hatırlamadın... renkler karışınca ve muharebe alanında kadınlar çocuklar kalınca iki gözü iki çeşme isyan ederek "ben burada ölürüm abi!" diye haykıran adamı hatırlamadın, "biz fenerli miyim" diye ortalıkta efelenen tiplemenin 3 gün sonra hakikaten de fenerliymiş olduğunu hatırlamadın! verilen yasakları, ortaya çıkan kırmızı atlı şovalyeleri, terör örgütü kurduğu halde emniyet tedbiri alınmayan yöneticileri hatırlamadın! kapıya resimleri konanları, kimliksiz girilmez yazılarını hatırlamadın! 2 kupayı hatırladın bir tek, vefasızlık yaptığını sanarak ürperdin titredin de, sen aslında unutkanlığından titredin... gel artık kendine!
92-93 sezonundan daha kalleşçesi o gün o akşam tezgahlandı! yanlış şeyleri unutmadın unutturmadın, yanlış kişilere hırs yapıp ağladın! içerdeki çürükler, yönetimdeki hileler çatırdayan bu çınarı kemirmeye devam etti! kendi yazdıklarını bozdukça baştakiler alkışlandı, yiğitler ölünce meydanlar sessiz kaldı; bir kongre günü köylüsüyle dayandı kapıya aday olanlar; bir de baktın her sandıkta birden kazandı!
kendi yazdıklarını silince alkışlandılar!
zengin ettikleri adamları kovunca iş yapmış sayıldılar; unuttukları şubeleri hatırlayınca, yerin dibine vurdukları beşiktaş değerlerini ağızlarına alınca, şampiyonluktan başka beşiktaşın hedefleri ve vefa gösterilmesi gereken şeyleri olduğunu iki satır yazıp üçüncü satırda unutturunca, kırmızı çeteleriyle yıllar boyu kirlettikleri tribünü temizlemeye çalışınca, fahiş fiyata sattıkları biletleri normale çekip halkın takımı olduklarını hatırlayınca, anlamsız seçim sonrası pişmanlık ve özürlerini sununca yeniden, hep olduğu gibi, böyle midesizce böyle beyinsizce ve böyle zihniyetsizce affedildiler!
sen unuttun ey halkım, biz vurulduk, sen unuttun! en derindeki kurşun çetenin teröristlerin sıktığı kurşun değildi, senin unutmandı! ölürsek ey halkım, bu kara dünyada kaybolup gidersek, birgün hatırla sen bizi!
denizli dendi mi içimizin sızladığını ve denizli maçından bu yana bir daha hiç takıma dönemediğimizi hatırla!
sana unutturmama sözü verenlerin, senin için olayları araştıracağına dair ant içenlerin hepsinin şimdi o çetenin liderlerinin emri altında silah çattığını unutma!

kara ulan! bak o günün öncesi karaydı, ama bir parıltı vardı ve aydınlanırdı! o gün güneşi çaldılar, bir minare kılıfının içinde gümrükten geçirip en tenha kuyunun dibine attılar! şimdi kara bu cephe, şimdi güneş almıyor, şimdi iklim sıcağa yanaşmıyor, şimdi çiçek börtü böcek bereketini bu toprağa veremiyor!
takkeleri yasakladılar, artık kele kel demek de yasak...
umudun adı beşiktaştı, umutları çaldılar, ne kadar lanet ve kirli olduğumuzu anlattılar! sen unuttukça daha da kirleniyoruz, sen unuttukça ve "neden yeter diyorsunuz, takıma dönün bakın takım iyi gidiyor" dedikçe daha beter dibe batıyor denizlerde okyanuslarda kaybolup karaları ıskalıyoruz!

şikeden beterdi bu hile bu oyun bu tezgah! şikecilikten beterdi bu kurulan planlar, örgütlenen çeteler, çalınan umutlar! sen yanlış şeyleri unutmama unutturmama telaşındasın!
gel diyorum halkım, önce içimizdeki kangreni keselim atalım, önce bizim içimizdeki bu kanserli hücreleri ve beynimizdeki bu kocaman tümörü keselim atalım, sen hep unutuyorsun...

Unutma! unutturma! 3 Ekim 2009 Beşiktaş-Denizlispor

Bir varmış bir yokmuş..


Günler geçmiş, devran gerçekten de dönmüş. Olanlar unutulmuş; sınırlar çizilmiş… “Sen alttasın; sen üsttesin”… Herkese bir mekan verilmiş; herkes sus payını almış ve susmuş. Koca bir seçim geçmiş. Değişense kocaman bir hiç olmuş. Onca yakarış boşlukta kaybolmuş; artık yankısı bile duyulmaz olmuş.

Bir varmış, bir yokmuş; aslında hem varmış hem de yokmuş. Tüm tribün takıma dönmüş. Kartal kanatlarını açmış şampiyonluklara süzülmüş. Sözler tükenmiş artık; çığlıklar sessizleşmiş.

Tribün unutarak coştukça kederlenmiş bu gönül zira hafızasındaki sahneleri silememiş hala. Unutmak istemiş ama yapamamış; sevdasına ihanet edememiş. Ve yine bir denizli maçı gelmiş çatmış.

Bir önceki denizli maçında umutla, hırsla, nefretle, aşkla istifa diye bağıran, susturulamayan ve susturulamadıkları için saldırıya maruz bırakılan tribünler; şimdilerde hep bir ağızdan bağırır olmuş. Saldıran da unutmuş saldırılan da. Çıkarlar denkleştirilmiş belki de. Sonuçta; masalımızdaki her şey gibi bu kavga da bir varmış, bir yok olmuş. Her şey güllük gülistanlıkmış. Onlar ermiş muradına ama biz çıkamamışız kerevetine. Çünkü artık dayanılmaz bir hal almış olaylar. Zoraki bir dönüş olduğunu zannederken bizler; bu metazoriyi özümsemiş herkes, sindirebilmiş içine olanları.

Bugünlerde bir tek biz kalmış olsak da unutmayan, unutamayan, bir tek biz üç maymunu oynamaktan vazgeçmişsek ve bir tek biz tabuları yıkmaya niyetlendiysek de yılmak yok bu sevdanın yolunda. Hala umudumuz varsa yarından yana; hala inanıyorsak güneşli günler göreceğimize bu sevdamızdan ve birbirimizden aldığımız güçten gelmektedir. Ve bizler hala “yeterci”ysek birilerinin gözünde; siyahımızı da beyazımızı da kendimizi de bildiğimizdendir; bu sevdanın leke tutmayacağına olan inancımızdandır.

Aradan günler, olaylar geçmiş olsa da 3Ekim günü üzerimize yürüyenleri, mabedimizde terör estirenleri, açılan pankartları, sete çıkanları, setten inenleri, indirilenleri, açılan kapıları, aynı kişiler tarafından kapanan kapıları hiçbirini hiçbir saniyesini unutmadık.

Peki ya sen.. Sen unutabildin mi sevdamıza sürülen bu lekeyi?

Unutma; unutturma: 3 Ekim 2009 Beşiktaş-Denizlispor



Do You Remember?

14 Mart 2010 Pazar


3 Ekim 2009 Günü Beşiktaş,İnönü'de Denizlispor'u ağırlıyor. Bazıları ise Tophane'de bir avuç şerefsizi ağırlayıp, ceplerine biletleri koyuyor. Unutmamak, unutturmamak gerek!

Sağlam Durun(Asikartal Alıntısı)
İlk Defa Bu Maç
Siyah Beyaz Arasında Kırmızı Kedi
İçimizdeki Karagümrüklüler
Önce Beyaz Kirlendi

Sevemez Kimse Seni...

9 Mart 2010 Salı


İnsan sevmeye anne karnında başlar.Sevginin sıcaklığını ilk anne kucağında hisseder.Büyüdükçe başka sevdalara yelken açar.İlk aşkın anlamı,anlamsızca sevdiğin kızın saçını çekmektir, henüz mahallenin bakkal amcasının verdiği sakızla mutlu olabilirken.O küçük bedende ki sevgi taşarda , sığmaz mı yüreğine,o yaşta zarar verir sevdiğine?Ya da aşklar,yaşa başa bakmadan acımak,acıtmak mıdır?

İşte daha aşkın anlamı, komşu kızının saçını çekmekken , biz sevdiğimizin canını acıtırken , başka sevdalarda bizim canımızı acıtır olmuş. Sevenin tek olmadığını görmeye başlamışız zamanla , hayattaki en zor şeyi, aşkı paylaşmayı öğrenmişiz.’’Sevemez Kimse Seni,Benim Sevdiğim Kadar’’ dillerimizden düşmez olmuş.

Seveni çok olunca onun olduğu her yer cennettir mantığıyla, fırsatlar gözlemişiz. Yalnız kaldığı okul yolunda, otobüs durağında, yanına gitmişiz. Saatimizi onun evden çıkış saatine göre ayarlamışız. Başkalarıyla olmak onu mutlu ediyorsa sevinmişiz yüreğimize kor düşse bile. Yapılan seranatlara eşlik etmişiz aynı pencerenin altından. Fark etmişiz ki ne bir eksik ne bir fazlayız, aynı yolun yolcusu, aynı sevdanın mecnunu olmuşuz. Kıskansakta dibine kadar birbirimizi, sevenin gözlerindeki gülümseme her şeye bedelmiş. Bu bedeli kimi zaman yanımızdakine yol vererek ödemişiz , kimi zaman biz yol alarak. Ancak bu sevdaya bir gram aşk borçlu kalmadan yapmışız her şeyi.Ve şimdi eve dönüş yolunda, bakkalın köşesinde, tek kaldığın bu yolda, yanında yürümek için evine kadar senle, yolunu gözlüyorum.Eğer benden önce bir ücra köşede birisi daha seni beklemiyorsa…

Beşiktaş 97-86 Aliağa (Muhteşem Üçüncü Periyot)

7 Mart 2010 Pazar


Chatman'ın yasaklı madde kullanmasından dolayı kadro dışı kalmasıyla takım yapısında ciddi sıkıntılar doğmuştu.Buna birde Lonny Baxter'ın cezası eklenince takımın hücum kimliğini oluşturan iki oyuncusundan yoksun olan Beşiktaş'ın neler yapıcağı merak konusuydu.

İlk iki periyotta hızlı hucümlar yerine daha çok Perry ve Engin'in önderliğinde sete set hücumlar deneyen takım pekte başarılı olamadı.Aynı hücum tarzıyla ligde mücadele eden Aliağa, yapılan top kayıplarını iyi değerlendirdi.Özellikle ikinci periyot yakalan şut yüzdesi ve başarılı biten fast-breakler Aliağa'yı devreye 11 sayı farkla soyunma odasına gönderdi. Alışılmışın dışında hücum eden Beşiktaş, belkide bu sezonun en düşük ilk yarı skorunu elde ediyordu. Buna Aliağa'nın pota altı savunması ve ilk yarıda ki düşük şut yüzdesi katkı yapsada bu takım kendi kimliğinin dışında pekte etkili olamayacağının kanıtıdır.

3.Periyotun başlamasıyla Beşiktaş, çok fazla yapmadığı birşeyi savunmayı fazlasıyla iyi yaptı. İyi yapılan savunmanın karşılığında Aliağa'yı top kayıplarına itince bu sefer en iyi yapılanı,hızlı hücumları yerine getirdi. Cevher ve Likhitov'da ayak uydurunca 32-13'lük şahane bir periyot ortaya çıktı.

4.Periyotta her iki takımda kendi oyunlarını oynadı.Doğru hücum,az savunma izledik.
Karşılıklı basketler atıldı,Beşiktaş farkın kapanmasına izin vermedi. Kadro konusunda bu kadar sıkıntılıyken Perry,Likholitov,Newley ve Cevher'in ağırlığını koyup 97 sayının 85'ine imza atması çok güzel birşey.Ancak bench katkısız kazabileceğiniz maç çok fazla olmaz.Özellikle önümüzdeki Bornova maçını düşünürsek,benchten gelicek skor katkısı takım için çok önem arz edecektir.

Matteo,Efes'i Çok Sevdi

5 Mart 2010 Cuma



Matteo Ferrari, Efes Pilsen'in içerde oynanan son iki Euroleague maçında tribünlerde boy gösterdi. Maccabi maçında tek başına olan Matteo, bu sefer yanında Matias'ı da getirmiş. Spora ilgi duyan kişiler olarak böyle üst düzey seviyedeki maçı ve takımlarda ki kaliteli isimleri kanlı-canlı görmek istemiş olabilirler. Ancak düşünülmesi gereken nokta Beşiktaş'ın da bir basketbol takımı var ve Matteo'yu bu sene, Matias'ı son iki senedir görmedik hiç Akatlar'da. Ya Akatlar'da ki ortamdan hoşnut değiller ya da Matteo gözüne Efes'in dansçı kızlarından birini kestirdi.


Ayrıca Efes Pilsen'li taraftarlarında Matteo'ya ilgisi az değil. Real Madrid maçı öncesi kendisine bir Efes Pilsen forması hediye edilmiş.

Ekol takımdan kasıt?

4 Mart 2010 Perşembe


Oynanacak Teknosa Basketbol Türkiye Kupası maçları öncesi coach Aziz Akaya ''ekol bir takım'' olduğumuzdan söz etmiş.

Ekol takım derken?
Başarısızlık,
İstikrarsızlık,
Maddi sıkıntılar,
Sinir harbi,
Aziz Akkaya bunalımı...

iyi ki doğmuş sevdiğim!

Beşiktaş- B maçından 1 gün önce.. Beşiktaş-J maçından 9 saat sonra.. BEŞİKTAŞ-K maçının 03. dakikasında.. Olaylar bu şekilde konuşlanır hafızama. Çünkü beynimin kıvrımlarında koca çınarımızın her bir yaprağının izi mevcut. Ve tarihler yer bulacaksa kafamda dinlenmeli bu çınarın altında, gölgesinde serinlemeli bir süre, daha sonra çınarın kökünden yapraklarına doğru uzun bir yolculuğa çıkmalı; onu beslemeli..

Ve bugün, çınarımızın köklerinin toprağa değdiği ilk günün üzerinden yıllar geçmiş. Körpe ve yalnız bir fidanken serpilmiş kocaman asırlık bir çınar olmuş. Her bir yaprağını başka bir sevdanın yüreğine bırakmış. Gölgesinde dinlendirmiş, toprakla mücadele için köküne indirmiş, yağmurda temizlemek için yaprağında sallamış; hafiften de rüzgara bırakmış.. Dökmemiş hiç yapraklarını ama; biz ona bağlandıkça o da bize bağlanmış; gövdesinde barındırmış; özgürce yaşatmış.. Acımasızca saldıran insanoğluna direnmiş, dimdik ayakta durmuş. Gücünü sevdalılarından almış.

Şimdilerdeyse amansız bir kasırgayla mücadelede… Sevdalılarıysa direnişte. Hepsinin de sahip olduğu güç kökünde. Öyle sağlam tutunmuş ki kökü toprağa ve toprak da öyle derinine almış ki bu kökleri kimse yıkamazmış. Bize masallar anlatılmamış; tozpembe dünyanın perdeleri hiç açılmamış bizlere. Siyahın ve beyazın çocukları olmuşuz her daim; çocukken bile direnmeyi öğrenmişiz. Gücümüzü hep saklamış ama yeri geldiğinde kullanmayı da bilirmişiz.

Ancak, bu seferki kasırga hepsinden farklıymış, daha yakıcı daha yıkıcıymış.. Gücünü kökünden alan bizler hala direnmekteymişiz. Çınarın gölgesinde dinlenenler ise yanılgıda. Onlar yapraklarında beşik gibi sallandıklarını zannederlerken farkında değillermiş çınardan kopup gideceklerinin, yaprağın üzerinde süzülüp yere ulaşacaklarının.. Toprağa karışacaklarının ve yine bu çınarı besleyeceklerinin.. Çünkü kasırgalar bu çınarı hiç yıkmamış aksine daha da güçlendirmiş. Köküne olan sadakati artırmış.

Günler, aylar, mevsimler, yıllar hatta koca bir asır geçmiş, ne kasırgalar ne yağmurlar görmüş bu çınar yine de yıkılmamış. Hep en güzel sevdaları barındırmış gövdesinde.

Ve biz iyi ki de o çınarın gölgesinde yer bulmuşuz kendimize ve iyi ki de aynı dala sapasağlam tutunabilmişiz. Düşmemiş fırtınalarda, birbirimize destek olmuşuz.

Ve sen karakartalım, kara sevdam;

İyi ki de doğmuşsun..!


*yazarın notu: Bir gün gecikmeli de olsa kutlanmalı her zaman bu sevda!*

Sensiz geçen günlerin ardından...

1 Mart 2010 Pazartesi

zamana sataştığım olmuştu sensiz geçen günlerimde..
ve sonrasında senle geçen günlerim oldu, bazı düşlerim yazgımı oluşturur oldu..
düşlerimiz yazgımızı oluşturduktan sonrada ona sadakat duymaktan başka ne yapılırdı ki zaten..

anlamlı 2 adet cümleyı üst üste koyup, karşılıklı olarak, hiçbir zaman, hiçbirsey konuşamadığımız bu adam ilk olarak mabedinin orta yerinde mücadele, isyan ve aykırış yerindeydi... rakip ismi gibi takımıda genç olan gençlerbirligi.. bir hafta öncesinde farklı farklı röportajlarını okumaktan olsa gerek, sivok ve bobo hep aklımda.. nitekim sivok ve bobo gol atıncada çevremdekiler benim sırtımda.. akılda kalan en belirgin olan ise tabata nın geldigi günden beridir en iyi oyununu oynamış olması..

ve bir hafta sonrada, yazgı ve gönül aynı kavramın değişik adları oluyor ve kendimi yollarda buluyorum, her nekadar bu gitmeler gitmek degil desemde bu defa g.antep' de açıyoruz gözlerimizi.. diğer takımlar gibi g.antepspor'da bir hafta dinlenmiş ve dersine iyi çalışmış bir şekilde çıkıyordu.. g.antep hocasının çalışmışlığı okadar belliydi ki daha bir hafta önceki maçta yedek kulübesindeki 2 oyuncusunu çift ön libero olarak kullanıyordu ve hem skor hemde oyun olarak üstünlük sağlamışlardı..futbol adaleti işliyordu..

sonrasında beyoğlu'lu vardı, önceki beyoğlu'lu maçlarından çok fazla farklı.. farkı ise fiyatında ve havasında..
takım ısınmaya çıkmıştır ama kimin ilk 11 de oldugu artık hiç kimseyi meraklandırmaz olmuş, herkesde bir alışılmışlık var artık süprizlere.. ki ilk düdük çalana kadar kimin nerde oynayacagına dair birşey söyleyemiyorduk..
tello ve sivok'un hataları sonucunda 68.dakikada golü kalemizde görürken, yine tello ve sivok ile birlikte beraberligi sagladık.. ve ilk yarıda gol atamamanın ve duran top kullanamamanın cezasını 2 puanla ödedik..

tekrar yollardayız.. bunun farkı ise şeklinde.. yola çıkar çıkmaz aklıma geçen yıl yaklaşık olarak aynı tarihteki i.b.b maçı geliyor aklıma, diyorum ki biz kayseriyi hiç yenemiyoruz deplasmanda, geçen yıla kadarda i.b.b yi yenemiyorduk.. geçen yıl 2-1 yenmiştik bu yılda yine aynısı olabilir diyerek totemi başlatıyorduk..
üstüne birde eskiden sadece maçlar için dinledigimiz trt fm i açıp reksan reklam ismini duyup geçmişi hatırladık.. pazar akşamlarını hatırlar olduk, Beşiktaş orta alanda top çevirirken, reksan reklam devreye girerdi, seyidoğlunu, apikoğlunu, tahsildaroğlunu duyardık.. kısa bir nostalji ile birlikte trt yi arayıp birde şarkı armağan edilince artık yollar bitmek üzereydi.. bitmesi ile birlikte ilk defa gidilen stadın bulunması ve park gibi bir sorunun olmamasının sevinci ile stadı süzerek, ilginç bir düzenle stada girmiş olduk..
pankart asmaca işlerini tamamladıktan sonra maçın başlama saati gelmiş ve maç başlamıştı.. daha maça kendimizi verememişken, şoför abimiz; gol geldi geldi derken gol gelmiş ve kimin attıgını görememiştim.. ve sonrasında yine ataklar ve 2.gol gelmiş ve soğuk kayseri gecesinde içimiz iyice ısınmıştı, hele birde stad tavanındaki ısıtıcın sıcaklıgı ile birlikte biz neredeyiz der gibi birbirimize baktık.. alışık degildik çünkü bu şekilde ısınmalara... evet hakkatende alışık degildik biz bunlara, derken yine ısı kaybına ugramaya başladık kayserinin golü ile birlikte.. kendimize gelmemizle birlikte maç bitti ve herzaman ki gibi yine umut taktık uçurtmalarımızın ucuna, uçarsa ne mutlu bize ne mutlu Beşiktaşlıyım diyene...
maç bitti ve dönüş yolu başladı, çorbasız deplasman olur mu hiç dedik ama çorbacı bulamadık bir türlü, olan yerlerde de kalmamışmış!
uzun yolculuktan olsa gerek sakin ve sessiz bir dönüşle birlikte, yeni bir hasret başladı..