???

29 Eylül 2009 Salı


Bu çocuklardan ne bekliyoruz?
Biri 8,diğeri daha 9 yaşında Diyarbakır'dan göçüp gelen ailenin çocukları iki ufaklık.Fotoğrafta iki çocuğu korumaya çalışan abimizde o ailenin reisi Edip Muratkan.Zamanın birinde kalkmış gelmişler Bursa'ya,orda bulamadıkları iş imkanları için.Vatan haini ilan edilen Edip Bey,kahvehane işletiyor.Yani işletme sahibi,çay,kahve,oralet ve meşrubat satıyor.Reklamda ki gibi alıyor,veriyor,bu ülkenin ekonomisine kendi çapında can veriyor.Hani şu PKK ilan edilen bu vatandaş.Evet aynen öyle resimdeki iki çocuğu korumaya çalışan bu vatandaş bunları yapıyor.Garip geliyor dimi?Hiç düşünmeden,sürü psikolojisiyle hareket edince.İşte bu ruh haliyle bir sürü yabancı madde yağıyor,nedense içindeki verginin bu ülkeye yararı olan biletleriyle,memleketinin takımını izlemek istedikleri bu stadta.Sadece burda da değil.İnönü,Ali Sami Yen ve Saraçoğlu'dan başlayarak her stadta,her platformda olduğu gibi.Doğduğu günden beri,memleketi hariç her yerde ''Vatan Haini'' ilan edilen bu iki ufaklıktan ne bekliyoruz?O gün orda yaşadıkları ne ilk ne de son olucak.

''Bursa'da yaşayan bir Diyarbakırlı olarak kente gelen takımlarını kucaklamak için stada koştuklarını dile getiren Muratakan, şöyle devam etti: ''Burada dikkati çekmek istediğim başka bir konu da statta İstiklal Marşı okunurken tüm taraftarlarımız ayağa kalkarak buna eşlik etti. Sonuçta bu ülkenin İstiklal Marşı, hepimizin marşı. Ancak maçı izlerken atılan sloganlar nedeniyle ben kendimi başka bir ülkenin vatandaşı, Diyarbakırspor'u da başka bir ülkenin takımı gibi hissettim.''


Bu sözlerde Edip Bey'in Ligtv.com'a verdiği demeçten.En son okuduktan sonra kafanızda birşeyler şekillensin diye yer verdim.Yazık!Elma ile armutu ayırmak lazım bazen.Bu yaşta bu çocuklar,bunları yaşarsa,biz bunları yaşatırsak,ne bekleyebiliriz ki bu çocuklardan.

14. hafta Diyarbakır maçı var İnönü'de.Tek temennim;farklılıkları bünyesinde barındıran bu taraftarın,daha duyarlı olması daha önce duyarlı oldukları olaylar gibi.
Son olarak Bursa taraftarından özür dilerim.Yıllardır biz yaptık onların bu yaptıklarını kendilerine,kabul edemedik onların cinsiyetleri ile yaşadıkları problemleri,onlarda küçüklükten baskı ve korku ortamında yetişti.İşte buda sonucu yaptıklarımızın.Cidden özür diliyorum,yemyeşil Bursa'nın bembeyaz oğlanlarından.

Gelsin hayat bildiği gibi

26 Eylül 2009 Cumartesi

Gelsin şu Ocak ayı bir an önce.
Her sabah uyandığımda,internet sayfalarına tırsarak bakmaktan sıkıldım. Kim ne açıklama yapmış, Hangi kendini bilmezlikle hamleler yapılmış, dünümüze ne kadar ayıp etmişiz, bugünü ne hale getirmişiz, yarınlarımız nasıl çöpe atılmış...
Tabi, gelse Ocak ayı biticek mi bu korkular? Bir süre devam edeceği kesin ne kadar iyi olursa olsun yeni yönetim.
Öyle şeyler yaşadık ki yakın zamanda, çok korkar olduk bu hayattan, düzenden, kendi içimizdekilerden. Belki de ondan salıverdik böyle. Hep düşüncedeydik ama hiç pratiğe dökememiştik. Sesimiz çıkmaz oldu. Ya çıkartmadık ya da çıkarttırmadılar. Beden bizim hakimiyet onlarındı daima.
Elbet kırmaya başladık biz de kabuğumuzu, ses tellerimiz yırtılırcasına haykırdık haksızlığa, ellerimiz bizimdi artık; yazdık,çizdik satırlarca; anlattık sayfa sayfa... Belki okur artık birileri görür ve onlar da harekete geçer diye.
Düşündü ilk başta birimiz, anlattı ilk gördüğüne, iki olduk sonra. Salladılar karşılarındakileri, silkelediler kendilerine gelsinler diye. Sırasıyla 3,4,5,6......... sürüp gitti ve BİZ olduk.Müdafa için birlik olduk. Şimdilerde ise yıkılmaz kale misali kol kola, sarmışız Beşiktaş'ın etrafını...

Kaybederken Kazanmak

24 Eylül 2009 Perşembe

Şu bloga yazmamız için bir dayak atmadığı kaldı üstadın.Ama suç bizde değil ki,okuduktan sonra yazdığı yazıyı kendimden utanır oldum son zamanlarda.Sordum kendime''bundan sonra ne yazabilirsin ki?''Baktım olucak gibi değil,Akbaş bile el atmış olaya,karalamış birşeyler.Eee eşek değiliz ya bizde yazarız elbet iki-üç kelime diyerekten başladım malum kayseri maçı için yazmaya.Bir türlü ısınamadım bu sezon ritmimi bulamadım bende takım gibi.Çifte kupa rehavete itti sanki benide takım gibi.Bu rahatlıkla çıktım yola evden,önce Birkaç yere uğramak lazımdı malum ertesi gün bayramdı ve parası Tabata'ya bonservis olan kombinemin borcunu ödemek için bayramın üç günü boyunca çalışıcaktım.El öpme seremonisi erkene alınmalıydı,eş dost ziyareti derken maç saati yaklaşmış,dilimde Manu maçından kalma ''Her zaman,her yerde,şampiyonlar ligi'de,kral sensin bu alemde'' çıktım yola.Tramway Kabataş'a yaklaşırken bir yağmurdur başladı.Allah yardım etsin dedim açıkta maç izleyecek arkadaşlara içimden,bir yandanda klasik spiker lafıyla gol olup yağar mıyız? düşüncesi vardı kafamda.Ramazan ayı boyunca biz her gün orucumuzu açarken,takım bozmamıştı gol orucunu 1 ay boyunca.Hani ertesi günde bayramdı ya,hani son iftar yapılıcaktı ya,hiç şüphesiz bozar gol orucunu,verir bayram hediyesini iddasıyla Akbaş'a sölüyordum.Bir gol atarsak bu maç 3 olur,alırız.Bayram telaşı bizim tribünüde etkilemişti.Sağımda solumda bayram münasebetiyle memlekete,tatile kaçanların boşlukları gibi,stadın her yerinde boşluklar vardı.Derken aldı bizi bir dertli hava başladık 'Aldırma Kartal Aldırma'ya.Biz ona başlamış devam ederken,kadrolar duyurulmuş maçta başlamıştı biz 3'lü yapmadan.Gözüme ilk çarpan sahada sol ve sağ bek oldu.Sol bekte Deli İbo Ya da İsmail oynar diye beklerken Ekrem'i gördüm.İlginçtir İbrahim yetersiz ve alternatifsiz diye İsmail'i hatırı sayılır bir paraya almışken.İkisini de yedekte görüp sağ bekten devşirme Ekrem'i oraya çekip,sağ bekte ise stoperden devşirme İbrahim Kaş'ı oynatmak hemde sağ bek için Erhan'ı almışken ve orada luzümsuz görüp Kurtuluş'u,sol bek olarak aldığımız ama yerine sağ bek devşirmesini oynattığımız İsmail'in transferi için göndermişken böyle bir olaya kalkışmak anlatılması zor bir nüans koyuyor ortaya.Neyse teknik-taktik bizim için buraya kadar gerisi bizi aşar.Herşeye rağmen ilk yarının çok büyük bir bölümü top bizde kaldı.Geri kalan zamanda ise Kayserispor'lu oyuncular yerde.Sezon başından beri süregelen olaylardan artık stres ve sinir seviyesi en üst seviyeye ulaşmış tribünde,homurdanmalar,bela okumalar vs.En çok dikkatimi çeken ise futbolculara edilen küfürler.Ne zaman kaybetti bu futbolcular saygılarını Ya da biz mi kaybediyorduk yavaştan kendimizi,kimliğimizi.Acıttı içimi açıkcası.İşte böyle bir havada bitti ilk yarı.Top bizde,Kayseri'liler yerde,sürekli pas ve yarım pozisyon!İkinci yarı,kafamı sahaya döndürdüğümde başlamıştı bile.Herşey ilk yarıda bıraktığımız gibiydi ama Makukula'nın golüne kadar.Ondan sonra ne sahada nede tribünde işler istediğimiz gibi gitti.İbrahim Kaş'ın yapamadığı ortalar,Tello'nun formsuzluğu,Nihat'ın hiç sonuç vermeyen çabaları ve böyle sürüp giden performanslar daha çok batar oldu gözümüze.Her pas daha çok gerdi bizi.Ve sonunda senelerden beri beklediğim toplu hareket Yeteeer!Yıldırım Demirören.Geçen sene Denizli'de söylenmesi gerekenlerin belki geçte olsa agızlardan dökülmesine sebep oldu herşey.İlk kez rahatlatmadı içimi Mustafa Hoca'nın söyledikleri çünkü gerek yoktu o açıklamalara bağırdım ya ben orda Beşiktaş'ı babasının malı sananlara,haykırdım ya Demirören yalakalarına.Dönüp tepki gösterdi ya numaralı,Dünya yıkılsa nafile bana.Artık anlaşılmıştır heralde milyon dolar borçlar korkutmaz bu camiada elbet birilerini konu Beşiktaş olunca.

adnan polat

22 Eylül 2009 Salı

şöyledir böyledir, iyidir kötüdür, ama şeytan iyidir de çevresi kötüdür... şunu yapmış bunu yapmış! lan yürüyün gidin lan!
geçin efendim, geçin!
bundan böyle, adnan polat hakkında ileri geri konuşan karşısında beni bulur!
evvela dün gördüğüm görüntüyü size anlatayım:
adnan polat, kasımpaşa ile oynanan maçta, bilet fiyatlarını protesto etmek için gidip tribüne, galatasaray taraftarının ortasına oturuyor. bir gol sevinci var tribünde...

biz seba' yı görüp beşiktaşlı olanlardanız! ve seba'nın hareketlerini, tarzını adnan polat'ta gördükçe şunu diyesim geliyor: "başkan"

evet efendim, bir beşiktaşlı taraftar blogunda bu günleri de görecektik, adnan polat övgüleri...
mukayese için, şu şöyle yapmış bu böyle yapmış demek için söylemiyorum bunu veya size birşeyler hatırlatmak için söylemiyorum bunu, kıskandığım için söylüyorum. ilk defa hayatımda, sarı kırmızıyla ilgili birşeyi kıskanıyorum ve kayıtlara geçsin istiyorum!

adnan polat'a, kasımpaşa maçındaki hareketinden ötürü, yılın başkanı ünvanını veriyorum!

ve adnan başkan, "başkan", ilk gördüğüm yerde, yüzyüze ileteceğim bu sevgi dolu ve kıskançlık barındıran cümlelerimi...

eyvallah başkan!

her tribün senin gibi bir başkan ister, emin ol!

ileriye tedarik notu:
bir de, uzun uzadıya kayserispor maçının anlatılması, kayıt altına alınması lazım, hemen, derhal unutulmadan!
o maç ki, beşiktaş tribünlerinin uyanışıdır derin uykusundan, ve umudumuz geri yastığa gömülmeyecek olmasıdır...
bu işle ilerleyen günlerde ben, veya çok daha temizi, bizzat maçta olabilme şerefine ve şansını yakalayan diren dostum ilgilenir.
bekleyin, bekletin!
beşiktaşım geliyor, çalsın davullar sazlar, alemin kralına, feda olsun bu canlar!

söyleyin yarime, baharları beklesin!

16 Eylül 2009 Çarşamba

15.09.09 tarihli manchester united maçı ardından;
bu maç 3 tane pankartımızla yer aldık. iki adet "arma aşkına" ve bir adet unibjk ortak girişimi pankartımızla (dünya aşk görsün). tabi eren için 2'si bizimdi. diğerini kim yaptı ulan zibidi?
sevindirici şeyler vardı bu maçta;
pankartları sağ salim toplayabilmek güzeldi. bu sefer kafamız çalıştı da demirler hizasına değil set hizasına astık, üzerinde tepinen olmadı. bundan böyle, nabza göre şerbet vermeye devam! madem düşüncesiz ayıların ayakları altına emanet ediyoruz, ayaklarının altından kaydırırız olur biter... yalnız aklımda bir gece içerisinde tek başıma yaptığım unibjk imzalı pankartım kaldı, umarım akıbeti pusula pankartı gibi olmaz...
maçta sesimizi kısabilmek ve yer yer kulaklarımızı tıkama gereği hissetmek güzeldi. kapalının yanları da tezahurata dahil oldu. yine de tribün "parasıyla değil mi kardeşim" zihniyetindeki bizden uzak bireylerce işgal edilmiş vaziyette. bir ara dikkatimi çekti, sol tarafımdaki bayraktar bayrağını kaldırınca sesler yükseldi bir anda "indirsene!" beşiktaş taraftarı bazen, kendi görüş alanı etkilenince çoğunlukla, anında tepki verebiliyor, ne güzel! insanlar kötü alışmış televizyonun önünden birisi geçince onu uyarmayı; tribünde de yapmayı alışkanlık haline getirmişler üstelik. keşke bu insanlar biraz daha zengin olsalar da locadan seyredebilseler, ne kadar üzülüyorum bilemezsiniz... ve televizyonları başındaki sayın değersiz izleyicilerimiz pek beğenmemişler tribünü, vasatmışmışmış... vakti zamanında dedik: "televizyonunuzun ses ayarlarıyla oynamayın" diye, hala orda kalmış zavallılar... artık televizyonların ses ayarlarıyla kullanıcılar oynasınlar, zira yayıncılar o ses ayarlarını gayet allak bullak ediyorlar...
o sıkışık düzende kısmen de olsa yanyana olabilmek (başak belki hoşnut değildi durumdan bilemem) güzeldi. nerede dursak, ne yapsak diye düşünürken olaylar kendiliğinden gelişti. 2. loca altında istiflenelim diye düşünürken kendimizi sürekli durduğumuz, duracağımız yerin hemen altında bulduk. tam kadro değilsek de, en azından benim, sevdiğimiz adamlar civardaydı. keşke ömer de olsaydı. ve keşke başak montuma sahip çıkabilseydi, ve keşke başak artık sezonu nerede geçireceğine, daha doğrusu yardan mı yoksa serden mi vazgeçeceğine bi karar verse...
deve ve otoban'ın terlerini taşıyan bayraklardan birini emanet alabilmek (üstelik en bi güzelini - üzerinde armamız olan) güzeldi! en güzel hikayeme bir yenisini eklemek beni mutlu ediyor. tribünde yorulmak, terlemek bi işe yaramışım hissi veriyor. ve "arma aşkına" ekibinin elinde armalı bayrağın olması da sanırım mübarek gecede "doğru yoldasınız gençler" mesajıydı... ah cilveli kader...
deve ve otoban demişken, keşke adres defterini rafa kaldırma çalışmaları baltalanmasaydı. reklamsız stadımızda yine reklamsız bir tribün görebilseydik ne de güzel olurdu...
evet bak aklıma geldi şimdi, ne kadar da güzelmiş inönü reklamlar olmadan... renkler yakışmıyor ki o stada... bu uğurda moleküler biyoloji ve genetik biliminden yeni atılımlar bekliyoruz: "siyah çim"
şimdi de başlığa uyumlu hale getirelim yazıyı?
takım bugün iyiydi! evet manu açılmadı ve zorlamadı, çekingendi, ürkekti. ama yine de takım bugün iyi oynadı. takımın kime niye ihtiyacı var, bunları zaten bin milyon adam yazıyor çiziyor, aynı şeyleri söylemek gereksiz; ancak şunu gördük, bizler inandık, onlar da inanmıştı... ama bir hayli kısmetsizlik, birazcık acemilik, biraz da çap meselesinden ötürü; yenildik işte...
beşiktaş yenilince daha bir bağlanıyorum ben bu umut tacirine. çocukları görüyorum simasında, istediğini alamamış ve dudaklarını büzüştürmüş bir çocuğa sarılır gibi, daha bir sıkı sarılıyorum ona... şu sevgiyi bir çözebilsem zaten, ah, bir izah edebilsem...
umut verici gelişmeler bunlar. bu takımın "sürekli bize anlatıldığı üzere" kötü olmadığını, yerinde saymadığını gösteren şeyler. ama şu "oyuncuya küfretme" alışkanlığımızdan vazgeçmemiz lazım. kötü iş çıkartan herkese sövülecekse, önce o sövenler kendi annelerinden başlamalılar, zira en kötü işi kendi anneleri çıkarmış baksanıza...
takım güzel abicim, takım kötü olsa da; beşiktaş iyi bir şey! zaten kanserojen her bir şeyi seviyorum, "dikkat! öldürür!" uyarısını barındıran herşeye bağımlıyım galiba...
bahara düzelecek herşey... boyunları bükecek bir şey yok! yener de yenilir de, ama her zaman sevilir, sevilmelidir!
şimdi yollara düşme vakti, uzaklara gidip, sevilenden sevene koşma vakti...
bayramlar yaşama, buruk da olsa, ramazan'ı noktalama vakti...

bir şarkıyla sonlandıralım programımızı? nazan öncel söylesin bütün sosyopatlığıyla:

söyleyin yarime baharları beklesin
söğüdün dalları bugün eğilmesin
beni geçirmeye kardeşim gelmesin
annesinin bir tanesini kimseler üzmesin
gidelim buralardan
dayanamıyorum
gidelim buralardan
unutamıyorum
yükleyin ne varsa gönlüme demlensin
ayrılığın üstüne hasretim eklensin
beni geçirmeye yalnızlığım gelsin
ya dönülür ya dönülmez kimse üzülmesin

vazgeçtim bu dünyadan

13 Eylül 2009 Pazar

vazgeçtim bu dünyadan,
tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri
avuç açmaya değmez!

vazgeçtim ben de, belki bir süreliğine belki uzun belki kısa; belki de tamamen...
şu tribünde gördüğüm bildiğim tanıdığım en düzgün, en samimi, en dürüst insanlardan birisi bir kavganın ortasında kalıyorsa; şu tribünün temiz çocuklarından birisine, arkasına güvenip birisi tokat atıyorsa; dostum, kardeşim, canım dediğim bir adam kavganın ortasında kalıyor yumruklanıyorsa; ve en çok koyan da, ben o sırada "kavga işte" diyerek hiç dönüp bakmıyorsam...
lanet olsun!
maç vardı dün. galatasaray'la.
öncesini sonrasını geçtim, pek bahsedesim yok gördüklerimden göremediklerimden; bir buçuk saat evvelden gelip maçın başlamasına; maçın 20. dakikasında içeri girebiliyorsam, bunun bir suçlusu fare deliğinden insan almaya çalışan, o lanet stadın yöneticileri sahipleridir; bir diğer suçlusu da bize, kendisine, herkese hayvan muamelesi yapan taraftarın ta kendisidir! "eziyet edenin anasını ........" ve bilmiyorlar mı bu eziyetlerin sebeplerinden birisi taraftardır?
beşiktaş kirlenmiş veya. o eski şanlı şöhretli tribün kalmamış. sus pus olmuş herkes. o an benim sahadaki canlarımdan birine, serdar'a ve annesine küfrediyor birisi, dönüp arkamı "buradaki tek suçlu ana senin anan" diyemiyorsam, ben korkağım, bundan; veya çok sabırlıyım, gerizekalı deyip geçebiliyorum...
dönen olaylara, çekilen çilelere bakıyorum, değiyor mu, değmiyor!
bu beşiktaş, artık istanbul sınırları içerisinde desteklenmiyor! skor iyiyse en kral beşiktaş, skor iyi değilse beşiktaşın ta gelmişini geçmişini...
rakibine saygısı yok veya... baba hakkı'ya, şeref bey'e ve daha nicelerine rakibim gelecek benim stadımda küfredecek, ve ben onların ölmesini istemeyeceğim? tehey! ha tabi hafifletici unsurlar da var, bunu da kabul etmek şart, bunu anlamak lazım! ama "ne olursa olsun" diye başlar hani bazı cümleler, işte bu da o: "ne olursa olsun, rakibine saygın olmalı" rakibinin sana saygısı olmasa bile, sen saygı göstermelisin.
hani senin zeki taraftarın, hani senin sevdalı taraftarın, hani senin destanlaşan tribünün?
hep derdim, beşiktaş taraftarı başarıya endeksli değildir diye. şunu anlıyorum yavaş yavaş, beşiktaş taraftarından daha başarıya endeksli olanı yok! beşiktaş tribünü başarılı ve kuvvetli olduğu için doluşmuş bir sürü leş kargası! takımla, beşiktaş tarihiyle, renkleriyle alakaları olsaydı eğer, oyuncularına sövmezlerdi (bir de o gün en iyi oynamış oyuncularına)
semtiniz sizin olsun, alın tepe tepe kullanın! siyahı ve beyazı bize bırakın! o tribünün düzgün insanlarına, sizden olmayanlarına!
şu beşitaş tribünündeki en temiz insanlar, onu geçtim, dostum kardeşim dediğim adam; sizin semtinizden aldığınız(!) güçle ezileceklerse, bir başlarım ben o semte, ne siz çıkarsınız işin içinden ne de ben!
lanet olsun!
bu beşiktaş, artık istanbul ili sınırları içerisinde desteklenmiyor!
alacaksın kombineni, oturup izleyeceksin, ne pankart ne tezahurat; diğer şehirlerdeki deplasmanlara gideceksin, bu kadar...
tek bir derdim var, umarım amatörlerden uzak kalır bu tip yaratıklar. semtlerindeki maçlara gelmeyi akıl edemezler umarım... yoksa ben o dünyadan da vazgeçerim, rahatlıkla söyleyeyim...
şimdi baştan sona okunsun şu şiir, ve nasıl da bizi anlattığına bir bakılsın detaylıca! buyurun:

"vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
o kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen’e,
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama."

çatı yetişmemiş yersen...

11 Eylül 2009 Cuma

gs yönetimi ıslanmayalım diye bize yağmurluk verecekmiş sebebide kurdukları çadırın deplasman tribünü için yetişmemesiymiş. işin doğrusunu söylemiyorlar yine, ilk başta sadece deplasman tarafı açık kalacak şekilde düşünmüşlerdi ve yapımına ona göre başladılar. Sonra ucuz düşüncelerinin farkına vardılar değiştirdiler... Yani yetişmemesi olayı tamamen yalan palavra!


zaten çatıya da yağmurluğa da ihtiyacımız yok...
YAĞMURLU BİR GÜNDE GÖRMÜŞTÜM SENİ!

samiyene metruk stad derdim son haliyle iyice ilginç bir hal almaya başladı. Antalya'nın stadının büyüğü diyebiliriz. derme çatma kapat gitsin..